KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, T24'te yayınlanan 'Sayıların Dili'nde Murat Sabuncu'ya konuştu. Ağırdır, HDP’li Sezai Temelli'nin “Muhatap İmralı” açıklamasını eleştirdi ve “talihsiz bir açıklama” olarak niteledi.
“Sezai Temelli'nin yetkililerin açıklamasını beklemeden bu açıklamayı yapması içerideki tartışmanın bir kanadının sözcüsü olarak bunu yapıyor diye anlıyorum ve de doğru bulmuyorum” diyen Ağırdır, şöyle dedi:
“Asıl konuşmamız gereken kısmı ise sorunun ne olduğu. Sorunun katmanlarının, ilgililerinin kimler olduğunu yeniden konuşmak gerekiyor. Bir yandan bakınca bu mesele etrafında söylenmemiş cümle yok. Bir yandan da hala bir yaygın mutabakat oluşturup sorunu çözemediğimize göre konuşmaya devam etmenin dışında başka bir yol yok bir kere.
Sorun ne? Sorun Kürt meselesi ama bugün geldiği noktada Kürt meselesi olmaktan, sadece Kürtlerden ibaret bir sorun olmaktan çıkmış, yerel yönetimlerin yeniden tanımlanması gereken süreçte Kürt meselesinin çözülüp çözülemeyeceği meselesi. Yalnız HDP'ye dair bir konu konuşmuyoruz. Sorunun bence iki katmanı var.
Bir yandan mesele özü itibariyle Kürlter ile devlet arasında olan bir gerilim iken sorun çözülmeden bunca yıldır yaşayıp geldiğimiz için, toplumun kendi iç meselesine de dönmüş durumda. Gerilik artık yalnız Kürtlerle devlet arasında değil, artık Kürtlerle Türkler arasında da... Eğer sorun çözmeyi konuşuyorsak, evet devletle ilgili kısmı için meşru aktörlerin kimler olacağı.”
Çözüm söz konusunu olduğunda meşru aktörlerin siyaset olmasının dışında hiçbir yolu yoktur. Kusura bakmasın Sezai Temelli. Her şeyden önce bu meseleye dair neyi değiştireceksek, parlamentoda uzlaşarak çözebiliriz. Ama toplumsal kısmını çözmek için, yalnız HDP ile AK Parti'nin ya da CHP'nin uzlaşması yetmez. Toplumda da yeniden yeni bir uzlaşma duygusu üretmek diye bir meselemiz var.”
Ağırdır’ın konuşmasının tamamı şöyle:
CHP'li Kılıçdaroğlu'nun "Kürt sorunu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP'yi meşru organ olarak görebiliriz" açıklamasına HDP'li Temelli'den yanıt : Asıl muhatabı İmralı'dır.
“Bir yandan görüyoruz ki, toplum bu konuda mesafe alıyor. Ama hala toplumun belli kesimlerinde de dirençler var. Toplumu da bu sürece dahil etmenin yolu, yani aktörleri çoğaltmak. Daha çoğulcu, şeffaf bir süreç yürütmek. Şimdi bütün bunlar yokmuş gibi bir gece parlamentoda yasaları değiştirsek bile sorunu çözdük değil. Toplumsal kabul tarafında derli toplu hiçbir şey yapılmadı. Bu sorun, içeriğinin tanımlanması ayrı bir tarafa, daha çoğulcu ve ana aktörlerin siyasi partiler olduğu, pazarlığın değil uzlaşmanın olduğu bir süreçle yürütülebilir. Çoğulcu ve şeffaf bir süreç var ve bunun da öncüsü elbette partiler olacak.
İmralı ve her kimse onlar, meselenin katmanlarından yalnız birisi olan terör boyutu ile ilgilidir ve o tarafına geldiğinde işin dahil olabilir.
Ben böyle bakıyorum meseleye. O yüzden HDP kısmına gelince, Sezai Temelli'nin yaptığı bu açıklamayı talihsiz buluyorum. Karşımızdaki problem, özellikle toplumsal katmana dair çok önemli bir zihni eşiği var. Türkler de Kürtler de birbirinin meramını anlama konusunda bir eksiklik yaşıyorlar. Kürt kimliğinin içinde kaçınılmaz olarak bir kimlik talebi var. Aynı zamanda Türklerin kimliğinde de birçok nedenden dolayı güvenlik arayışı var. Bu iki ana unsuru uzlaşma alanına açmadan bu problemi çözemiyoruz bir türlü.
Buradaki sorunlardan birisi PKK ya da terörle meşru siyasetin sınırının ne olduğu meselesi. PKK ya da terör de HDP'de aynı sosyolojik tabandan beslendiği için birbirine karışıyor, İzmir'deki bir insanın zihin dünyasında. Ama aradaki ayrımların ne olduğunu topluma açık bir şekilde anlatmak gerekiyor.
Genel Başkanlık gibi meselenin bizzat göbeğinde bulunmuş, akademisyen olarak da meseleye hakim olduğunu sandığım Sezai Temelli'nin açıklaması doğru olmamış.
Temelli'nin eş başkanları beklemeden bu açıklamayı yapmasıyla ima ettiği bir şey olduğunu düşünüyorum ben. Aktörleri bilmem, içeride kim kimi temsil eder o da benim meselem değil, ama Sezai Temelli'nin yetkililerin açıklamasını beklemeden bu açıklamayı yapması içerideki tartışmanın bir kanadının sözcüsü olarak bunu yapıyor diye anlıyorum ve de doğru bulmuyorum.
İşin üçüncü katmanı olarak CHP'yi de ele alırsak bu konu birden bire ortaya çıkmış değil. HDP 27 Eylül'de bir deklarasyon açıklayacağını söylemişti. Kemal Bey'in o cümlesi bu dönemde çok anlamlıydı. Sezai Temelli'nin açıklamasını, bir fırsatı doğru kullanmamak olarak görüyorum ben meseleyi. Muhalefet blokunun içinde HDP'nin olup olmaması değerlidir. HDP'siz seçim kazanılabilse bile Kürtler olmadan bir gelecek inşasının mümkün olmadığını herhalde herkes biliyor.
Kürt meselesini çözmeden Türkiye'yi demokratikleştirmek, yerel yönetimleri güçlendirmek olamıyor. Bir sürü zihni engel var karşımızda. Eğer toplumsallaştıramazsanız süreci ve şeffaf yürütmezseniz birilerinin affedilip affedilmeyeceği gibi başka bir pazarlığa döner. Ama öncelikli mesele Kürtlerin ihtiyaç ve talepleri.
Ve bu ülke içinde onurlarıyla bu nizamın içinde var olacağı kurumları nasıl oluşturacakları meselesi. Bu ülkenin bir toplumsal belleği var. Türklerin güvenlik ihtiyacı ile Kürtlerin kimlik ihtiyacı arasındaki dengeyi böyle kuramazsınız ki. İşi böyle bir pazarlığa indirmek doğru değil. CHP açısından önümüzde bir seçim var ve bu seçimin kritik bir tarafından yürüyeceği belli. HDP muhalefetin açtığı bu alanı sonuna kadar kullanmak zorunda. Sadece kimlik taleplerinden ibaret olmayan bir dünya var. Bir yandan da gelecek diye bir şey var. Son 20 yılda Kürtler de değişiyor. Kürtler de örneğin metropollü. Yeni ihtiyaçlara talep var. İnsanlığın önünde Filistin Kurtuluş Ordusu örneği var. Siyaset halkın refahı için yapılır, sadece halkının ölümü için yapılmaz.
Giderek muhalefette de pek çok aktörde gördüğüm şey, bu seçimin kişiler üzerinden bir seçim olmaktan çıkarmak gerekliliğidir. Hala AK Parti oyu ne kadar gerilemiş olursa olsun birinci parti. Erdoğan'ın kitlesi üzerindeki dönüştürücü gücü yüksek. Bunu daha önce de gördük. İktidarı oluşturan zihni koalisyon bu maharetlerinde eksilme yaşıyor. Ama hala önde. Kapasitesi düşse bile hala elinde kurumlar var. Ülkenin ihtiyacı kimin cumhurbaşkanı olduğu değil. Bütün bu bozulan yönetim mekanizmasını yenileyerek yeniden inşası. Bu bir sistem, bir gelecek tartışması. Geleceğe doğru yürümek istiyorsak hepimiz için yeni kurumları nasıl inşa ederiz üzerinde durmamız lazım. İktidara baktığımız zaman, eğer değişmezlerse neredeyse Gezi'den beri ülkenin yarısını kendi vatandaşı olarak saymıyor. Yangının, selin ortasında bile o kentin muhalif belediye başkanını dikkate almıyor. Biz siyaseti bu gerilim içinden oynarsak o zaman herkesin şu soruya cevap üretmesi lazım. Bu ülkenin yarısı canını sıkıyorsa, iktidar olsan bile bu ülkeyi nasıl yöneteceksin kardeşim? Bizim yeniden bir aradalığı inşa edecek platformlara ihtiyacımız var.
Beğensek de beğenmesek de Türkiye'de siyaset kültürel kimliklere sıkıştı. Buradan baktığımız zaman aşağı yukarı partilerin her birini bir yerlere yerleştirebilirsiniz. Bu partiler yarın masaya oturdukları zaman, kendi kitlelerinin beklentilerini dillendirmek yanında, herkesin ortak talepleri üzerinden ortak alanları çoğaltmaları gerekir. İkna meselesinde ayrı meseleler var. Ne yapacaklar meselesi? Seçimi kazanacaklar mı? Seçimi kazansalar da bu hayali gerçekleştirmek konusunda bir aradalık gösterebilecekler mi? Muhalefet toplumu ikna etmek zorunda. Asıl sorumuz kimin kazandığı değil, ülkenin yeni bir geleceğe yürüyüp yürüyemeyeceği."