Diyarbakırlı Bereket Özman, üniversiteyi İstanbul’da okudu. Öğrencilik yıllarında Malabadi’de, köyünde Erivan Radyosu’nda dinlediği bir şarkının nakaratı kırk yıldır şarkıların serüvencisi yaptı onu. Mehmet Şexo’nun duyulmayan, dinlenmemiş, unutulmuş, kaybolmuş bütün kasetleri Özman'da var. Diyarbakır’daki evinde görüşüyoruz Özman ile. Eşini geçtiğimiz mayıs ayında kaybetmiş. Emekli inşaat mühendisi ayrıca. Hikayesi uzun, peşinden gittiği tutku ise Kürt kültürü için muazzam derin. En çok sevdiği sanatçı ise Meryem Xan.

Özman ile en çok sevdiği sanatçıyı, Kürtçe bir şarkının peşinden giderken biriktirdiği hikayeleri, zorlukları, kaset paylaşmayan cimri terziden Suriye’deki kasetçiye kadar soluksuz bir müzik keyfiyle konuştuk. Özman, Kürtlerin yaşadığı dört parça toprakta Kürt kültürünü bir sonraki jenerasyona aktarmak için titizlikle çalışıyor ve “Deseydiler ki bu kaset Amerika’da var oraya da giderdim. Ben kendimi çok şanslı hissediyorum. Bu arşivcilik beni hayatta tutuyor. Bu merakımı asla durduramıyorum” diyor.

Evinin bir odasını arşivcilik için dizayn etmiş Bereket Özman. Kaset çalarlar, pikaplar, makara okuyucular, plaklar, kasetler ve binlerce CD. İlk olarak bu tutkunun başlangıcını soruyorum, Özman, “1960'larda bir amca oğlum, anot ve katot radyosu çalan cihaz getirdi eve. Erivan ve Bağdat Radyosu çalıyordu, dinliyorduk. Daha sonra da aynı amcamın oğlu Suriye’ye gidip Mehmet Şexo’nun kasetini getirdi. Ben de o sırada İstanbul’da üniversitede mühendislik okuyordum. Mehmet Şexo’yu dinleyince başka bir şeyler hissettim, çocukluğumu. Diyarbakır’a gittim sonra. Dediler ki Mehmet Salih diye biri Suriye’den bir kaset getirmiş. Ben de ertesi gün Nusaybin’e gittim. Mehmet Şexo’nun kaseti Türkiye’ye gelmiş. ‘Bu adam ne kadar güzel söylüyor’ dedim. O tarihten sonra aklımdan kaldı o ses. 1976 yılında da başka bir akrabam gitti, 10 tane Mehmet Şexo kasetini aldı getirdi Diyarbakır’a. O tarihten sonra ben de başladım Mehmet Şexo’nun kasetlerini toplamaya. Mehmet Arif, Mırado, Haseni Ciziri, Meryem Xan’ı topladım” diyerek anlatıyor.

Başak Demirtaş, TÜYAP’ta imza gününe katıldı Başak Demirtaş, TÜYAP’ta imza gününe katıldı

Toplamda 26 kez Suriye’ye ve Irak’a gitmiş Özman. Her gittiğinde bir parçanın izini sürmüş. “Cimri bir terzi vardı, asla unutmam” diyor sanki dün yaşamış gibi öfkelenerek. Arka fonda asla durmayan Mehmet Şexo parçalarını dinleyerek anlatıyor cimri terziyi: “Ben Siirt’e cenaze için gittim 1990’da. Battaniyeciler Çarşısı'nda gezerken bir taksici arabasını yıkıyordu. Arabada Mehmet Arif’in Lavoke Madeni çalıyor. ‘Kardeş nereden buldun?’ dedim, kasetin babasına ait olduğunu söyledi. Babası terziymiş, gittim buldum terziyi, vermedi. On beş gün sonra arabama bindim gittim Siirt’e. Hafif hafif yağmur da yağıyordu, asla unutmam. Adam o zaman da vermedi kaseti bana, bende değil dedi. Ben de ‘arabam var Hakkari’de de desen gideriz’ dedim, yine vermedi. ‘Kasetinle uğraşamam’ dedi. Ta Malabadi’den gittim de vermedi. Taziye için gittiğim dostlarıma söyledim de gidip aldılar kaseti. Kaset bana gelince Irak’a gittim. Mehmet Arif’in diğer kasetlerinin de peşinden gittim. Bir yerden bir şarkı dinlesem peşinden gidiyorum. Terzi adam çok cimriydi. O vermediği kaseti ben bugün herkesle paylaşıyorum bak” diyor sonraki parçayı bana dinletirken.

Bu şarkıların kaybolması durumunda “Yazık olur, bir tarih gider” diyor Özman. Ocakta kaynayan çayını sık sık tazelerken de dünyada bir tane kalmışsa ve arşivlenmezse bunu büyük bir kayıp olarak yorumluyor. 90'lı yıllarda bilgisayar edinmiş, kasetçalar, plak ve makara sarıcılardan kullandığı bilgisayara aktarıyor her dinlediğini. Arşivini ustalıkla hazırlamış. Her sanatçının ismi, albümün ismini ve şarkının çıkış tarihine, sözlerine kadar tek tek işlemiş. Bir günü soruyorum aralara sıkıştırılmış müzik molalarında.

Mehmet Şexo’nun Ez Ber Bum şarkını dinliyoruz önce, sonra anlatıyor bir gününü: “Sabah 5’te başlıyorum güne. Namaz kıldıktan sonra dinliyorum radyoyu. Sabah 10.00 TRT radyoda halk sanat müziği programı var. Her sabah dinliyorum. Eğer sesi, yorumlamasını beğeniyorsam sanatçının, 10’u beş geçe kayıt almaya başlıyorum. Muazzez Turing’i böyle keşfettim. Muazzez hanımın beş yüz makara kaseti var bende.

Oradan yeni duyduğum şarkıları da kayda geçiyorum. Daha önce kaydetmişsem kayıtları kıyaslıyorum, hangisi daha iyiyse onu arşivde tutuyorum. Bazen kaset iyidir, bazen makara, bazen de radyo kaydı. Mehmet Şexo’nun Cana min parçasını belki yüz kere kaydettim. En iyisini arşive aldım.”

“Müziği sevdim, demek ki ruhumda varmış müzik” diyor ben ‘aileniz ne diyor bu işe?’ diye sorduğumda. Eşi yıllarca hoşlanmamış evinin bir odasını kullanmasını. Gereksiz bulmuş aletleri. Çocuklarına ise sürekli arabasında dinletmiş, dengbejleri, stnabejler, klamlar, stranları. “Seven olmadı benim kadar” diyor. Arşivciliği de tanımlarken, bu işi iyi yaptığını söylüyor. Amerika'dan, İngiltere'den gelen akademisyenlerden Mardin’de doktora yapan bir öğrenciye kadar arşivciliğin meraklıları hep ziyaret etmiş onu. Övünüyor yaptığı işle bu detayları anlatırken: “Gelen herkese bu arşivimi veririm. Bir kadın Meryem Xan’ı araştırıyordu doktorası için. Geldi benden resimleri, plakları, kayıtları aldı. Ben de ne kadar değerli arşiv varsa o kadına verdim. İstiyorum ki bunlar binlerce insana ulaşsın. Bir kadın doktora yapıyor ve bana geliyor arşiv için. Bu çok onur verici. Kaybolmasın, torunlarımıza kalsın, belki bir gün değerleri bilinir” diye de ekliyor sözlerine.

Mehmet Şerif Berzenci, Seydullah Xiznevi gibi Kürt sanatçıların hala çok iyi bilinmediğini aktarıyor Özman. Birçoğunun yaşadığı, doğduğu şehirlere kadar da gitmiş, sokak sokak gezmiş oraları, kaset sanat dükkanlardan da değerinden üç kat fazlasını vererek satın almış bu kasetleri. Benim oturduğum sandalyenin hemen yanındaki çekmeceyi açıyor ve gösteriyor kasetleri tek tek. Özman’ın kendi ismiyle açtığı Facebook ve Youtube hesabı da var. Arşivindeki sanatçıların parçalarını oralarda da paylaşıyor sık sık. Beni uğurlarken de üç CD dolduruyor arşivinden ve isteyen olursa gelip hediye edebileceğini de söylüyor.(DUVAR)