Meclis Genel Kurulunda söz alan DEM Hakkari milletvekili Öznur Bartın, cezaevindeki yoldaşlarımız olmak üzere bütün halklarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı söz konusu olunca Bakanlığın Kürt coğrafyasına yönelik, sömürüye dönük icraatları ister istemez dikkatimizi çekmektedir. Evet, kapitalist modernitenin, sömürge zihniyetinin gerçek yüzü kürdistandadır.
Cumhuriyetin 100’üncü yılına kadar Kürt kimliğine, kültürüne, coğrafyasına yönelik operasyonel iktidarlar hep devrede oldu. Bu coğrafya sömürge olarak görülmekte, kaynakları talan edilmektedir. Bu sömürü iktidarların ülkenin diğer bölgelerindeki kâr hırsından, rantçı yaklaşımlarından çok öte olup bir devlet politikası olarak süregeldi. Bu politikalarla aynı zamanda mekânsal bir denetim de amaçlandı.
Örneğin 1960’larda HES’lerle kürdistandaki su kaynakları hedef alındı, 2000’li yıllarda ise militarist bir yaklaşımla güvenlik barajlarıyla devam edildi. Suyun doğal akışı bariyerlerle engellendi ve kadim halkların kültürü, tarihi, izleri suya gömülerek silinmek istendi. 12 bin yıllık Hasankeyf Ilısu Barajı’nın suları altında kaldı. Keban Barajı ile Murat Nehri çevresinde yüzlerce köy boşaltıldı, insanlar yerlerinden edildi.
Botan Çayı’nın sadece Siirt sınırları içindeki kısmında 20’ye yakın baraj yapıldı, yetmedi, bölgedeki her ağaç hedef alındı. Cudi’de, Dersim’de, Bingöl’de, Hakkâri’de, Diyarbakır’da ormanlık alanlar kasti yangın veya ağaç kesimleriyle yok edilmek istendi. Asker ve korucuların kontrolünde kesilen bu ağaçlar mangal kömürü olarak piyasaya sürüldü.
Değerli milletvekilleri, Cudi’de sadece ağaç kıyımı yapılmadı, bütçesi görüşülen Bakanlığın bünyesindeki Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, bölgenin her taşına, her karışına maden ruhsatı açmış, Cudi’nin yüzde 96’sı maden sahası olarak projelendirilmiştir. Benzer şekilde, seçim bölgem Hakkâri’nin neredeyse tamamı maden sahası olarak ruhsatlandırılmıştır, insanların oturdukları evin yeri dahi maden şirketlerine açılmıştır. Ayrıca, Bakanlık bir yeri maden sahası için ihaleye açmadan önce o yerin sit alanı, millî park, yerleşim alanı olup olmadığına bakılmaksızın ilana açıyor, ruhsat başı aldığı paraya bakıyor, Bakanlık eliyle verilen bu ruhsatlar bu doğa cennetlerini yok etmeye devam ediyor.
Hakkâri’de Ava Hore, Sineber, Berçelan gibi yüksek kaynak değeri ve endemik türler özellikleri itibarıyla millî park olarak ilan edilmeyi bekleyen yerler maden sahası olarak ruhsatlandırılarak talana açılmıştır.
Ayrıca, bir taraftan bölgenin kaynakları sömürülürken bu kaynaklardan elde edilen enerjiye en az miktarda ve en pahalıya erişen de bu bölgenin kentleridir. HES’lerin üçte 1’i bu bölgede olup üretilen enerjinin yarısından fazlası bu santrallerde üretilmektedir ancak tüketimde bölgenin payı yüzde 8’in altındadır.
Biliyoruz ki yürütülen bu politikaların amacı, zengin kaynaklarına rağmen bölge kentlerini göç, işsizlik, yoksulluk kentleri yapmaktır. Devlet politikası olan bu sömürünün, talanın, yoksulluğun, işsizliğin nihai amacı bölgeyi insansızlaştırmaktır, insanları metropollere göç ettirmektir; bir diğer ifadeyle, izlerimizi silmektir.
Bu sömürü politikasını uygulamak için bugün AKP ve MHP iktidarı işin başındadır. Özellikle, seçim dönemlerinde “Gabar, Çukurca, Cudi petrolü” diye verilen müjdeler, bu talanın, sömürünün imaj çalışmasıdır. Sayın Başkan, yerli petrol söz konusu olunca kamuoyu Bakanlığınızın müjdelerine, vaatlerine yetişemiyor. Bakın, burası çok önemli;
Mayıs 2018'de dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın “Çukurca’da petrol kuyusu için ilk kazma vuruldu, çok yakında günlük 100 bin varili geçeceğiz.” sözlerinin üzerinden beş yıl geçti. Bugün ne o petrolden ne de o Bakandan söz eden yok, hatta mevcut Bakan, eski Bakanın sözlerine tamamen reset çekmiş gibi; Temmuz 2023'te petrol aramalarında yeni rotanın Hakkâri olduğunu, bu sene günde 100 bin varil üretime çıkacaklarını söylemiş. Anlaşılan, diğer birçok konu gibi, 100 bin varil teranesini daha çok duyacağız. Değerli milletvekilleri “Müjdesi verilen Çukurca petrolü nerededir?
Akıbeti nedir?” diye Bakanlığa soruyoruz ancak Bakanlık bile sorularımıza cevap vermiyor veya veremiyor.
Hakkâri Milletvekilleri olarak 29 Eylül 2023’te Bakanlığa şu soruları yönelttik: 2018’de Çukurca’da başlatılan petrol arama çalışmalarının akıbeti nedir, maliyeti nedir?
Petrol rezervi bulundu mu?
Kaç kuyu açıldı?
Kaç varil üretilmektedir?
Değeri ne kadardır? Öngörünüz nedir?
Bu alanda doğanın tahribatının önlenmesine dönük ne tür önlemler alınmıştır?
Bakanlığın cevap metninde Çukurca’daki petrolün akıbetine dair somut bir bilgi, bir cevap yok, hatta kendi öngörülerine dair bir sözleri dahi yok.
“Petrol araması” adı altında doğa talanının devam ettiği Çukurca’da, bırakın doğayı korumaya dönük tedbirlerin alınmasını, ÇED raporu çıkmadan bir yıl önce çalışmalar başlatılmıştır.
Değerli milletvekilleri, müjde veren, seçimlerde vaatleri sıralayan, geleceği pazarlayıp duran iktidara çözümü biz gösterelim. Ülkenin kaynaklarını eşit, adil, etkin bir şekilde kullanmak, kalkınmak gibi bir derdiniz varsa Kürtlere karşı yürüttüğünüz savaşı durdurun; barış, özgürlük, adalet talebiyle, açlık greviyle bedenlerini ölüme yatıran tutsakların sesine kulak verin; İmralı tecridine son verin; kürdistandaki sömürüye ve ülkeye yayılmış ekokırıma son verin; kayırmacılığa, yolsuzluğa son verin; vergi adaletini sağlayın; bürokrasideki kirliliği, çürümüşlüğü temizleyin; tekçi erkek aklınızı kendinize saklayın; toplumsal cinsiyet eşitsizliğine son verin.
2024 için getirdiğiniz sermayenin, savaşların, yolsuzluğun bütçesini değil emekçi halkın bütçesi teklifimizi hayata geçirelim. İşte çözüm budur, yol budur, halkların yararına olan da budur' dedi.