Kürt sorunu ve çözümü şiddet ve siyaset yol ayrımında. Doğrusu siyasi hesaplar ile ülke hesapları karşı karşıya geldiğinde siyasi hesaplar her zaman bir adım öne çıktığı yakın zamanda görüldü. Türkiye’de seçim söz konusu olduğunda akan sular durulur ve ülke çıkarları ile siyasi çıkarlar birbirine karışır. Bu durumda siyasi hesaplar uğruna her yol ve yöntem meşru görülür. 2019 yerel seçimlerine az bir zaman kala Abdullah Öcalan’ın mektubunu bir akademisyenin kamuoyuna açıklaması, kırmızı bültenle aranan kardeş Osman Öcalan’ın devletin resmi kanalına mülakat vermesi hep siyasi hesaplar uğruna yapılan hamlelerdir..
…Seçim söz konusu olduğunda da iktidar “İmralı’nın Edirne’dekine hesap sorması” bile dikkate alırda, Edirne’dekinin “şiddete tavır” ve Türkiye bütünlüğü” hassasiyetini ıskalayabilir.(Ahmet Taşgetiren, İğne-Çuvaldız, Karar Gazetesi,07.07.2022)
2015 Seçimlerinde HDP’nin bağımsız adaylar yerine parti olarak sandıklara gitme ve %10’u aşma çabasına CHP’den gelen desteğe olan vefa borcuna karşılık, 2019 yerel seçimlerinde HDP’nin seçmenleri CHP adaylarına destek verme konusunda tereddüt etmediler. HDP açısından siyasi yelpaze birazda böyle şekilleniyor.
Hakkını teslim etmek lazım. HDP Türkiye’nin en örgütlü, en organizeli, en dinamik siyasi yapısıdır. Mahalle temsilciliğinden, genel merkez çalışanına kadar muazzam bir organizasyon yapısı mevcut. Yine hakkını teslim etmek lazım, HDP üzerinde büyük bir medya ambargosu var. Buna rağmen dinamik, fedakar, cesur ve yılmadan mücadele veren bir tabanı mevcut. Kapatılma imaları HDP tabanına muazzam enerji veriyor.Türkiye’de Kürt olmak, bizahati sorun yaşamak ve sorunlarla boğuşmak demektir.
Tüm bu dinamik yapıya rağmen, HDP çok sıkışık ve dar bir alanda siyaset yapmaya çalışıyor, daha doğru bir ifadeyle mevzi almaktan öte bir siyaset üretemiyor. Siyasetsizlik en büyük siyaset gibi.
Doğrusu HDP, üzerinde iki yönlü bir baskıdan söz etmek mümkündür. Her iki baskı unsuru da siyasi alanı olabildiğince daraltmaya yöneliktir. Bir taraftan devletin hakim baskısı olarak kayyumlar, kapatma davası, siyasi tutuklamalar, Kürtçe yasağı gibi enva-i çeşit baskı ve cebir, diğer taraftan silahlı örgütün, siyaset üzerindeki görünen-görünmeyen baskısı ve vesayeti HDP üzerine bir karabasan gibi çöküp siyasetine gölge düşürüyor. Şiddet, HDP’yi iki taraflı bir kıskaca alıyor.
Devlet tarafından vücut bulan baskılara, en yüksek dozdan karşılık verilirken, silahlı örgütün baskılarına boyun eğmek zorunda kalıyor. HDP’nin silahlı örgütün baskılarına sessiz kaldığı yönünde toplumun büyük kısmında bir kanaat hakim. Bu bağlamda çukur ve hendek siyaseti (rojova-devrimi- iç savaş) HDP’nin değil, silahlı örgütün siyasi hamlesi olarak görmek lazım. HDP devlette gelen baskıya direnme iradesini gösterebiliyorken, silahlı örgüttenyansıyan baskıya söz söyleme cesaretini gösteremedikçe, silahlı örgütün vesayetinden kurtulması zor görünüyor. Açık söylemek gerekirse; silahlı örgüte karşı koymak çokta kolay değil. Ancak, siyaset birazda risk almakla yol alır. Burada sosyolojik taban ortaklığın rolünü unutmamak gerekir.
Her şeye rağmen, Türkiye’de siyasetin söz sahibi olması için, demokrasi, özgürlük, ve adaletin tahkim kılınması arzu ediliyorsa şiddete karşı “sivil-siyasi dil” üstün hale getirilmelidir. Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması durup dururken akıllara gelmedi herhalde. HDP’nin Gemlik protestoları ve Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması amacı taşıdığı iddia edilen protesto gösterilerinin Kürt siyasal hareketine bir katma değer sunmayacağı bilindiği halde, bu tür eylemler HDP’nin bazı güç ve odaklarla “muvazaa” yani danışıklı dövüş, halinde olduğu imasını akıllara getirdi.
“… Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir…”(Selahattin Demirtaş,@t24.com.tr,05.07.2022)
Bu dilin Türkiye’de hayat bulabilmesi için, söylemin de üstünde bir pratiğe ihtiyaç vardır. Kanıtlayıcı ve bağlayıcı olan siyasi söylem değil, politik uygulamalardır. Başta, Demirtaş olmak üzere o cenahtaki siyasi aktörlerin bu çıkışları yıllar öncesinde yapmaları kuşkusuz daha isabetli olacaktı.
Şehir merkezlerinde hendekler kazıldığında, Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak Türkiye’deki “çözüm süreci” akamete uğratıldığında, Kürt siyasetçileri bu duruşu sergileme cesaretini gösterebilselerdi, etkisi ve inandırıcılığı bugünkünden çok daha büyük olacaktı. Bu tür siyasi çıkışlar zamanında yapılsaydı, Türkiye toplumu çok daha inandırıcı bulacaktı.
Bu ve benzeri açıklanmalar toplumun belirli bir kesiminde yankı bulurken, toplumun geniş kesimlerinde beklenen etkiyi yaratmamasının temel sebebi, geçmişte siyasi aktörlerin silik ve sessiz kalmalarıdır. Eski HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş ismiyle müsemma bu çıkışları o gün yapmış olsaydı, Türkiye siyaseti adına büyük bir kazanç olurdu.
“….Gerçek demokratlık, Kürt siyasi hareketini tek başına temsil etmediğinin kabulü, bölgedeki diğer Kürt unsurlara verdiğin değer, sağladığın özgürlük alanı ve temsille ölçülür. Çözüm Süreci’nin tarihin görmediği özgürlük alanlarını bahşettiği dönemlerde, gerek örgütün vesayetçi yapısının bölge halkı üzerindeki kriminal şiddet ve baskısı, gerekse legal siyasetin anti-demokratik yaklaşımları ve bölge halkının kültürel kodlarıyla ilgili yaşanan olumsuz tecrübeler halen hafızalardadır. Dolayısıyla demokratikleşmeyi nasıl anlamlandırdığınız kadar, icrai boyutuyla ilgili ortaya koyacağınız pratikler, öncelikle bölge halkının sınamasından geçecektir. Mesela Kürt milliyetçiliğiyle ya da onun resmî ideolojik tarihiyle arasında mesafe olan kesimlere karşı esas sınav, güçsüz olduğun zamanda değil, bilakis güçlü olduğun dönemlerde verilmiş/verilecektir”
“Nitekim her siyasi organizasyon, cemaat vs. kendi içinde görece demokrattır; dayanışmacıdır, fedakârlıklarla maluldür; esas sınav özeleştirideki sahicilik, değişimi başarıp başaramama ve kendi dışındakilerle ilişkilerde ortaya çıkmaktadır. İdeolojik dayatma yapıp yapmadığın, kamusal alanı işgal edip etmediğin, özgürlük alanlarını kendine yontup yontmadığın, karşıtına benzeyip benzemediğin, ilkesel olarak kabul ettiğin üst normlara riayet edip etmediğinin karşılığı icraatta belirlenmektedir.” (Bahadır Kurbanoğlu, Demirtaş’ın Çağrısı, Perspektif Online, 20 Temmuz 2022)
HDP Türkiye siyasetinin “makul muhalifi” ile görüşülmesi- irtibat kurulmasını arzu ediyorsa, Türkiye’deki tüm siyasi parti, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, kanaat önderleri ve söz sahibi herkes ve her kesimle, görüşebilme zeminine gelmelidir. Başkasından beklediğini kendinin yapmaması değişimden çok, rol yapmaya dönük algı yaratır. Meselenin bamteli tam da buradadır.
Diyalog ve müzakere Kürt sorunun çözümü için mihenk taşıdır. Ancak şu bir gerçek HDP bugüne kadar bu konuda istenilen çabayı göstermedi yada gösteremedi. 7 Haziran sonrası HDP’nin sivil çizgisi şiddet siyasetine karşı tavır koymaması bir güven bunalımı oluşturdu. Aynı zaman diliminde dönemin başbakanı koalisyon görüşmeleri teklifine “kaçak çayımızı içer gider”şeklinde yapılan beyanat siyaset açısından kötü bir sınav olarak hafızalara kazındı.
Demokratik siyasetin mayasında açık müzakere ve diyalog vardır.“Sürekli mağduriyet” hissi, bir dönem siyasetten getirisi olsa da, sonra buradan çıkışın yollarını konuşamamayı, yeğlemek siyaseti esir alır.HDP ezilmişlik- mağduriyete gömülme ve kimlikçilik siyaseti yaptığı sürece geniş halk kesimlerini etkileme muradına ulaşması zor ve sıkıntılı olacaktır.
Bugün HDP siyaset üreten, gündem belirleyen, vizyon oluşturan bir yapı olmaktan uzaktır. PKK silahları hak arama yöntemi olarak kullanmaya devam ettikçe, HDP ne kadar gayret gösterirse göstersin, Türkiye toplumunun büyük bir kısmımdaki kendisiyle alakalı algıyı değiştiremez.
Ve silahlı çatışma ihtimali durduğu müddet, HDP topluma güven telkin edemez. Zülfü yare dokunmadan netice almak uzak bir ihtimal. Silahla demokrasi inşa edilemez
Sosyolojinin değiştiği ve yeni bir boyut kazandığı bu bölgede hiçbir taraf yada odak silahın gücüne dayanarak nihai bir netice elde edemez. Siyaset, sıradan bir iş değildir.