SİYASET

Akşener'den Erdoğan'a: Ergen tavırdan vazgeç

İYİ Parti lideri Meral Akşener, Fransa ile yaşanan gerilimle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üslubunu eleştirdi: "Türk dış politikasını, egona meze yapmaktan artık vazgeç. Yabancı ülkelerin ergen tavırlı liderlerine, hak ettikleri cevabı, aynı ergen tavırla değil, devlet adamlığıyla ver."

Abone Ol

İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada "Türkiye’nin karakteri, bize saygısızlık yapana hakaret etmek değil, bize saygısızlık yapanı pişman etmektir. Ama bu, lafla olmaz. Ağız dalaşına girmek, güçsüzlerin, acizlerin başvurduğu bir yoldur" dedi.

Akşener'in mesajları özetle şöyle:

- Yarın, Cumhuriyetimizin 97’inci yıl dönümünü kutlayacağız. Yani, Türk milletinin şeref gününü kutlayacağız! Bu şerefi pek de benimsememiş gözüken iktidar, bu kutlu günü, gönlümüzce kutlamayı yasaklasa da bizler bu şerefi, evlerimizde, ailelerimizle, sevdiklerimizle kutlayacağız. Bizler bu şerefi, işyerlerimizde çalışma arkadaşlarımızla kutlayacağız. Bizler bu şerefi, sosyal medyada dostlarımızla kutlayacağız. Bizler bu şerefi, fırsat bulduğumuz her yerde, milletçe tek yürek olarak kutlayacağız. Onlar varsın, yandaş medyalarında, sosyal medya videolarında, mitinglerinde, kongrelerinde, Atatürksüz, Cumhuriyetsiz bir Türkiye yalanını yaşamaya devam etsinler; bizler, Atatürk gerçeğini, Cumhuriyet gerçeğini, tam bağımsız Türkiye gerçeğini, şerefle yaşamaya devam edeceğiz. Çünkü, Cumhuriyet şereftir. Çünkü bu şeref, bize şanlı tarihimizin bir armağanıdır. Çünkü bu şeref bizimdir, çünkü bu şeref, memleketin tüm evlatlarınındır. Bize bu güzel günü, insanca ve özgür yaşama onurunu hediye eden, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm istiklal kahramanlarımıza, bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Türk Milleti.”

- Maalesef bugün, bütün dünyada, gerçek gündem ile muktedirlerin gerçeklikleri arasında, büyük bir makas var. Hangi ülkede işler kötüye gitse, hemen bir günah keçisi bulunup, her şey ona yükleniyor. İslam düşmanlığı da yabancı düşmanlığı da bunun en yaygın örneklerinden. Saygısız ve düşmanca bir dil ile söylenen yalanlar, vatandaşları oyalamanın en popüler yolu. Biz bunu, ülkemizden de iyi biliyoruz, Batı’dan da iyi biliyoruz. Milli çıkarlardan önce, kendi şahsi çıkarları üzerinden siyaset yapanları, ülkemizde de görüyoruz, Batı’da da görüyoruz. Nefretten beslenen siyasetçilerin, Dünya’ya verdikleri zararı, tüm Dünya milletleriyle beraber, biz de yaşıyoruz.

- Bunun son örneği Fransa… Kendi iktidarını kurtarmak için, Peygamberimize hakaret etmeyi, Müslümanlara hakaret etmeyi mubah gören, Emmanuel Macron’u ve onun temsil ettiği bu barbar zihniyeti kınıyorum. Ne var ki, bizim kınamak ve kınanmaktan öte dertlerimiz var. Dünya da yansa, vatandaşımızın derdini öncelemek zorundayız. Kınamakla kalmayıp, ülkemizi güçlü, vatandaşımızı müreffeh kılmalıyız ki; Macron gibiler böyle densizlikleri yapmadan önce 40 kere düşünsünler!

- Türkiye’nin karakteri, bize saygısızlık yapana hakaret etmek değil, bize saygısızlık yapanı pişman etmektir. Ama bu, lafla olmaz. Ağız dalaşına girmek, güçsüzlerin, acizlerin başvurduğu bir yoldur. Güçlü olan, ağız dalaşına girmez. Güçlü olan, ‘Ey Fransa, Ey Amerika, Ey İsrail’ deyip, perde arkasında al gülüm, ver gülüm yapmaz. Güçlü olan, vatandaşını boykota çağırıp, kendi işini milletine yıkmaz. Güçlü olan, gerekeni yapar. Ama güçlü olmak için, akıllı bir dış politika yürütmek gerekir. Güçlü olmak için, üreten, sağlam bir ekonomiye sahip olmak gerekir. Güçlü olmak için, memlekette demokrasiyi, hukuku ve adaleti hakim kılmak gerekir.

- Hakarete karşı, daha büyük bir hakaretle cevap verirseniz, Macron’un Fransız kamuoyundaki gücünü artırırsınız. O nedenle Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; Takındığın bu tavırla, Macron’u pişman etmedin, bilakis Macron’a destek çıktın. Türk dış politikasını, egona meze yapmaktan artık vazgeç. Yabancı ülkelerin ergen tavırlı liderlerine, hak ettikleri cevabı, aynı ergen tavırla değil, devlet adamlığıyla ver. Bulunduğun makama yakışan da ülkenin menfaatine olan da budur.”

- Ülkemizin ve milletimizin geleceğini etkileyecek, bir bütçe dönemine daha girdik. İşte o sözünü ettiğim akla, bugünlerde çok daha fazla ihtiyacımız var. Ne var ki, iktidarın hazırladığı bütçede akıl var mı, işte orası koca bir muamma… Şöyle özetleyeyim: 2021 bütçesi, iktidarın 2023 hedeflerini, 2053’e erteliyor. Yani bugünün sorunlarını gidermiyor, dertli vatandaşımıza, 30 yıl sonrasının hayallerini pazarlıyor. 2021 yılı bütçesinin ve üzerine oturduğu Yeni Ekonomi Programı’nın bir vizyonu olmadığı gibi, ülkemiz için çizdiği bir yön de yok. Ana hatlarından anlıyoruz ki; Bu bütçe, Türkiye’nin fakirleştiğinin itiraf belgesidir. Bu bütçe, Türkiye’nin, aynı 1990’lı yıllarda olduğu gibi, yeniden “bütçe açığı-borçlanma-faiz sarmalına” girdiğini söylüyor. Bu bütçede, kişi başı milli gelir, 14 yıl öncesine dönüyor. Bu bütçede, yatırımların oranı 2002’nin bile altına düşüyor. Yani bu bütçe, milletin derdini çözecek bir hizmet bütçesi değil, bir çaresizlik bütçesidir.

- İşte size vatandaşına yabancılaşmış bir iktidarın ve onun başındaki insanın geldiği son durum. Gerçekten ibretlik… Yazıklar olsun! Dolar 8 lirayı geçmiş, Euro 10 liraya yürüyor. Bu tabloya bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Gençlerin yaklaşık üçte biri işsiz, üçte ikisi memleketten umudu kesmiş. Onların yüzüne bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Açlık sınırı asgari ücreti geçmiş. Yoklukla boğuşan vatandaşına bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Benim gelmiyor. Bu cefakâr milletin de gelmiyor Sayın Erdoğan.

- Hiçbir siyasi unvanı olmayan üreticilerimizin, durumunu ve taleplerini dinledik. Şimdi iktidara soruyorum; bu şartlarda et ve süt üreticileri ne yapsın? “Ben dolara bakmıyorum, dolardan bana ne!” diyen Damat Bakan’ın ekonomi politikasıyla, yem fiyatları son bir yılda, yüzde 50 arttı. “Yerli ve milli ekonomi” dedikleri yol haritasıyla, tarım ve hayvancılığımız, ithalata bağımlı hale geldi. Türkiye son 10 yılda, canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına, 10 milyar dolar ödedi. Geçen yıl, 7 Kasım 2019’da Sayın Erdoğan, zorunlu olmadıkça, et ithalatı yapılmayacağını söylese de, o zamandan bu zamana, et ithalatına, 1 milyar dolar ödedik. Döviz arttıkça maliyet artıyor. Maliyet arttıkça, süt üreticileri pes edip, hayvanlarını kesiyor. Ve bu döngü, Türkiye’yi daha fazla ithalata bağımlı hale getiriyor. Bu sistemin başında ise ekonomi gurusu Damat Bakan’la, parlak zekasıyla göz dolduran Tarım Bakanı olunca, işler iyice içinden çıkılmaz hale geliyor. İşin daha da kötüsü, yem ithalatına ödediğimiz para, hayvan ithalatına ödediğimiz paradan çok daha fazla. 2019 yılında yem ithalatına 5 milyar dolara yakın para ödedik. Yani Türkiye’nin toplam tarım ürünleri ithalatının üçte birini, yem ithalatına ödedik. Sırf GDO’lu soya ithalatına ödediğimiz para 1 milyar dolar. Peki sizce Ak Parti’nin bir yem politikası var mı? Elbette yok. Oysa ithalata ödenen bu para, daha en başından, yerli besiciye, üreticiye, verimliliğini arttırmak için verilseydi; Türkiye, hem kendi kendine yeten bir ülke olmaya devam ederdi, hem de yakın bölgenin kırmızı et ve canlı hayvan tedarikçisi olurdu. Peki başka ne yapıldı? Et ve Süt Kurumu’na, kırmızı et fiyatını düşürmek için milyarlarca lira harcatıldı. 100’den fazla mağaza açıldı. Et fiyatları ucuzladı mı? Hayır. Yerli üreticimiz sektörden çekilmek zorunda kaldı mı? Evet. Sonuç ne oldu? Üretimi değil ithalatı destekleyen bu rant politikasıyla, hayvancılık çöktü, para yandaşlara gitti. Kayseri’den Urfa’ya, Trakya’dan Karadeniz’e, bütün bölgelerimizde, kırmızı et üreticileri, iflasın eşiğine geldi.

- Süt üreticilerinin durumu daha da içler acısı. Bugün üretici olarak, 1 kilo sütle, 1.3 kilo yem alamazsanız ayakta kalamazsınız. Biz iktidarda olsaydık, ilk iş, çiğ süt fiyatına desteği, en az 50 kuruş artırırdık. Ama maalesef sütün fiyatı için üreticinin fikri alınmıyor. Ulusal Süt Konseyi var. Öyle bir Süt Konseyi ki, 12 üyenin 9’unun ineği yok. Sorsan ineği tarif edemez, ama bu arkadaşlar sütün fiyatını belirliyor. İşte size iktidarın çiftçimizi, besicimizi, süt üreticimizin düşürdüğü durum. Tarlalar sahipsiz, hayvanlar azalıyor, yem ateş pahası. Çocuklar evde taş mı yesin Sayın Erdoğan?”

- Milletimiz için de, ülkemiz için de çıkış yolu bellidir. O da 'İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'dir. Çünkü; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Saray bürokrasisi ortadan kalkar. Gerçeğin önündeki sis perdesi kalkar. Gerçeği görmek, teşhisin; teşhis de tedavinin ilk adımıdır. Hukuk gerçeğini görürsünüz. Adalet gerçeğini görürsünüz. Yetki de, sorumluluk da paylaşılır; ülke, ortak akılla ve liyakatli kadrolarla yönetilir. Adaletin, hukukun, liyakatin olduğu yerin, yıldızı yükselir. Yıldızı yükselen yere sermaye gelir, yatırım gelir. Yatırımın geldiği yerde, zenginlik olur, refah olur. Vatandaşım, “Ben akşam ne yiyeceğim?” demez, “Akşam acaba ne yesem?” der” ifadelerini kullandı.

- Biz bunları söyleyince kızıyorlar. Biz hakikati söyledikçe köpürüyorlar. Köpürdükçe, medyadaki borazanlarıyla, sosyal medyadaki trolleriyle saldırıyorlar. Buradan bir kez daha açıkça ilan ediyorum; Bize, içeriden-dışarıdan, sağdan-soldan, tepeden-aşağıdan, nerden saldırırsanız saldırın. Elinizden geleni ardınıza koymayın. Biz hep, Hakkı Tutacağız. Biz hep, hakkın ve haklının yanında olacağız. Siz istediğiniz kadar saldırın, biz millet yolundan dönmeyeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.