Araştırmacı yazar Bekir Ağırdır, son dönemde açıklanan seçmen anketleriyle ilgili dikkat çeken bir yazı yazdı. Ağırdır, kararsız seçmene dikkat çekerek, "İktidar kaybetmeye daha yakın. Ama 'muhalefet kazanmaya yakın mı'nın cevabı, kararsızların kararını ve hatta seçime katılma oranını belirleyecek" dedi.
Ağırdır'ın Oksijen gazetesinde 'Kamuoyu araştırmaları bugün bize ne gösteriyor?' başlığıyla ele aldığı yazısında, "Bu hafta 12 Eylül Darbesi'ni hatırladık yine. 12 Eylül üzerine çok şey yazıldı, söylendi. Ben kim ne yaptı, neden yaptı kısmından çok toplumsal zihin haritasında ürettiği sonuçlarla meşgulüm daha çok.12 Eylül dönemi oldukça büyük bir kıyım ve buna bağlı olarak toplumsal bellekte ve zihin haritasında hala etkileri hissedilen bir kırılma yarattı" ifadelerini kullandı.
Ağırdır'ın yazısı şöyle: "Araştırmalarda siyasi tercih belirtmeyen seçmen oranı öncelikle araştırma yöntemine bağlı olarak değişiyor. Seçmen telefonda kim oldugunu bilmediği, yüzünü görmediği bir sese siyasi cevaplar vermekte yüz yüze görüşmelere kıyasla daha çekingen davranıyor. En azından KONDA'nin yöntemi, bulguları ve benim deneyimim o yönde. O nedenle araştırmalar arasındaki kararsızlar oranlarındaki farkın bir kısmı araştırma yönteminden kaynaklanıyor.
Yine araştırmalarda siyasi tercihi öğrenilemeyen seçmen iki alt gruptan oluşuyor, kararsız olduğunu söyleyenler ve oy kullanmayacağını söyleyenler. Genel eğilim, oy kullanmayacağını söyleyen seçmenlerin yüzde 10 civarı olmasıdır. Bu oran da gerçeğe çok yakındır. 1983 genel seçimlerinden bu yana ortalama seçime katılım yüzde 85-87 aralığında, son üç seçimdir de yüzde 87 olarak gerçekleşiyor. Katılamayacağını şimdiden söyleyenlere, o günkü hastalık, seyahat gibi olağan dışı nedenleri de eklediğinizde seçime katılmayacakların yüzde 13-15 olmuş da gerçekçi görünüyor.
"Kararsızım" diyen seçmenler de iki alt gruptan oluşuyor. Gerçekten kararsız olanlar ile bir kararı, tercihi olduğu halde kendini gizlemeye çalışanlar. Gizlenmenin amacı siyasi kaygılar olabilir, asayiş, güvenlik kaygıları olabilir ya da hanesinde görüşüldüğü için ailesinden, komşusundan tercihini gizlemek isteyenler olabilir. Bu türden cevaplamaya tercih eden kişilerin gerçek niyetini, tercihini anlamak için araştırmalarda siyasi tercih sorusunun dışında başkaca birçok soru da sorulmaya çalışılır elbette. Ama araştırmacıların görevi ve sorumluluğu siyasi tercihi sorusuna verilen cevapların sayısını aynen, bozmadan, değiştirmeden vermektir. Araştırmacılar diğer soruların cevaplarını da kullanarak bir hesaplama, yorum yaparlar ve raporlarlar elbette. Ama kamuoyuna yansıyan sayılar esas itibarıyla siyasi tercih sorusuna verilen cevaplardır.
KONDA'nın gerçeklestirdiği araştırmalarda son bir yılda gözlenen eğilim gizlenme ya da gerçek, ortalama yüzde 20-25 mertebesinde kararsız olduğu yönündedir. Kald ki seçime bir yıl ve daha uzun zamanın kaldığı, dönemlerde bu büyüklük normaldir de. Ama seçim tarihi yaklastıkça elbette bu oranlar yüzde 10 seviyelerine gerileyecektir. KONDA'da gelis-tirdiğimiz seçmen davranış modellerinden birisi üzerinden açıklamaya çalışarak, "son dakikacı seçmen" olarak adlandırdığımız, siyasetle çok ilgili olmayan seçmen kümesi de yüzde 10'dur. Esas itibaryla kampanyalara, adaylara bakarak oy verecek olan seçmenler de bu kümededir. Son dakikacı seçmen de desek, kararsız da desek bu kümedeki seçmenlerin anketlere bakarak oy verdiklerine dair bir bulgu yok. Yani anketlerle seçmen yönlendirmek sanıldığı gibi kolay ve basit değil. Ama bu kümedekiler ve genel olarak tüm seçmenlerin gidişata, seçime ve seçimin kazananına dair kanaatleri bir kısım semenin tercihini etkiler. Çünkü bir kısım seçmen de kazananın yanında olmayı tercih eder. Örneğin 2007-2018 arası tüm seçimlerde yaygın ve güçlü kanaat Erdoğan ve AK Parti'nin kazanacağı yönündeydi. Bugün önceki dönemden farklı olarak Erdoğan ve AkParti'nin kaybedeceği algsı daha güçlü. Fakat ilginç olan muhalefetin kazanacağı algısı çogunluk ama çok yaygın bir algı yoğunluğunda değil. Bu durum da seçmende ve özellikle kararsız seçmende tereddütlü bir pozisyon üretiyor. Nitekim herkes sokaklarda gidişattan rahatsızlığını dile getiriyor ama bir iktidar degis-şimi coşkusunun henüz yasanmadığını gözlüyoruz. O nedenle seçmenin "tereddütlü ve tedirgin bir iyimserlik" içinde oldugunu düsünüyor ve yazıyorum.
Tam da bu nedenle, seçime 8 ay kala henüz kararsız seçmenlerde dikkate değer hareketlenme görulmüyor. Örneğin 2007 seçimlerinden neredeyse 12, 18 ay önce KONDA arastırmalarında seçmenin genel eğilimi belirginleşmiş, kararsız seçmenler yüzde 10 seviyesine inmişti. Bugün ise gidişattan rahatsızlık konusundaki kanaat çok yaygın ve güçlü olmasına rağmen siyasi tercihi netleşmemiş büyük bir küme hala varlığını sürdürüyor. Genel eğilimlerden bakarsak kararsız olduğunu söyleyen her 10 kişinin 4'ü 2018 seçimlerinde iktidar blokuna, 2'si diğer partilere oy vermiş, 4'ü de o seçime katıl-mamış ya da bu seçimde ilk kez oy kullanacak seçmenlerden olusuyor.
Genel eğilim ve kanaat bugün kararsız olsa da her seçmenin önceden oy verdiği partiye yakın olacağı yönünde. Çünkü ülke son 15 yıldır yoğun bir kutuplaşma yaşıyor. Üstelik görünürdeki siyasal kutuplaşma kültürel kimlikler ve hayat tarzı kutuplaşmaına dönüşmüş durumda.