Ahmet Türk'ten kayyımın iddialarına yanıt Ahmet Türk'ten kayyımın iddialarına yanıt

Ömer İbrahimoğlu / Demokrat Haber

Alman Filozof Martin Heidegger, “Dil varlığın evidir,” diyor. Ona göre varlığı koruyan dildir. Toplumların kültürel olarak var olmasını sağlar. Anadil bu yüzden çok önemlidir.

Yakın bir zamanda Taksim’de Kürtçe şarkı söyleyen gençler polis tarafından engellendi. Bu yıl Kürtçe seçmeli ders üzerine de yoğun çalışmalar yapıldı. Neredeyse çoğu siyasi parti Kürtçe seçmeli dersi destekleyen açıklamalar yaptı. Bu sayede bu sene Kürtçe seçmeli ders büyük bir ilgi gördü. Türkiye’de bunlar olurken geçen hafta 21 Şubat Dünya Anadil Günü kutlandı. Biz de bütün bunları göz önünde bulundurarak Kürt Dili ve Edebiyatı mezunu olan HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ ile görüştük. Kürtçe dilinin yapısından ilk eserlerine, Kürtçenin bugüne kadar nasıl geldiğinden nerelerde konuşulduğuna dair söyleştik…



Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde doğdum. Siyasi gelişmelerden dolayı 1996’da zorunlu göçle ailecek İstanbul’a geldik. 2018 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Ailemin siyasete duyduğu ilgiden dolayı ben de siyasetin içerisinde büyüdüm. 24 Haziran 2018’de yapılan seçimlerde meclise giren en geç 2 milletvekilinden biriyim.

Sizce dil nedir? Dilin toplum açısından önemi nedir?

Dil bir milletin varlığını gelecek kuşaklara aktarmasına yarayan en önemli araçlardan biridir. Bir millet dilsiz, dilsiz de bir millet var olamaz. Bu anlamıyla dil, birey ve nesiller arasında iletişim ve aktarım aracı olarak toplumların her zaman varlık sebeplerinden biri olmuştur. Birey dil ile dünyayı algılar, yorumlar. Dil düşüncelerimize şekil verir. Dil ile toplumsal algı oluşur ve o algı kültürleşmeye evrilir. Toplumsal yapı dile yansıdığı gibi toplum dille de şekillenebilir. Dil ortaklığı olan toplumlar bir arada yaşayabilme ve ortaklaşma eğiliminde olurlar.

Kültürün diğer kuşaklara taşınması, diri tutulması konusunda çoğu kişi dilin büyük öneme sahip olduğu konusunda hemfikir. Sizce kültür ve dil arasında nasıl bir ilişki var?

Bir toplumun kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütünü kültürü oluşturur. Kültür bu anlamda kimliktir. Kültürle kimlik kazanan milletler, toplumu oluşturan bireylerin yaşayış ve düşünce tarzını da ortaya koyar. Yine milletlerin ortak bir kültür oluşturmasında dil olmazsa olmazdır. Kültürün bir unsuru olan dil, canlı bir varlıktır. Dildeki değişim ve dönüşüme bağlı olarak gelişen kültürde; yaşanılan coğrafya, yaşam biçimi, inanç ve iletişimde bulunduğu diğer uluslar etkilidir. Bu durum örneğin Kürtlerin İslamiyet’i kabulünden sonra Arapça ve Farsçanın Kürtçe üzerindeki etkisinde kendini göstermiştir. Bu anlamda dilde yaşanılan gelişmeler, kültürden bağımsız gelişmemekte.

Siz Kürdoloji mezunusunuz. Kürtçenin bağlı olduğu dil ailesi ve Kürtçenin genel özelliklerinden bahseder misiniz?

Dünyada 7 binden fazla dil konuşuluyor, 5 binden fazla yerli kültür yaşıyor. Tarihten günümüze kadar varlığını koruyan ve kültürle sürekli kendini geliştiren dillerden bir tanesi de Kürt dili, yani Kürtçedir. Kürtçe bükümlü diller grubunda yer alıyor. İspanyolca, İtalyanca, Farsça, Arapça ve Fransızca gibi diller de Kürtçe gibi bükümlü dil grubunda bulunuyor. Yapısına göre ise Kürtçe Hint-Avrupa dil ailesinde sınıflandırılıyor. Hint-Avrupa dil ailesi içine giren diller de kendi içinde farklı kollara ayrılıyor. Hint-İran, Latin ve Romen, Germenik, Slavik, Grek dil kolu gibi. Kürtçe, Hint-İran koluna ait bir dil. Bu dil kolu da Hint ve İran kolu şeklinde kendi içinde ikiye ayrılıyor. Kürtçe; Farsça, Belucice, Osetçe, Yağnubçe, Peştuca ve Pamirce’yle beraber İran grubuna mensuptur. Ortadoğu’da Arapça ve Farsçadan sonra en çok konuşulan 3. dil olan Kürtçe, Latin harflerini temel alarak 31 harfli bir alfabeye sahip. 8 ünlü 23 ünsüz harften oluşuyor.

Kürtlerin yakın yüzyıllarda siyasi birlikten mahrum kalmaları ve Kürdistan’ın Arap, Fars ve Türk devletleri arasında kalmasından kaynaklı, Kürtçenin günümüze kadar ulaşan birden çok lehçesi bulunmakta. Lehçe ve şiveler bütün dillerde bulunur. Bu gerçeklik yalnızca Kürtçeye ait bir özellik de değil. Tüm dillerde lehçe, şive ve ağızlar vardır.

Kürtçe; Kurmancî, Sorani, Kirmancî, Gorani ve Lorî lehçelerinden oluşur. Kurmanci, Türkiye, Suriye ve Kafkasya’nın Kürt bölgeleriyle birlikte Irak ve İran’ın kuzey bölgelerinde de konuşulur. Sorani lehçesi, daha çok Kürdistan Federe Bölgesinde ve İran’da konuşulur. Kirmancî daha çok Dersim, Bingöl, Amed ve Siverek bölgelerinde konuşulur. Gorani lehçesi ise İran’ın Kirmanşah yöresindeki halk tarafından konuşulur. Lorî lehçesi İran’ın Kürt bölgelerinde konuşulan ama şuan unutulmaya yüz tutmuş ve neredeyse hiç konuşulmayan lehçedir.

Kürtlerin siyasi taleplerini ötelemek ve Kürtleri diğer milletlerin devamı olarak göstermeye çalışanlar; Kürtçe diye bir dilin olmadığını, Kürtçenin Farsça ve Arapça gibi dillerdeki kelimelerden türetilen bir yapay dil olduğunu iddia ediyorlar. Bu söylemlerle Kürtleri kimliksizleştirmeye hatta yok saymaya kadar ileri gidiyorlar. Dil bilimi ve Kürtçe hakkında bilgisi olan hiç kimse bu yanılgıya düşmez. Kürtçenin kendine özgü morfolojisi, sentaksı ve fonetiği var. Aynı dil grubunda bulunan bütün dillerde ortak kelimeler var. Ortak kelimeler olduğu için aynı gruptalar. Yeryüzünde birbirinden bağımsız ve hiçbir ortak kelime barındırmayan bir dil yok. Kürtçe ve Farsçanın benzer yönleri olduğu gibi aynı zamanda önemli farklılıkları da var. Kürtçede eril, dişil ve nötr vurgusu varken Farsçada bu yok. Kürtçede iki grup şahıs ve işaret zamiri mevcuttur. Kürtçe önden, ortadan ve sondan eklemeli bir dildir.

Kürtçenin Farsça dilinden türetildiğini iddia eden ve savunanlara empati kurmaları amacıyla birkaç örnek vermek istiyorum. Türkçedeki "Dil" kelimesi köken itibarıyla Farsça, "kültür" kelimesi ise Fransızcadır. Arapçadaki "kalıma" sözcüğü, bugün Türkçeye "kelime" olarak geçmiş. Aklınıza gelen herhangi bir kelimenin kökenini araştırın, Türkçe olmadığını göreceksiniz. Türkçedeki birçok kelime diğer dillerden evrilerek gelmiştir. Böyle bir durumda Türkçe diye bir dil yoktur diyebilir miyiz? Sonuçta belli bir halkın kullandığı dil. Bu bir halka saygısızlık olur. Benzeri durumlar birçok dilde de mevcut. Fakat Kürtçe dünya dilleri arasında en özgün dillerden bir tanesi. Dilin özünü bugüne kadar koruyarak gelmesi, elbette Kürt kültürü ve Kürt tarihinin gelişiminden kaynaklanmakta.

Mevcut devletler dillerini eğitim ile koruyor. Kürtçe bugüne kadar nasıl korundu, kaybolmadan nasıl geldi?

Dilin sonraki kuşaklara aktarımında eğitimin, edebiyatın ve kamusal alanda dilin kullanımının hayati derecede önemi var. Yakın yüzyıldan bugüne değin Kürtlerin bu haklardan mahrum bırakıldığını, bu mahrumiyete karşı da büyük bedellerin verildiğini görüyoruz. Cumhuriyet ile birlikte Kürt yok sayıldığı gibi Kürtçe de inkâr edildi. Kürtler siyasal başarı elde ettikleri oranda baskılar da arttı. Yerinden yurdundan edilen 6 milyondan fazla Kürt var. Türkiye metropollerinde Türkçe konuşmaya maruz bırakılan hiç Türkçe konuşamayan anadili Kürtçe olan milyonlar var. Türkiye hükümetleri Kürtleri hiçbir zaman tanımadı ve Kürt diline yatırım yapmadı. Bugün bile Kürtler ve dilleri üzerinden herkes tarafından bilinen ölümcül politikalar ortaya koyuyorlar. Tüm bunlara rağmen Kürtçe varlığını bugün bile koruyor. Her türlü asimilasyon ve baskıcı tavır karşısında daha da ileriye gidiyor. Çeşitli Kürdi kurumlar ve elbette halkın dilini sahiplenmesi Kürtçenin bugüne kaybolmadan gelmesini sağladı. Kürtçe eğitim dili değil belki ama özellikle kırsal kesimlerde yaşayan Kürtler, daima dillerini sahiplendi. Evde, sokakta, pazarda, yaşamın olduğu her yerde Kürtçe konuştu, konuşmaya devam ediyor. Çünkü insan kendini en iyi anadilinde ifade eder. Kürtler de anadillerinde düşünce ve duygularını daha rahat ifade ediyor. Bu nedenle örneğin; hastanede, kamuda veya başka yerlerde bile hep Kürtçe konuşuyorlar. Çünkü diğer dilde hem rahat değiller hem de eksik hissediyorlar. Ayrıca sosyalleşme ve kültürün taşıyıcısı olan halay, müzik ve hatta acıların paylaşım merkezi olan taziye evlerinde dahi hep Kürtçe konuşulur. Kürtçe ağıtlar yakılır, Kürtçe mevlitler okunur, dualar edilir. Hayata ve Kürt kültürüne dair her şeyin Kürtçe olması, Kürtçenin bugüne kadar gelmesinde en önemli etken diyebiliriz.

Dillerin varlığını korumasında kuşkusuz edebiyatın büyük bir önemi var. Kürtçe yazılan ilk edebi eserler neler? Kürt edebiyat eserleri dilin varlığında ne gibi etkileri oldu?

M.Ö.3000’li yıllarda yazının Mezopotamya’da icadıyla beraber insanlık tarihi için aydınlık bir dönemin kapısı da açılmış oldu. Tarım devriminden sonra toplumların belli bir refah seviyesine ulaşması; toplumları estetiğe, edebiyata, sanata, kültür gibi alanlarda çalışmalara yöneltti. Kürtçenin edebiyat tarihine baktığımızda, yazınsal edebiyata kaynaklık eden bütün bu unsurları görmek mümkün. Bu durum aynı zamanda sözlü edebiyatta da geçerlidir. Yazılı Kürt edebiyatının ortaya çıktığı merkezlerin, Cizre, Hemedan, Erdelan, İmadiye, Bitlis, Hakkâri, Doğubayazıt, Müküs, Hizan, Meyafarkin, Siirt, Diyarbakır gibi orta çağ Kürt devlet ve beyliklerine başkentlik yapmış şehirler olduğu görülür. Bu şehirlerde Kürt hükümdarlar/mirler tarafından kurulup finanse edilerek klasik dönem edebi sistemi içinde himaye edilen başat eğitim kurumları olan Kürt medreseler, yazılı edebiyata kaynaklık etmiştir. Kürtçede ilk edebi eserler Baba Tahir-i Üryan’ın 1010 yıllarında Lor Lehçesiyle yazdığı “Dubeyti” divanı ve Baba Serheng-i Dewdanî’nin Goranî Lehçesiyle yazdığı 1045 tarihli “Defterê Dewdanî”dir.

Kürt Edebiyatı, Kürtçenin var oluşunu kabul etmeyenlere tokat niteliğinde eserlere sahiptir. Klasikleri ve sürgünlerde var olmuş eserleri ve hikâyeleriyle köklü ve zengin bir geçmişe sahiptir. Örneğin, Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn eseri, Kurmanci lehçesiyle manzum bir şekilde yazılan birbirine kavuşamayan iki aşığın hikâyesini ele alıyor. Melayê Cizîrî’nin Dîwan adlı eseri Kürt tasavvufunun en önemli eserleri arasında gösteriliyor. Destana Memê Alan adlı eser Kürt halkı için başyapıt niteliğindedir. Yaklaşık 2500 yıllık bir geçmişi olan destan, Kürt milletinin ve geçmişin anlaşılmasına yardımcı oluyor. İlk Kürtçe romanı kaleme alan Erebê Şemo’nun Şivanê Kurmanca adlı eseri Latin alfabesiyle yazılmış bir eserdir. Kürt şair ve İslam âlimi olan Melayê Bateyî'nin Dîwan adlı eseri ve Kürtçe mevlit yazması ile de dünyaca bilinir. Geçmişten günümüze Kürt edebiyatına katkı sunmuş birçok Kürt edebiyatçı, günümüzde karanlıkta yolumuzu aydınlatan fener işlevi görüyor. Örneğin Kürt şair Cegerxwîn’in “Kurdino bibin yek eger hûn nebin yek hûn ê herin yek bi yek” sözü halk arasında çokça bilinen ve birliğe yapılan vurguyu içerir. Bu anlamıyla edebiyat sadece dile değil, Kürdistan’da yapılan siyasete de katkı sunuyor. Kürt yazarların, Kürt siyasetçileri kadar topluma rehberlik etmek gibi bir misyonu var.

dersim-dag-hdp

Günümüze gelecek olursak, Kürtçe nasıl bir durumda? Kürtçenin varlığını korumak için kimler, neler yapıyor?

Kürtçe, devlet tarafından hala türlü gerekçelerle yasaklanabiliyor. Kürtçe şarkı ve oyunlar yasaklanıyor, Kürtçe üzerine çalışma ve araştırmalar engelleniyor. Tüm bu dilsel kırım politikalarına rağmen Kürtçenin varlık mücadelesi de güçlenerek büyüyor. Kürt dil ve kültürünün bu atılımı birçok farklı ülkeden insanın da ilgisini çekiyor. Kürtçenin bir dil olarak gösterdiği varlık mücadelesinden etkilenen birçok insan bu mücadeleden güç alıp Kürtçe öğrenmek istiyor. Uluslararası boyutuyla özellikle Asya ülkelerinde üniversitelerde Kürtçe eğitim veriliyor. Kürdistan'ın tüm parçalarında yerel kuruluşlar Kürtçeyi yaygınlaştırmak için mücadele ediyor. Rojava’daki okullarda aralıksız süren Kürtçe eğitimin varlığı söz konusu. Rojhêlat'ta öğretmenlere verilen idam cezalarına rağmen Kürtçe kurslar veriliyor. Federe Kürdistan'da Kürtçe resmi dil ve çocuklar kendi dillerinde eğitim görüyor. Türkiye'de Kürt illerinde yerel kurum ve kuruluşların Kürtçeyi ilerletme çabaları yoğun olarak devam ediyor. Kürt milletinin parti içinde Kürdi siyaset talebi, bugün yoğunlaştırılmış eğitim programlarıyla sürüyor. Metropollerde Enstitüler ve Kürt Araştırma Derneği çatısı altında Kürtçe öğrenmek isteyenlerin ihtiyaçları karşılanıyor. Kürtçeyi hayatın her alanında görünür ve aktif kılmaya yönelik politikalarımız mevcut. Verdiğimiz mücadelenin en belirgin özelliklerinden bir tanesi de dilin resmiyete kavuşması ve güvence altına alınmasıdır. Kürtçe eğitimin kamusal alanda ve eğitim dili olarak kullanılması için yapılan tüm faaliyetlere öncülük ettiğimiz gibi, bu çalışmaları da değerli bulup destekliyoruz.

Sizin de bildiğiniz gibi yakın zaman önce İstanbul Taksim'de Kürtçe müzik çalınması polislerce engellenmişti. Bu olay gündem olduktan sonra AKP'li bir milletvekilli de Taksime giderek oradakilerle Kürtçe müziğe eşlik etmişti. Türkiye’de Kürtçe konuşmak üstü kapalı ya da gizlice engellenmeye mi çalışılıyor? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtçe üstü kapalı ya da gizli bir şekilde değil, açıkça engelleniyor. Kürtlere ve Kürt diline yönelik açıkça bir düşmanlık söz konusu. İktidar her fırsatta bunu açıkça gösteriyor. İktidar, kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı siyasetinden hiç vazgeçmiyor. Bunun en somut örneklerini kayyum atamalarında Kürtçeye yönelen saldırılarda gördük. Belediyelerimize kayyum atayan iktidarın ilk işi Kürtçeye saldırmak oldu. Kürtçe eğitim veren merkezlerin kapatılmasından tutun da, Kürtçe tabelaların sökümüne kadar. Sokak ve cadde isimlerinin Türkçeleştirilmesinden, Kürtçe yayın yapan televizyon, gazete ve dergilerin kapatılmasına kadar, iktidar Kürtçeye saldırı konseptini devreye koydu. İktidarın sokak aralarında söylenen şarkıları engellemeye çalışması, Kürt müziğini susturmak istemesi yürüttüğü politikalardan bağımsız gelişmiyor. Kürtler bu saldırılara karşı büyük bir tepki verdi. AKP’li milletvekilinin göstermelik tavırları, verilen tepkileri yumuşatma girişiminden başka bir şey değildir. Bugün kamuda, okullarda Kürtçe eğitim veriliyor mu? AKP’li milletvekilleri anadilde eğitimi savunuyor mu? Kayyumların Kürtçeye yönelik geliştirmiş olduğu siyasete ses çıkarıyorlar mı? Hayır. Biz, dile topyekûn bir şekilde destek verilmesini ve desteklenmesini talep ediyoruz. Göstermelik hareketlere halkın karnı tok. Benzer süreçlere her zaman şahit oluyoruz. Seçim öncesi Kürt şehirlerine gelen başbakanlar ve bakanlar “Kürdistan” vurgusu yapıyorlar. Halkı aldatmaya yönelik içi boş sözlerle seçim çalışması yürütüyorlar. Fakat sokakta ya da mecliste ‘”Kürdistan” kelimesini biz veya halk kullandığında soruşturmalar açılıyor. Halk, bu zihniyeti iyi tanıyor, o yüzden bu zihniyetin başarılı olması söz konusu değil.

Mecliste öğrencilerin Kürtçe seçmeli ders seçmeleri için bir konuşma yapmıştınız. Türkiye'de bu sene Kürtçe seçmeli ders nasıl bir ilgi gördü?

Halkın Kürtçeye yönelimi ve eğilimi her zaman yüksek olmuştur. Kürdistan’dan Türkiye’nin metropol şehirlerine kadar artan bir talep var. Halk dilini, kültürünü savunuyor. Çocuklarının da Kürtçe eğitim almalarını istiyor. Seçmeli derslere yönelik yapılan çağrı ve katılımlarda da bunu gördük. Birçok okulda yapılan usulsüzlükler veliler tarafından tepki ile karşılandı. Seçmeli ders listesinden Kürtçeyi çıkaran okul idarecileri barolar, dernekler ve kurumlar tarafından isim isim açıklanarak, yasal başvurular yapıldı. Bizlere de ulaşan birçok şikâyet vardı. Meclisteki konuşmalarımız dâhil, birçok açıklamamızda bunları dile getirdik. Seçmeli ders süreci bu atmosferde gelişti.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın seçmeli Kürtçe dersini müfredatına almasını önemli buluyoruz. Fakat her fırsatta bunun yeterli olmadığını, anadilde eğitim verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Ancak iktidar bu konuda samimiyetten uzak bir şekilde her halkın en temel hakkı olan anadilde eğitimi sağlamamakla beraber seçmeli Kürtçe dersini de siyasi bir hamle olarak kullanıyor. Siyaseten Türkiye’yi ileri taşımak yerine, ülkeyi Ortadoğu zihniyetine mahkûm ediyor. 10 yıldır MEB’in müfredatında olan Kürtçe seçmeli dersin verilmesine yönelik hiçbir yatırım yok ortada. Örneğin dersin verilmesi için yeterli kitap basımı yapılmamakta. Derslere girecek öğretmen atamasına ilişkin öngörü çerçevesinde ortaya koyulan bir veri ve öğretmen ataması yapılmamakta. Bu temel sorunlar açıkça ortadayken Eğitim Bakanı, altyapısı olmayan ve samimiyetsiz yönetmelikler yayınlayarak, seçmeli derslerin talebe göre verileceğini duyuruyor. Bu açıkça halkı aldatmaktır. Halkı, dili üzerinden istismar etmektir. Siyasetten atılan bir uygulamadır. Anadilde eğitim hakkını savunan halkı manipüle etmektir. Yok saymanın ve değersiz kılmanın adımıdır.

Eğitim Bakanı, Kürtçe ders verilmesinde samimiyse; çıksın ders materyalleri hazır desin. Şu kadar kitap bastık, öğrenciler rahatlıkla anadillerinde dersi seçebilirler desin. Kürtçe eğitimde öğretmen sıkıntısı yok, gerekli atamaları yapacağız desin. Üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin artırılması gerektiğini söylesin. Söyleyebilir mi? Yapabilir mi? Samimi mi? Söyleyemez. Yapamaz. Samimi değil. En temel hak olan eğitim hakkını bile mevcut iktidarın politikalarına göre şekillendiren Eğitim Bakanlığı, şeffaf yürütmediği bir süreçte rakam açıklamakla yetiniyor. Rakamlarla algı oluşturmaya çalışıyor. Anadilde eğitim hakkı ciddi bir taleptir. Bu tür yaklaşımlara pabuç bırakmamak lazım. Mecliste, sokakta, her yerde bu zihniyeti deşifre ettiğimiz gibi bu zihniyetle mücadele de ediyoruz.