Gazeteci Ahmet Altan: Ben Uzaktan Hakkariliyim Gazeteci Ahmet Altan: Ben Uzaktan Hakkariliyim

İsviçre’nin Cenevre kentinde 8 Temmuz’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muameleye ya da Cezaya Karşı Komitesi 56’ncı Oturumları bugün sona eriyor.

Oturumlar kapsamında birçok ülkeden sivil toplum örgütü, 16-17-18 Temmuz tarihleri arasında BM İşkenceye Karşı Komite (CAT) ile birçok alanda hazırladıkları hak ihlallerini görüştü. Bu oturumlara Türkiye’den, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), Medya ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (MLSA) ile The World Organisation Against Torture (OMCT) katılarak, hak ihlallerine ilişkin hazırladıkları raporları sundu. 
 
Ayrıca oturumlar kapsamında söz alan BM İşkenceye Karşı Komitesi Özel Raportör Maeda Naoko'nun, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride dair yaptığı sunumdan sonra Türkiye adına söz alarak soruları yanıtlayan Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Fatih Güngör, İmralı tecridini inkar ederek, görüşlerin tutsakların aldığı "disiplin cezaları" gerekçesiyle yasaklandığını savundu. ÖHD adına oturumlara katılan avukat Rengin Ergül, BM oturumlarında tecridin gündeme gelmesinin önemi, yürütülen tartışmalar ve Türkiye’nin tutumuna dair ajansımıza konuştu.
 
GÜNDEME GELEN KONULAR
 
Ergül, oturumlarda sivil toplum örgütleri temsilcilerinin Türkiye’deki işkence uygulamalarının yanı sıra  hem tecrit hem de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dair uygulamalara değindiğini belirtti. Komitenin sivil toplum örgütlerine sorular sorduğunu dile getiren Ergül, “Komite hem tecridi hem ağırlaştırılmış müebbet cezası hem de idam cezası tartışmalarını anlamak açısından sorular sordu. Biz de soruları yazılı ve sözlü cevaplayarak komiteyi aydınlatmaya çalıştık. Sonraki iki gün ise Türkiye hükümetine ayrılmış yarım günlük oturumlar oldu. Tabii her zamanki gibi Türk bürokratlar var olan yasanın etrafında dolanarak anlattı. Özellikle ‘işkenceye sıfır tolerans’ politikasının uygulandığını, bunun ise mevzuata ve uygulamalara yansıdığını, Türk hükümetinin işkenceye tolerans göstermediğine dair sunumlar yaptılar” diye belirtti. 
 
'SORULARA YANIT VERİLMEDİ' 
 
Komitenin, sivil toplum örgütlerinin aktardığı konulara ilişkin de sorular sorduğunu dile getiren Ergül, öne çıkan sorulardan birinin de İmralı’da uygulanan tecride dair olduğunu vurguladı. Türkiye adına söz alan yetkililerin tecride dair verdiği yanıtlara değinen Ergül, “Türk bürokratlar, Sayın Abdullah Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olduğunu ve bu hükümlülerin yasadaki haklarını sıraladı. Aile ve avukatla görüş hakkı ile ilgili yasadaki düzenlemeyi ifade ettiler. Devamında ise Sayın Öcalan’a verilen son disiplin cezaları sebebiyle aile ve avukat görüş hakkının kısıtlandığını iddia ettiler. Ancak sunumlar bittiğinde komite, disiplin cezasının ne kadar süredir verildiğini ve buna yasanın ne kadar izin verdiğini, disiplin cezalarının uzun süreli olarak sürdürülmesinin Türkiye’deki yasal çerçevesinde ne kadar mümkün olduğunu, bunun gerekçelerini ve detaylarını sordu. Ancak aynı yetkililer, bu sorulara toplantı esnasında yanıt vermedi. Yazılı olarak daha sonra yanıt vereceklerdir, bunu takip edeceğiz” dedi.  
 
NELSON MANDELA KURALLARI HATIRLATILDI 
 
BM’nin cezaevlerine ilişkin en temel belgesi olan Nelson Mandela Kuralları’nda, açık bir şekilde disiplin cezalarının bir cezalandırma biçimi olarak verilmesinin yasak olduğunu aktaran Ergül, Türkiye’den yetkililerin oturumlardaki cevaplarının gerçeği yansıtmadığını, uygulamaların işkence ve kötü muamele biçimine dönüştüğünü belirtti. Ergül, “Mandela ilkelerinde aile görüş hakkının kesintisiz olarak kesilmesi yasak. Ayrıca disiplin cezaları ile aile görüş hakkının kısıtlanamayacağı hüküm altına alınmış durumda. İstisnai olarak güvenlik gerekçesiyle ve kesin bir gerekçe sunduğunuz takdirde aile ile görüşün belli bir süre için kısıtlanabileceği ancak tümüyle yasaklanamayacağı Mandela ilkelerinde açıktır. BM’nin birçok belgesinde, sözleşmesinde, raporlarında bir mahpusun dış dünyayla iletişiminin tamamen yasaklanması ya da kısıtlanması işkence ve kötü muamele olarak kabul ediliyor. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında da bir mahpusa kesintisiz olarak disiplin cezalarının verilmesi işkence ve kötü muamele biçimi olarak ve cezalandırma içinde cezalandırma olarak nitelendirilmektedir” diye belirtti.
 
‘BAŞAT GÜNDEM TECRİT OLMALI’
 
Ergül, Türkiye’nin kendi yasalarına uymadığına işaret ederek, mutlak tecridin hukuksal açıklamasının olmadığını söyledi. Ergül, şunları belirtti: “İmralı’da uygulanan rejim Türkiye’deki darbe Anayasası olan ve çeşitli yamalarla devam eden mevcut Anayasayla bile açıklanabilir bir rejim değil. Şu an çok açık bir şekilde Türk hükümetinin kendi Anayasasına, İnfaz ve Ceza Yasası’na uymadığı, bunların da üstünde BM’nin ve AK’nin temel belgelerine uymadığını söyleyebiliriz. Bir hak mücadelesinde sonuca varmak için mücadelenin tüm alanlardan desteklenmesi gerekiyor. Bütün alanlarda bu gündemin başat gündem olması gerekiyor. 41 aydır haber alınmayan Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan rejimi Kürt halkının tek tek bütün evlerinde, Meclis’te, sokakta, hukukçuların, sivil toplum örgütlerinin arasında, sanatçıların içinde başat gündem olması gerekiyor. Bütün mekanizmaları denetleyen en üst mekanizmanın kamuoyu olduğunu da bizlerin hatırlaması gerekiyor.”
 
AİHM KARARLARI VE TÜRKİYE’NİN TAVRI
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme koşulu olmaksızın ölünceye kadar hapis cezasına çarptırılmasına dönük verdiği ihlal kararını anımsatan Ergül, AİHM’in Türkiye’yi yasalarını değiştirmeye davet ettiğini anımsattı. Ancak Türkiye’nin herhangi bir adım atmadığını söyleyen Ergül, “AİHM kararlarını uygulanıp uygulanmadığını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi var. Komitenin önünde uzun zamandır hem Öcalan 2 kararı, hem Türkiye’nin mahkum edildiği diğer Kaytan, Gurban ve Boltan kararları var. Komite, Eylül 2024 toplantısında bu dosya grubunu gündemine alacak. Ardından buna dair Türkiye’ye çeşitli tavsiyelerde bulunacak, belki de ara kararlar alacak” dedi. 
 
‘YASA DEĞİŞTİRİLMELİ’
 
AİHM kararlarının uygulanması için Türkiye’nin yasasını değiştirmesi gerektiğini ve ölünceye kadar hapis cezası anlamına gelen ağırlaştırılmış müebbet cezasına ilişkin hükümleri kaldırması gerektiğini ifade eden Ergül, “Yasalar değişmediğinden bugün Sayın Abdullah Öcalan ve diğer ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan siyasi mahpuslar için şu an yasal olarak şartlı tahliye imkanı yok. Diğer müebbet hapis cezaları için şartlı tahliye mümkünken bile şu an İdare ve Gözlem Kurullarının kararlarıyla bu fiilen engelleniyor” diye belirtti. 
 
‘MEKANİZMALARI ZORLAMALI’
 
Gerekli adımların atılması için uluslararası mekanizmaları kullanmanın zorunluluk olduğunu dile getiren Ergül, şöyle devam etti: “Bugün, gelecekte bir tarih anlatısı olarak yazıldığında bir halkın öncüleri ve kahramanları olarak anılacak insanlar, şu anda mevcut durumda Türk devleti tarafından hapishanelerde hasta mahpus olarak mağdur pozisyona çekilmeye çalışılıyor. Hapishanedeki tüm mahpusların ve Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin, ölünceye kadar hapis cezasının kaldırılması, hasta mahpusların onurlu bir yaşam sürdürmesi ve gelecekteki tarih anlatısının onları bir hikayenin mağduru değil, kahramanı olarak anlatabilmesi için bütün mekanizmaları kullanmamız gerekiyor.” 
 
MA / Ömer İbrahimoğlu