Diyarbakır’da, 21 ilden 344 sivil toplum örgütünün yer aldığı Bölge Demokrasi Platformu, Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde deklarasyonlarını açıklamak için bir araya geldi. Açıklama öncesinde polis parkı ablukaya aldı.
Platform üyelerinin açıklaması polisler tarafından pandemi gerekçe gösterilerek engellendi. Açıklamanın yapılacağı alana girmek isteyen platform üyeleri, 3 grup halinde polis tarafından çembere alındı. Platform üyeleri ile polis arasında yaklaşık 1 saat süren müzakereler sonuç vermeyince, açıklamanın Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde (GGC) yapılması kararı alındı.
HAK, HUKUK, ADALET
Platform üyelerinden bir kişi, “Hak, hukuk, adalet” sloganı atması üzerine grubun önü polis barikatlarla kesildi. Polis, slogan atan kişiyi gözaltına almak istedi. Ancak platform üyeleri buna izin vermedi. Yol güzergâhında alkış, zılgıt ve sloganların atılması üzerine grubun önü tekrardan kesildi.
YİNE İZİN VERİLMEDİ
GGC’ye gelen platform üyeleri bir kez daha polis engellemesiyle karşılaştı. GGC’nin belediye ile olan kiralama protokolünün bittiği, dolayısı buranın kamu malı olduğu ve açıklamaya izin verilmeyeceği belirtilerek, açıklamanın yapılmasına izin verilmedi.
‘BU KENTİN SAHİPLERİYİZ’
Basın metninin okunmasına izin verilmemesi üzerine, platform adına Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Doğan Hatun, kısa bir açıklama yaptı. Ülkede başta anayasa tartışmaları olmak üzere hak ihlalleri ve ekonomiye ilişkin sivil toplum örgütü temsilcileri olarak açıklama yapmak istediklerini belirtti. Açıklamalarının engellendiğini anlatan Hatun, “Bir kez daha buradan bir çağrı yapıyorum; özellikle Diyarbakır Valisi ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na, biz bölgede 344 sivil toplum örgütü toplanıp, demokratik hakkımız olan istediğimiz anayasayı dillendirmek istedik, fakat sizin anayasaya bakış açınız; tıpkı bizi burada tecrit ve izolasyona tabi tuttuğunuz gibidir. Bizler düşman değiliz, biz bu kentin ve toplumun asıl sahipleriyiz, bu kentin sözcüleriyiz” ifadelerini kullandı.
Açıklamanın ardından polisin tutumunu protesto etmek amacıyla oturma eylemi yapıldı. Grup burada sık sık, “Biji berxwedana azadî”, “Kahrolsun Faşizm” “Hak, hukuk, adalet, direnerek gelecek” sloganları attı.
Oturma eyleminin ardından grup dağıldı.
Polisin açıklanmasına izin vermediği basın metni gazetecilere dağıtıldı.
Açıklamada, koronavirüs salgının otoriterleşme eğilimini tetiklediği kaydedilerek, hukuk devletinin denge denetleme yetkisinin kaybedildiği vurgulandı. Kriz halinin Türkiye’de yoğun ve ağır yaşandığı dile getirilen açıklamada, Türkiye’nin adeta sürekli OHAL rejimine dönüştürüldüğü ifade edildi.
Türkiye’de yaşanan hak ihlallerinin sıralandığı açıklamada, “Politikaya hakim olan kutuplaştıran ve ayrıştırıcı dil, nihai olarak tüm toplum katmanlarına da nüfuz etmekte, şiddet, toplumsal yaşamın bir parçası haline gelmektedir” denildi.
‘KATILIMCI VE ÇOĞULCU ANAYASAYA KATKI SUNARIZ’
Vadeliden yeni anayasa tartışmalarının siyasal, sosyal ve ekonomik altyapısının olmadığı vurgulanan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: “Toplumun bu denli kutuplaştırıldığı, medyanın tekelleştiği, sivil toplumun boğulmaya çalışıldığı, medya ve ifade özgürlüğünün tehdit altında olduğu, bir muhalefet partisi liderinin AİHM kararına rağmen hapiste tutulduğu, parti kapatmaların gündemde tutulduğu, kayyum atamalarının rutin bir idari uygulama haline geldiği, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının olmadığı bir dönemde, yeni bir anayasa yapmak mümkün olmadığı gibi yargı reformunun da bir inandırıcılığı ve toplumsal karşılığı bulunmamaktadır. Yeni anayasa için öncelikle siyasette daha yapıcı bir dil kullanmak, yanı sıra yargı bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü gibi temel meselelerde hızlıca iyileştirmeler yapılmalıdır. Bu ‘yol temizlikleri’ yapıldıktan sonra Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratik, katılımcı ve çoğulcu bir anayasanın yapılmasına bizler de memnuniyetle destek ve katkı sunacağız.”
‘TECİRİT VE İZOLASYONA SON VERİLMELİ’
Yapılacak reform sonrası anayasanın gündeme alınması gerektiğine işaret edilen açıklamada, şunlar dile getirildi: “Anayasa yapılması sürecine ülkedeki siyasi partiler, Barolar, meslek odaları ve STK’ların dahil edilmesi başta Kürt meselesinde demokratik ve kalıcı barışın sağlanması açısından bir tercih değil, zorunluluktur. Son olarak, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının bağlayıcılığı dikkate alınarak kararların derhal uygulanmasına, cezaevlerinde bulunan mahpusların sağlıklarının daha fazla tehlikeye girmemesi, açlık grevlerine yol açan koşulların ortadan kaldırılması için hükümet, adalet Bakanlığı ve ilgili kurumları hak ihlallerinin sonlandırarak ve her türlü tecrit ve izolasyonun kaldırılmasına yönelik bir an önce adım atmaya davet ediyoruz.”