GÜNDEM

Araştırma: İnsanların beyinleri çoğunlukla 'çift cinsiyetli'

Sanal bir beyin ortamı yaratarak gerçekleştirilen bir araştırma, zannedilenden daha çok insanın 'androjen beyinlere' sahip olduğunu ortaya koydu. Dahası, androjen beyinlerin depresyon ve anksiyete gibi zihinsel sağlık sorunları belirtilerini daha az gösterdiği tespit edildi.

Abone Ol

Reklamcılıktan işyerlerine kadar, çoğunlukla, ‘sırasıyla Venüs ve Mars’tan gelen’ kadın ve erkeklerin temelde birbirlerinden farklı oldukları varsayılır. Tabii ki, hepimiz, daha androjen, yani basmakalıp biçimde ‘erkek’ ya da ‘kadın’ olarak kabul edilen kişilik özelliklerinin bir karışımına sahip olan insanlar tanırız. Daha mühim olan şey, bu çeşit bir ‘psikolojik androjenliğin', uzun zamandır daha başarılı bir bilişsel esneklik (farklı görev ya da fikirler arasında geçiş yapmayı sağlayan zihinsel yetenek), sosyal yetkinlik ve zihin sağlığı gibi özelliklerle ilişkilendirilmesidir.

Fakat bunun beyinle ne tür bir bağlantısı olabilir? Davranışlarında daha androjen olan insanlar kendi biyolojik doğalarına karşı çıkarak beyinlerinin uyumlu olmadığı şeyler mi yapıyorlar? ‘Beyin androjenisi’ diye bir şeyin var olup olmadığı uzun zamandan beridir bilinmiyordu. Şimdiyse, (Oxford Üniversitesi’nin akademik yayını olan/ç.n.) Cerebral Cortex dergisinde yayımlanan yeni çalışmamız, böyle bir olgunun mevcut ve yaygın olduğunu ortaya koyuyor.

Psikolojik androjenin, psikolojik bağlamda bir koruyucu etken olduğu düşünülüyor. Mesela, bunun, depresyon ve anksiyete gibi daha düşük seviyedeki ruh sağlığı sorunlarıyla ilişkili olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, yüksek düzeyde bir yaratıcılıkla da ilişkilendiriliyor.

Hepimiz basmakalıp biçimde ‘erkek’ ya da ‘kadın’ diye sınıflandırılan özelliklere aşinayızdır. Örneğin, erkeklerin duygularını ifade etmesi ya da üzgün olduklarında ağlaması teşvik edilmez. Daha çok, harita okuma gibi görsel-uzamsal görevlerde sert, iddialı, akılcı ve başarılı olmaları beklenir. Buna karşın, kadınların genellikle daha duygusal, besleyici ve şefkatli bir tavra sahip olması beklenir.

Öte yandan, bu farklılıkların kısmen sosyal normlara ve beklentilere bağlı olması da muhtemel görünüyor; zira hepimiz sevilmek isteriz ve bu yüzden uyum sağlarız. Mesela, ergenlik çağındaki bir kadına iddialı bir kişi olmanın kaba veya yakışıksız olduğu söylenirse, davranışlarını buna uyumlu olacak şekilde değiştirebilir ve bu durum, gelecekteki kariyer tercihlerini etkileyebilir. Örneğin, ergenlik çağındaki kadınlar, arkadaşları ve aileleri tarafından askerlik ya da polislik gibi ödüllendirici ama tehlikeli kariyerleri düşünmeye teşvik edilmiyor olabilirler.

'BEYİNDEKİ CİNSİYET'

Bilim insanları uzun zamandan beridir erkek ve kadın beyinlerinin gerçekte ne kadar farklı olduğunu tartışıyorlar. Literatürde, kadın ve erkek beyinleri arasındaki farklılıklar hakkında bir takım araştırmalar mevcut. Bununla birlikte, diğer araştırmacılar, bu farklılıkların gayet küçük ve sınıflandırmaların kesin olmaktan uzak şeyler olduğunu savunuyorlar. Gerçekleştirilen bir çalışmada, psikolojik açıdan, aslında büyük kısmımızın muhtemelen basmakalıp biçimde ‘erkek’ ve ‘kadın’ diye kabul ettiğimiz özellikler arasında kalan bir yerlerde olduğumuz savunuluyordu.

Peki bu bulgu, arada bir yerlere denk düşen insanların, beyinlerinde olduğu kadar davranışlarında da daha fazla androjen oldukları anlamına mı gelir? Bunu test etmek amacıyla, bir makine öğrenme algoritması ve beyin tarama verileri kullanarak sanal bir beyin ortamı (ing. continuum) yarattık. Erkek ve kadınların beyinleri benzer olmakla birlikte, farklı beyin bölgeleri arasındaki bağlantıların da birbirinden farklı olduğu görüldü. Bu bağlantı işaretlerini, (4 bin 495’i erkek ve 5 bin 125’i kadın olmak üzere) 9 bin 620 katılımcının beyinlerini karakterize etmek amacıyla kullandık.

Beyinlerin yalnızca iki uca kümelenmekten çok, bütün ortam genelinde yayıldığını keşfettik. Bir alt örnekte, beyinlerin yaklaşık yüzde 25’i erkek, yüzde 25’i kadın ve yüzde 50’si androjen bölümüne yayılmıştı. Bunun yanı sıra merkezde bulunan ve androjenliği temsil eden bu alandaki katılımcıların, iki uçta bulunanlara oranla depresyon ve anksiyete gibi düşük seviyeli zihinsel sağlık sorunları belirtilerini daha az gösterdiklerini bulduk.

Bu bulgular, psikolojik androjenliğe benzer şekilde, daha iyi bir zihin sağlığıyla bağlantılı olabilecek bir ‘nörogörüntüleme beyin androjenisi’ kavramının var olduğu yönündeki yeni hipotezimizi destekliyor.

ANDROJENLİK NE TÜR FAYDALAR SAĞLIYOR?

Durmaksızın değişen küresel ortama uyum sağlamak amacıyla yeni şeyler öğrenebilmek için çevremizdeki dünyaya karşı ilgili olabilmeliyiz. Dahası, zihinsel sağlık ve refaha sahip olmalı, geniş bir yelpazeye yayılan birçok farklı yaşam stratejisini kullanabilmeliyiz.

Bu tür yetenekler, dış bağlamı süratle kavramamızı ve en uygun yanıt hakkında karar vermemizi sağlar. Yanı sıra zaman geçtikçe, sınırlı fırsatlardan yararlanmamıza ve esneklik kazanmamıza yardım ederler. Dolayısıyla, bu yetenekler androjen beyinleri olan insanlara bir avantaj sunarken, diğerlerinin aynı düzeyde gelişmesi daha az olasıdır.

Peki durum neden böyle? Yaklaşık 20 bin katılımcının dahil olduğu 78 çalışma üzerinde yapılan bir meta-analiz, alışılmış eril normlara uyan, örneğin asla başka insanlara güvenmeyen ve sahip olduğu gücü kadınlara karşı kullanan erkeklerin depresyon, yalnızlık ve madde bağımlılığı da dahil olmak üzere, diğerlerinden daha fazla psikiyatrik sorun yaşadığını açığa çıkardı. Dahası, kendilerini başka insanlarla sosyal bağlardan yoksun ve tecrit altında hissediyorlar.

Uyum göstermeye çalışan kadınlar da bunun için bir bedel ödüyorlar; kimi zaman endüstride erkekler hakim olduğu için hayallerindeki işten vazgeçiyorlar ya da can sıkıcı ev işlerinin büyük kısmını üstleniyorlar. Öte yandan, androjen bireyler cinsiyet normlarından aynı düzeyde etkilenmiyor.

HAYAT BOYUNCA DEĞİŞİYOR

Bu, yelpazenin uç noktalarında bulunan insanlar için bir umut ışığı olmadığı manasına gelmiyor. Beyin kısmen değişkendir (esnektir). Androjen bir beynin hem genetik hem de çevresel faktörlerden ve bunların arasındaki ilişkiden etkilenmiş olması muhtemel görünüyor. Bizim çalışmamız, insanların beyin androjenlik düzeyinin yaşam süresi boyunca değişebileceğini savunuyor.

Gelecekte, yaşam süresi boyunca beyin androjenliği üzerindeki etkileri ve eğitim gibi çevresel faktörlerin bunu nasıl etkileyebileceğini anlamak için yeni araştırmalar yapılması gerekecektir. Androjen bir beynin daha yüksek düzeyde bir zihin sağlığı sunduğunu göz önünde bulundurarak, okul, iş hayatı ve yaşamımızın genelinde daha yüksek bir refah sağlayacak en uygun performansa kavuşmak için, aşırıya kaçan basmakalıp fikirlerden kaçınmamız ve çocuklara büyürken orantılı fırsatlar sunmamız gerekiyor.