AŞİRET-MEKTEP-GELENEK

Abone Ol

Aşiret terimi, belli toplumsal yapı ve ilişkileri anlamlandıran tarafsız bir kavram değildir. Egemenlik ve tahakküm ilişkilerini görünür kılan, söylemsel bir yapıya işaret eder.

Aşiretçilik bireysel kimliği merkeze alan politik hareketlerin yaygınlaşmasını sınırlayan yada bastırmasına yarayan güdümlü bir yapıdır. Aşiret ideolojisinin devam ettirilmesinin temelinde iktidar mücadelesi önemli bir yer tutar. Etki dereceleri birbirinden farklı olmakla beraber, devlet ile ilişkiler, sahip olunan servet, ait olunan aile, siyasi statü temel faktörler olarak öne çıkar.

Aşiretçiliği körükleyenlerin bir kısmı kifayetsiz ve namzet kişiliklerdir. Bitmeyen bir iktidar mücadelesi, şahsi ikbal ve menfaat toplumun genel refahından önceliklidir, aşiretçilik dünyasında. Aşiret mensuplarını güdümlü hale getirmenin yegane gayesi, daha çok siyasi beklentilerdir. Aşiretçilik hortlatıldığında herkesin hayatına bir şekilde tesir ediyor.
Aşiretçilik zihniyeti, kendi kültürünü yalnızca kendi değerleriyle ölçtüğünden ona karşı eleştirel bir hissiyata sahip olmuyor. Bu bakış, diğer aşiret yada bireylere karşı, saldırganlığı, duyarsızlığı ve ırkçılığı beslemesi kaçınılmaz kılıyor.

Aşiret zihniyeti bir baskıdır. Sertliği nispetinde bireyi hâkimiyeti altına alır, Böylece aşiretin değerler sistematiği kişiyi sarıp sarmalar ve kişiyi benliği dışına iter. Çevreye uyum sağlamak, hayatı kolaylaştırır. İnsanlar bazen kınanmamak, yadırganmamak, bazen de geleceğine yatırım yapmak bu maksatlı geleneğe uyabilir. Ancak tüm bu çabalar müspet sonuçlar üretemez-üretmiyor.

Şahsi ikbal arayışlarının yön verdiği ve ilkelere perde çekildiği bir iktidar-kudret mücadelesi cenderesinde yüzen bir anlayışın hakim olmasıdır aşiretçilik. Modern hayat ve medeniyet kültürü gerçek manada hem zihinlerimize hem de topraklarımıza bir türlü uğramadığı için kendimizi aşiretçilik, ırkdaşlık vs. ile güvence altına almaya çalışıyoruz. Bu coğrafyada aşiretçilik veya farklı adlarla kavgalar edildi ve hala bu kavgaları sürdürmeye ve insanları bunun bir parçası haline getirmeye çalışanlar var.

Çeşitli isimler altında aşiret derneklerinin açılması, aşiret lideri tayin etmeler, aşiret düğünlerinde toplanan para (ğelat) altın, bir gösteriş vesilesi kılınarak bir umut hala ilkel gelenekleri gündemleştirenler var. Düğünleri, taziyeleri yada başka organizeleri güç, gösteriş ve kibir duygularıyla haberleştirenler, sosyal medyada paylaşanların olması tesadüf olmasa gerek.

Yerel medyanın da alışagelen senfoniye eşlik etmesi, haber retoriği olmayan bu konulara yer vermesi, basın adına üzücüdür. Eğer bu toplumun aydınları, entelektüelleri, eli kalem tutanları bu odakları bertaraf etmezlerse bunlar virüs gibi yayılacaktır.

Bunun başat sebebi, hala göçebelik, kasabalık sarmalında bocalayıp durmamız ve medeni-uygar bir toplum haline gelmediğimizden kaynaklandığı kanısındayım. Kendimiz olmadığımız için başka şeyler olmak zorunda kalıyoruz. Ne hazindir ki bu konuda yeni nesiller ile önceki kuşaklar arasında çok ciddi farklar yok.

Zihinsel bir değişim ve dönüşüm elzemdir. Yazık ki gençlerin büyük bir kısmı büyüklerin-yaşlıların izinden gidiyor. Köyden kente göç bile bu davranış biçimini değiştiremediği gibi bu gelenek şehir merkezlerine de taşındı. Çoğu zaman bu işin taşıyıcıları kendini aydın zanneden zevatlar oluyor.

Aşiretleri bu coğrafyanın bir gerçeği olarak kabul edelim, ancak aşiretçilik yapmak ilkel, çağ dışı ve medeni olmayan bir paradigmadır. Mensubu olduğumuz aşireti yücelmek, düğünlerimizi, taziyelerimizi bir kibir ve gösteriş aracı haline getirmek ilkel bir anlayışın tezahürü olduğunu unutmayalım.

Düğün ve taziyelerimize katılan, siyasetçi, bürokrat yada ağaların isimlerini sosyal medyada paylaşmak, internet haberlerine konu etmek, zihin dünyamıza ait kodları ele verir. Bugün aşireti ile övünenlerin bir kısmı eski feodal nesil değildir. Bu işe öncülük edenlerin kimisi, avukat, kimisi, mühendis, kimisi öğretmen yada başka bir meslek mensubudur. Şunu belirtmekte fayda mülahaza ediyorum, memleketimizde okumuş zümrenin de gündemi çok farklı değil, Onlarda, toplumun sorunlarına odaklanmaktan uzak duruyorlar.

Gelin aşiretimizi, mevkiimizi, servetimizi, makamımızı, konumumuzu yüceltmekten ve kibir vesilesi yapmaktan vaaz geçelim. Bilgimiz, birikimimiz, donamımız, ürettiğimiz ve önerilerimizle topluma yön verelim. Bürokratik ve siyasi hesaplarımızı bir kenara bırakalım, siyasi tercih, politik ve ideolojik tercihlerimizden bağımsız olarak bu topluma dokunalım.

Hukukçumuz hukuk bilgisiyle, mühendisimiz teknik kapasitesiyle, muhasebecimiz finans tecrübesiyle, öğretmenimiz eğitim kalitesiyle, esnafımız ticari zekâsıyla, siyasetçimiz ilkeli siyasi duruşuyla ve sayamadığım diğer meslek mensubu insanlarımız özel yetenekleri ile topluma temayüz etsin.

Entelektüel ve ahlaki beceri ve duyarlılıklara sahip bireyler topluma katkıda bulunabilirler. Müesses nizamın direncini bertaraf etmenin yolu, aşiretçilikle malul olmayı bir kenara bırakmaktan geçer. Aksi taktirde donuk bir zihin, statik bir yaşamın çeperinde debelenme sürecektir.