COLEMERGHABER
Kayyım atamaları nedeniyle HDP’nin elinde kalan tek il belediyesi olan Kars Belediyesi’nin eşbaşkanı Ayhan Bilgen, iktidarın politikalarını değerlendirirken, doğrudan demokrasiye geçilmesi için tarihi bir fırsatın mevcut olduğunu savundu. Bilgen, siyasetin toplumsallaşması konusunda nasıl adımlar atılacağının belirlenmesi ve bu konuda risk almak gerektiğini dile getirdi.
Mezopotamya Ajansı’ndan Ahmet Kanbal’ın sorularını yanıtlayan Bilgen, “HDP’nin kapitalist rejimlerde yaşanan krize dair söylediği söz yerel demokrasidir, yerel siyasettir. Demokrasi, yerelde demokrasi varsa vardır. Yerelde demokrasi yoksa hukuk yoktur. Bu iddianın ortaya çıkışının sonuçlarını da 7 Haziran’da çok net biçimde gördük” dedi.
‘ÇÖZÜM SÜRECİNİ YÖNETEMEMENİN SONUCU’
İktidarın kayyım uygulamalarının bir telaş ve çaresizlik olduğunu dile getiren Bilgen şöyle konuştu: “Ayrıca çözüm sürecini yönetememenin sonucudur. Bunun sonuçlarını yaşamaya devam ediyoruz. Bu fatura gittikçe ağırlaşmaya devam ediyor. Türkiye’nin Suriye politikası da çözüm sürecini yönetememenin sonucudur, kayyım politikası da. Yani hem dış politikası hem iç politikası hem ekonomi politikası bunların sonucudur. Bunu Cumhurbaşkanı çok net biçimde söyledi zaten. ‘Siz ekonomi ile ilgili bir eleştiri yapıyorsanız, o zaman Meclis’te tezkerelere neden evet verdiğinizi açıklamanız lazım. Madem bu savaş olacaksa biz buralara asker gönderecek ise o zaman bunun elbette mali sonuçları da olacak’ dedi. Aslında muhalefetin de ortak olduğu o politikaların sonuçları ekonomiye yansıyor, demokrasiye de yansıyor. Kayyım politikaları da tipik yansımalarından biridir, sonuçtur.
RÖPORTAJ SIRASINDA HACİZ HABERİ
Ayhan Bilgen, “Röportaja başlarken Kars Belediyesi’ne haciz geldiği haberi düştü ajanslara. Bu haczi nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine şunları söyledi:
Dediğimiz gibi Türkiye’de her şey sürpriz. Her an ne olacağını tahmin bile edemiyoruz. Bunlar beklemediğimiz şeyler değil. Elbet bu anlamda engellemelerle karşılaşıyor olmamız yadsınamaz ama çalışmalarımızı durdurmak için de bunları gerekçe yapamayız. Bu malzemelerin haczedilmeyeceği yönünde daha önce alınan karar var. Bu karara rağmen haciz işlemi hukuksuz bir şekilde yapılarak, başkanlık büro malzemeleri gasp ediliyor. Bizim derdimiz masa ya da koltuk değil. Sokakta da parkta da çalışmalarımızı yaparız ancak bu şehre ait olanın hukuksuz bir şekilde gasp etmesine de izin vermeyiz. Bu sorumluluk sadece belediyenin organlarında değildir. Kars halkı da bizimle beraber olmalıdır. Bu şekilde olduğu zaman yolsuzluklara ve bu gasp sistemine karşı durabiliriz. Biz Hüseyin değiliz ama Kars halkı da Kûfe halkı değil. Adaletle, hakkaniyetle yöneteceğiz; hırsızlığa ve zulme izin vermeyeceğiz. Açık ve şeffaf, hesap veren bir belediyeciliğin gereği olarak yolumuza devam edeceğiz.
Eğer siyasette risk alamazsanız, sorumluluk almazsanız, sadece statükonun devam etmesini sağlarsınız bu yeni oluşumlar da o zaman sadece statükonun kendini yeniden üretmesinin aracı, aparatı haline gelirler. Ama tam tersi de olabilir.
Türkiye siyasetinde başta CHP olmak üzere yeni kurulan partiler, parti kurmayı hedefleyen isimler ya da siyasette bir çıkış arayanların dilinde bu aralar Kürt sorunu var. Türkiye siyasetindeki genel tabloya ve bu yaşananlara baktığımızda çıkış yolunu nasıl bulabiliriz?
Tıpkı kayyumlarla ilgili tablo bir çaresizliğin, bir çözümsüzlüğün sonucu ise aslında bugünkü arayışlar da bu çaresizliğin, objektif okumamanın tepkileridir. Evet, bir yerde bir tıkanıklık varsa insanlar arayışa girerler. Sorunu kişiselleştiriyorsanız, sorunu sadece bir salt Erdoğan sorunu olarak tarif ediyorsanız o zaman Erdoğan değil de Ahmet olsun, Mehmet olsun, Ali olsun, Hasan olsun gibi okursunuz sorunu. Oysa sorunu bir sistem sorunu olarak okursanız, siyasetin yapısal sorunları olduğunu görürseniz, Türkiye’de siyasi partiler sistemi, seçim sistemi hatta toplumun içerisindeki çıkar gruplarının siyaseti kuşatma, kirletme ve rehin alma sorunu olduğunu görürseniz, başka bir model üretmeye çalışırsınız.
Bugün belki kuruluş iddiasıyla HDP’nin farkı budur. Dünyadaki krizi erken görmek ve bu krizden çıkışın yolunun sadece isimlerinin değişmesi, rozetlerin, amblemlerin değişmesi meselesi olmadığını, sadece ülkeyi kimin yönettiği sorunu değil, asıl ülkelerin nasıl yönetildiği, kaynakların nasıl yönetildiği, yasaların nasıl çıkartıldığı, nasıl uygulandığı, bütçelerini nasıl hayata geçirildiği, toplum lehine mi yoksa kişisel rant için mi siyaset yapıldığı konusudur. Bununla yüzleşmedikçe, hesaplaşmadıkça, ne yazık ki yine arayışlar elbette kendince bir anlam ifade edebilir. Bugünkü statükoyu zayıflatma anlamında çok büyük bir değeri olabilir. Sembolik büyük bir değeri olabilir ama çözümü beklentileri oralara odaklamak yanıltıcı olur. Sonuçta biz doğru olanı yapmak zorundayız. Bizim sadece bir yanlıştan sonra başka bir denemeyle, vakti tüketmekle lüksümüz yok.
EKSİKLİKLERLE YÜZLEŞMEK
Çok kritik bir dönemden geçiyor insanlık, dünya tarihi, küresel finans sistemi. Bütün bunlar büyük bir sancılı doğumun arifesinden geçiyor. Bu sancılı doğumdan halklar lehine bir şeyin çıkması yatay demokrasinin, doğrudan demokrasinin çıkması için, buradan daha otoriter rejimler çıkmasın daha faşist daha sağ popülizm güçlenmesin diyorsak Türkiye’de de biz bunun arayışına girmek zorundayız. Bunun arayışı, geçmişin hatalarını tekrarlayabilecek denemelerle olamaz. Burada elbette ki bazen taşlar dağıldığında yeniden dizmenin imkanları da olabilir. Bu anlamda tarihi bir fırsat var ama bu dağılan taşlar tek başına yeni resmi ortaya çıkarabilir mi? Hayır. Burada büyük bir boşluğun olduğu çok açık. HDP’nin dönüp kuruluş referansına ve kuruluş ilkelerine yeniden bakması lazım. Yani Türkiye siyasetinde neye ihtiyaç var? Hangi ittifaklara ihtiyaç var? Siyaset nasıl toplumsallaşır? Biz bunu ne kadar başardık ya da istediğimiz düzeyde başaramadık ise bizden kaynaklı eksikliklerimiz, müttefiklerimizden, bileşenlerimizden, ortaklarımızdan, yol arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan kaynaklanan eksiklikler ne? Bunlarla yüzleşmek ve bu boşluğu her ne pahasına olursa olsun dolduracak açılımları yapma konusunda her türlü riski göze almak zorundayız.
Eğer siyasette risk alamazsanız, sorumluluk almazsanız, sadece statükonun devam etmesini sağlarsınız bu yeni oluşumlar da o zaman sadece statükonun kendini yeniden üretmesinin aracı, aparatı haline gelirler. Ama tam tersi de olabilir. Eğer biz doğru olanı formüle edebilirsek, doğru olan öznelerin ortaya çıkmasını siyasete katılmasına zemin oluşturabilirsek, onların güçlenmesine destek olabilirsek; o zaman bu yeni arayışlar, yeni oluşumlar, Türkiye’de değişimin ara bölgesi olabilirler, değişimin ara renkleri olabilirler. Galiba Türkiye’de de buna ihtiyaç var. (MA)