Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Ekim Pazar günü Diyarbakır’ı ziyaret edecek. Erdoğan İstasyon Meydanı’nda kentte 140 projenin açılışını gerçekleştirecek ve dğzenlenecek mitinge katılacak.

Öte yandan Erdoğan’ın yarın Diyarbakır’dan ne mesajlar vereceği ise merak ediliyor.

AK Parti MKYK Üyesi Abdurrahman Kurt, ziyaret öncesinde gündemdeki konular hakkında Rûdaw Diyarbakır Temsilcisi Maşallah Dekak’ın sorularını yanıtladı.

Diyarbakır ziyaretinin önemli olduğunu kentin “önemli bir toplumsal sorununa merkezlik ettiğini” vurgulayan Kurt, “Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız Türkiye’yi uluslararası alanda bu güce ulaştırırken içerde de o gücün oluşmasını çok özlemle isteyen bir politika sürecini hep izlemiştir. Tek devleti ortak bir devlet olarak düşündüğümüzde, buradaki ve batıdaki insanların ortak bir devlete, ortak bir algıya, ortak bir hedefe, ortak bir üretime ve ortak bir paylaşma, adil bir hukukla, tüm bu cümlelerle tanımlarsak, yönelimi esnasında büyük bir sinerji oluşacağını kendisi de biliyor, biz de biliyoruz, toplum olarak bunu algılamış bulunuyoruz” dedi.

Kurt, “Dünyada bütün bu karmaşa içerisinde Türkiye, cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan sayesinde müthiş bir performans gösterdi. Dünyada oluşmuş Doğu ve Batı merkezleri arasında dengeyi tutabilen, hakka ve adalete yakın durup moderasyon yapma gücüne sahip tek lider olmayı başarabilmiş ender bir politikacı olarak öne çıkıyor. Bu Türkiye için hayal edilmesi çok zor bir şeydir” diye ekledi.

“Kürtlerin sorunlarının muhatabı elbette ki sayın cumhurbaşkanımızdır”

“Erdoğan’ın yarınki ziyareti esnasında Kürt sorunun çözümüne ilişkin bir mesajı veya sürpriz bir açıklaması olacak mı?” sorusuna Kurt, şu yanıtı verdi:

“Kendisinin sürece bakışı hep öyle. Örneğin Diyarbakır cezaevi adımının şimdi sürecin içerisinde yer almış olması bunun yürüyen bir parçasıdır. Tabi değişik beklentiler toplumdan yansıyor, örneğin Kürtçe öğretmen atamaları ile ilgili bir beklenti olduğunu ciddi anlamda gördüğümüzü söylemek mümkün. Ama ortaya konulan şu; Kürt meselesinde inkar ve asimilasyonu bitirdik. Bu anlamda Kürt sorunu yoktur ama Kürtlerin sorunu vardır. Her kesimin sorunları vardır, demokraside sorunların sınır noktaları yoktur. Devingendir, gelişkendir, süreç içerisinde bir adım başka bir adımın gelmesini gerektirir. Dolayısıyla bu süreçte Kürtlerin de sorunlarının muhatabı elbette ki sayın cumhurbaşkanımızdır. O da buradan yansıyan sürece olumlu katkı sağlayacak eleştirel yaklaşımları dikkate alıyor.

Ama birilerinin bazı şeyleri muhalefet etmek adına kullanması, örneğin diyelim ki bir insan hakları ihlali varsa birileri bunu istemediği için olduğundan tepki vermiyor da ‘bu olsun da ben tepki vereyim’ yaklaşımının peşinden koşuyorsa, böyle bir samimiyetsizlik içerisinde oluyorsa o eleştiri ve yaklaşımlar elbette ki samimi bulunmuyor. Ama bu anlamda sivil siyasetin parçası olan, gerçekten eleştirel yaklaşımı içerisinde olumlu ve yapıcı bir beklenti ile sunan dillerin tamamının dikkate alındığını biz o süreçleri içerisinde gördük. Bugüne kadar atılan bütün adımlarda sivil toplumdan yansıyan özellikle o görüşmelerin çok ciddi yansımalarını hep beraber gördük. Andımızdan tutun da TRT 6’in (TRT Kurdi) açılmasına, üniversitedeki (Kürdoloji) bölümlere kadar devam eden, işte bugün görüyorsunuz tabelalarımızda iki dilli bir yaklaşımın oturmasını sağlayan ve belki de ileride iki dilli bir eğitimin oluşmasına giden süreçler hep normalleşme ve güvenle ilgilidir.”

“Kürt’ün kazanmadığını Türk kazanmıyor”

AK Parti’nin “iki dilli eğitim hedefi” olup olmadığı şeklindeki soruyu yanıtlayan Kurt, “Şimdi bunu AK Parti önüne koymuş mu şeklinde düşünmeden önce şöyle düşünelim; bu yapı Türkiye’ye güç mü verecek zarar mı?" dedi.

Kurt, "Çünkü önceden Kürt sorununu tanımlarken hep şöyle söylerdik; bu meselede Türklerin kaygılarını da Kürtlerin taleplerini de dengeleyici bir yolla gitmek gerekiyor. Çünkü ister istemez bir Osmanlı bakiyesi coğrafyadayız, coğrafyamız emperyalistler tarafından parçalanmıştır. Bu parçalanmanın devamından hala fayda uman bir sistemin devam ettiğini, bugün de işte proxy (vekalet) savaşlar üzerinden gelişen süreçte uluslararası emperyalizmin bölgedeki sömürüsünü devam ettirmek adına bu parçalanmışlığı tekrar diri tutmak, çatışmaları diri tutmak adına maalesef süreçleri sabote ettiklerini hep beraber görüyoruz. Bizim burada yapmamız gereken şey birbirimize kenetlenmek. Bunu bilmek zorundayız; Kürt’ün kazanmadığını Türk kazanmıyor, Türk’ün kazanmadığını Kürt kazanmıyor” yorumunu yaptı.

IFJ: 2024 yılında 104 gazeteci öldürüldü IFJ: 2024 yılında 104 gazeteci öldürüldü

“(Anadilde eğitim) Neden olmasın?”

Kurt, “anadilde eğitim mümkün mü” sorusuna “Niye olmasın? Yani bu bir sosyal taleptir süreçle ortaya çıkacaktır. Burada siz ülkeyi bölecek değil de güçlendirecek bir adım olarak gördüğünüz zaman niye olmasın, niye önünüze koymayın?” yanıtını verdi.

“Türkiyelileşmek Türkleşmek değildir, devlet de bunu beklememelidir”

“Hendek ve çukur eylemleri sonrasında toplumun HDP’ye karşı verdiği reaksiyon aslında birlikte yaşamla ilgili ve bunu sabote etmeye karşı verilen bir tavır olarak okunması gerekiyor” diyen Kurt, şöyle devam etti:

“Kürtlerin Türkiye’de Türkiyelileştiği ama Türkleşmediğini dikkatle belirlemek gerekiyor. Türkiyelileşmişlerdir, ne demektir bu? Bugün eğer 90’larda köyler yakıldığında evlerinden, köylerinden insanlar yakılarak kovalandığında o insanlar ayaklarındaki terlikle önce Diyarbakır’a, Van’a yetişip oradan göç yönünü eğer Erbil’e, Süleymaniye’ye, Zaho’ya değil de veya Hakkari’ye, Şırnak’ın derinliklerine değil de İstanbul’a, İzmir’e, Adana’ya, Mersin’e tutmuş ise bu onların Türkiyelileştiğinin başka bir göstergesidir. Ama buradan şunu anlamamak gerekiyor; Türkiyelileşmek Türkleşmek değildir, devlet de bunu beklememelidir. Türklerin, Kürtlerin bu konudaki beklentileri nedir, zaten özetle söylemiştim ben. Kürtlüğüme ve dinime karışma, Türkleştirmeye çalışma. Biz bu şekilde dedelerimiz sizinle nasıl yaşamışsa, 1071’den bu yana her ittifakımız nasıl ki hem sizi, hem bizi güçlendirmişse, 1071, Yavuz Sultan Selim, I. Dünya Savaşı’nda bizim omuz omuza verdiğimiz mücadeleler nasıl bu ülkeyi birlik içerisinde büyütmüş ve herkes bundan istifade etmişse, bizi gönüllü birliktelikler içerisinde büyümeye götüren yollara, bizi birbirimizden incitmeyen yollara siyasetin alan açması gerekiyor.”

“Birlik ve beraberliği güçlendirecek duygular oluştuğunda herşey mümkündür”

“Kürtlerde anadilde eğitimin önü açılmadığı için bir kırgınlık sözkonusu. Kürtçe anadilde eğitimden tutalım belki yeni bir barış ve çözüm sürecinin oluşumuna kadar Abdurrahman Kurt olarak böyle bir beklentiniz var mı?” sorusuna Kurt, şu yanıtı verdi:

“2023 öncesinde bundan bahsetmeyi çok kolay bulmuyorum. Gerçekçi olmak gerekiyor. Ama 2023 sonrasında anadilde eğitim, bana göre çift dilli eğitim dersek daha anlamlı olur. Çünkü Türkiye’deki Kürtlerin çoğu çift dilli olmuşlar zaten ama kendi anadillerini de unutmamaları, bu kültürün hayatta kalması hem insani hem İslami bir görevdir diye düşünüyorum. Bu görev çeşitli korkulardan dolayı baskılandı. Ülkenin bölünme tehdidi, uluslararası güçlerin bu sorun hakkında yaptığı manipülasyonlar bu korkuları büyüttü. Biz Kürtler ve Türkler birbirimize güç vererek bu ülkenin birliğinden güç aldığımızı, birbirimize dayanarak büyüyebileceğimiz algısı ve olgusunu hissettirerek birbirimize, bu anlamda bu demokratik süreçlerin önünü açmak mümkündür. Akil İnsanlar süreci böyle bir şeydi. Türkiye’deki bütün katmanlarla görüşmemiz, birbirimizi dinlemek ve anlamakla ilgili önemli bir şeydi. Bugün bu konuda önemli sorunlardan biri olan Alevi açılımının bugünkü hükümet tarafından yapılıyor olması, sayın Devlet Bahçeli’nin bu konuda ‘bizim eksiklerimiz vardı, biz onları tanımlamamalıydık, onların tanımlamalarını kabul etmeliydik’ kavramını kullanmış olması bir devrimdir bana göre. Türkiye açısından birliği, beraberliği güçlendirecek duygularla oluştuğunda herşey mümkündür.

“Çözüm süreci zaten devam ediyor”

“Yeni bir çözüm süreci mümkün mü?” sorusunu yanıtlayan Kurt, “Şöyle; çözüm sürecinden kastımız demokratik süreçlerin ilerlemesi ise bu zaten devam ediyor. Bunu sadece Kürt meselesi olarak düşünmeyin. İşte Alevi meselesinde yaşadık. Bu bir çözüm sürecidir. Kürtlerin sorunlarına ilişkin süreçlerle devam edeceğini öngörebiliriz. Örneğin bu son süreçte gördüğümüz Kürtçe seçmeli derslerle ilgili propagandanın, sivil çalışmaların değeri, önemi, buna devletin vereceği sivil refleks, demokratik refleks zaten bunlar bu sürecin parçalarıdır” diye konuştu.

Kurt, “Şu kastediliyorsa; silahsız, şiddetsiz, siyaseten fikir üreten Kürtlerin çeşitli toplumsal katmanlarıyla görüşme, bu bence olması gereken bir şeydir zaten. Devam etmesi gereken ve devam eden bir şeydir bir boyutu ile. Belki daha da güçlendirilmeli, daha hızlandırılmalı, daha derinleşmeli diyebilir. Ben çözüm sürecinin demokratikleşmenin devamı anlamında , her alanda devam ettiğine inanan birisiyim. Bunun eksik ve zayıf kalmış dilimleri oluyor; işte bahsettiğiniz bu meselede terörün, şiddetin, çukur olaylarının, uluslararası alanda Suriye’de proxy savaşlarının etkisi ile kamplaştırma, Türkiye’nin aleyhinde bir hareketlenmeyi örgütleme gibi algıların güvenlik noktasında ister istemez bir tedirginlik, kaygı yarattığını bunun halkı olarak Türk toplumunda da yaşandığını görmek lazım. Dolayısıyla bizim de bunun sönümlenmesine, bir tehdit değil, güçlenme, birliktelik duygusu, ortak aidiyet duygularının güçlenmesi hali olarak süreci algıları ve olguları örtüştürerek yürütebilirsek bunlar çok mümkün şeyler” ifadelerini kullandı.

“Türkiye artık sadece Türklükle ifade edilemeyecek kadar büyük bir devlet”

Bu reflekslerden dolayı Kürtlerin yaşadığı endişe ile birlikte “AK Parti MHP’lileşti mi” şeklindeki eleştirilere değinen Kurt, şunları kaydetti:

“Bugün de bize soruldu; AK Parti MHP’lileşiyor mu diye soruyorlar. Şimdi ister istemez Cumhurbaşkanlığı sistemi partileri birbirine yaklaştırdı. Şimdi 6’lı masada bakıyorsunuz kim kimin fikri ile aynı ama bakıyorsunuz ortak bir payda oluşturmaya çalışıyorlar. Onlar altı bir de utandıkları yedinci dışında, biz ise şu anda iki taraf birbirimizi dengelemeye çalışıyoruz. Ortak büyük Türkiye hayaliyle, birbirimizin ortak paydaları üzerinden yürümeye çalışıyoruz ki bu çok önemli bir ortak paydadır. Bu ortak paydanın oluşması öbüründen çok çok daha mümkün. Bunu görüyoruz. Öbürü zaten bir kaostur yani eskaza oradan neyin çıkacağı belli olmayan bir kaosa Türkiye’yi sürükledikleri belli. Bu herkese, Kürt’e de, Türk’e de, demokrasiye de, kalkınmaya da zarar verecek bir süreç zaten. AK Parti’nin geçmişini, yapabildiklerini, başardıklarını ele aldığımız zaman, Türkiye açısından özellikle bakarsak, şu anda Afrika’dan tutun dünyanın çeşitli bölgelerinde yarattığı imajla, oluşturduğu pazar payıyla, vadettiği umutla yeni bir Türkiye algısı, Tayyip Erdoğan’ın oluşturduğu yeni bir algı var. Bugün Afrika ülkelerinin devlet başkanları, Nijerya’dan tutun da ki onlarda devlet başkanlığı seçimleri olacak ve iki adayları da Türkiye’ye gelmek istiyor, Libya’ya, Sudan’dan Somali’ye, Kenya’dan Tanzanya’ya her yerde yeni bir Türkiye algısı var. ve Bu algı, bizi de artık kendinizle sürükleyin algısı. Biz artık onların Avrupa Birliği olmuşuz. Bir zamanlar bizim hayal olarak baktığımız ve şu anda fazla da umursamadığımız Avrupa Birliği’nin o gelişmişliği, ona ulaşma hedefindeki kararlılığı ve başarısını şu anda Türkiye’nin Afrika’ya yansıması olarak görüyoruz. Bugün Irak Kürdistanı da bağımsız olsa inanın ki onların da Avrupa Birliği burası olacak. Dolayısıyla bu boyutu ile Türkiye’nin o özgüvenini kendine inanan bir şekilde taşıması gerekiyor. Vatandaşlarını dikkate alan, onların sorunlarını çözen ve bu hinterlandı paylaşan. Ben hep bunu söylüyorum; Türkiye’nin artık sadece Türklükle ifade edilemeyecek kadar büyük bir devlet olduğunu önce bizim anlamamız gerekiyor.”

“Kürt halkından çok çocuk yapmalarını önemle rica ediyoruz”

Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisine katılan İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve eşiyle kürsüde yaptığı sohbette, “Çocuk çok önemli. Bak PKK'nın 5 tane 10 tane 15 tane var” demişti.

Kurt, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerine bir Kürt olarak kırıldınız mı?” sorusuna ise, şu yanıtı verdi

“Biz bunu daha önce de konuşmuştuk. Meselenin arka planını da bildiğimden PKK’dan kastı yanlış bir bilgilendirme ile ilgili. PKK’nın çocukları yok biliyorsunuz. Dolayısıyla Kürtlerle ilgili de zaten bize de söylüyor, kaç çocuğunuz var, niye az çocuk yapıyorsunuz diye soruyor. Kürt olduğumuzu biliyor, bana bizzat sordu. Abdurrahman kaç çocuğun var demiştir yani. Bizzat yaşadığım için biliyorum. Veyahut burada Xalê Hemo en fazla çocuğu olan AK Partili Kürt'tür. Her halde bölgeyi incelediğiniz zaman en fazla Kürtlerden çocuğu olanlar AK Partililerdir. Dolayısıyla bunu Kürtlere söylemiş olması mümkün değil. Bu muhtemelen güvenlik bürokrasisinin PKK’nın çocuk yaptığına ilişkin bir yanlış ifadesi olmuştur o gözden geçirilmeli. Yoksa bölge halkına karşı tam tersine teşvik ediyor, bize, Kürt milletvekillerinin hepsine soruyor, kaç çocuğunuz var, az olana kızıyor ama Allah’tan bizim o konuda en azından sınırları aşmış durumdayız. Biz biraz da yanlış anlamışız, 3 demişler biz 13 anlamışız, o yolda ilerliyoruz.”

Kurt, “Bu arada çağrımızı yenileyelim Kürt halkından çok çocuk yapmalarını önemle rica ediyoruz” diye ekledi.

“Irak Kürdistanı’na önem veriyoruz gerçekten”

Türkiye ile Kürdistan Bölgesi arasındaki normalleşme ne zaman olacak? Vizelerin kaldırılması ve Diyarbakır-Erbil arasında uçak seferleri ne zaman başlayacak?" sorusuna Kurt, "Bu sıkıntılar da inşallah kısa sürede çözülecek” yanıtını verdi.

Vize ve uçak seferleri konusunun basit adımlar olduğunu anlatan Kurt, “Biz Irak Kürdistanı’na önem veriyoruz gerçekten de. Bir yanlış anlaşılma sürecini yaşadık ama toplum beklentilerle doludur. Irak Kürdistanı için de Türkiye önemlidir, bizim için de onlar önemlidir. Dolayısıyla birlikte kalkınabileceğimiz Türkiye hinterlandının çok önemli bir şekilde Türklükten öte bir boyuta taşındığını , bu hinterlandın hayata geçirilmesinin en önemli unsurlarından birinin de işte bizim o 1071, Yavuz Sultan Selim ve I. Dünya Savaşı’ndaki ittifaklar gibi bir ittifaka, gönüllü, kardeşçe, adil bir ittifaka dönüşmesi ile mümkün olduğunu tekrar düşünüp önümüze koyduğumuzda hep birlikte büyüyeceğiz inşallah” dedi.

İki taraf arasındaki normalleşmenin önemine değinen Abdurrahman Kurt, normalleşmenin bir özgüven meselesi olduğunu vurgulayarak, “Bu özgüven şu noktaya ulaşmalı. Bizim için Azerbaycan ne ise orada soydaşlarımız var, Irak Kürdistanı da o olduğu zaman biz buna inanacağız ki bu toplum artık normalleşmiştir. Onlar da soydaşımız, bunlar da soydaşımız. O da bizim devletimiz, bu da bizim devletimiz. Bu görüşü sağlayabildiğimiz zaman Azerbaycan da Irak Kürdistanı da bizim parçalarımızdır, soydaşlarımızdır ortak kabulünü Türkiye toplumunda oturttuğumuz zaman bunu sağlamış olacağız inşallah. Bu normalleşmenin geldiği noktanın en önemli göstergesi olacak diye düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.