SİYASET

Buldan: ''Her sıkıştığınız anda gaz çıkarıyorsanız bu halk size ne inanır ne güvenir''

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Karadeniz'de doğal gaz rezervi keşfettiklerine ilişkin yaptığı açıklamasına ilişkin “ Bir evde eğer mutfakta tencere kaynamıyorsa, milyonlar açlıkla, sefaletle karşı karşıyaysa ve siz her sıkıştığınız anda gaz çıkarıyorsanız, işte bu halk size ne inanır ne güvenir” değerlendirmesinde bulundu. 

Abone Ol

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Ağrı'nın Doğuayazıt ilçesinde halkla buluştu. Buldan, esnaf ziyaretinin ardından bir çay bahçesinde halka seslendi.

Türkiye halklarının yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasi sıkıntıları kendisine dert etmeyen bir iktidarla karşı karşıya olduklarını söyleyen Buldan, “Türkiye halkının sizin müjdelerinize karnı tok” dedi.

Buldan sözlerine şöyle devam etti:

“Bugün tutunacak tek dalı olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Tutunacak tek bir dalı kalmayan bu iktidarın bu halka vereceği tek bir şey yoktur. Bu sıkışmışlık üzerinden, bu ülkeyi yönetememe durumu üzerinden her gün bu halka yeni müjdeler vermenin peşine düşmüşler. Bugün müjde açıklayacaklar. Bir yerde gaz bulmuşlar tıpkı 10 yıl önceki gibi 'gaz bulduk’ müjdesini verecekler. Bir evde eğer mutfakta tencere kaynamıyorsa, milyonlar açlıkla, sefaletle karşı karşıyaysa ve siz her sıkıştığınız anda gaz çıkarıyorsanız, işte bu halk size ne inanır ne güvenir. Türkiye halkının sizin müjdelerinize karnı tok. İnsanlar, iş, aş, ekonomik krizin bitmesini, siyasi hesapların bitirilmesini istiyor. Siz bu ülkeyi hırsızlıkla, usulsüzlükle, krizlerle, tecritle, kayyumlarla yönettiniz ve halen aynı anlayışta ısrar ediyorsunuz. Kayyım ve tecrit anlayışını tüm Türkiye'ye yaydınız. Bugün sadece İmralı Cezaevi değil, İmralı'da başlayan ama tüm Türkiye'ye yayılan bir tecritle karşı karşıyayız. Bu tecrit ülkenin yarı açık cezaevine dönüşmesine neden oldu. Türkiye'de hiçbir insan kendisini güvende hissetmiyor. Geleceğine ve yarınlarına güvenle bakamıyor. Ekonomik krizin olduğu bir yerde, siyasi çıkarların olduğu bir yerde, kayyumlarla yönetilen, tecritle yönetilen bir yerde kimse geleceğine güvenle bakmaz. Başta İmralı Cezaevi olmak üzere yaşanan tüm tecritlere son verilmesi, insanların kendisini özgür ve güvende hissedebileceği ortamların yaratılması için mücadele etmek zorundayız. Bu mücadele bizim mücadelemizdi. Bu ülkeye barışı, demokrasiyi, adaleti, özgürlüğü, kardeşliği, hukuku ancak bu mücadele getirir.”

“Demokratik Mücadele Programı”nın 3'üncü aşamasının startını, kayyımların belediyelere atandığı, belediyelerin işgal edildiği tarih olan 19 Ağustos'a denk getirdiklerini belirten Buldan, “19 Ağustos tarihi belediyelerimize operasyonlar yapıldığı, belediye eşbaşkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyımların atandığı ve halkın iradesinin gasp edildiği bir tarihtir. Kayyımlara karşı tepkimizi ortaya koymak, itirazımızı bir kez daha ortaya koymak için 19 Ağustos'u seçtik. Bugün burada da halk buluşmasıyla da 1 Eylül tarihine kadar çeşitli kentlerde, Doğubayazıt'ta, Muş'ta hem bölgede hem de Türkiye'nin batısında halk buluşmalarıyla 1 Eylül Dünya Barış Günü'ne gideceğiz. Biz de 3'üncü aşamada ‘Savaşa karşı barış, tecride karşı özgürlük’ şiarıyla hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bu ülkede en fazla savaşlardan, çatışmalardan ve ölümlerden zarar gören, mağduriyet yaşayan ve halkın bugün yaşadığı tüm krizlerin ana nedeni olan bu savaşlara karşı çıktığımızı ifade etmekle başlayan bu yolculuk önemli bir yolculuktur. Savaşa karşı çıkmak büyük bir erdemliktir. Biz savaşlara karşı çıkıyoruz, çünkü biz barışı savunuyoruz” dedi.

1 Eylül tarihine kadar ‘tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı savunacak ve mücadele edeceklerini’ belirten Buldan, şöyle devam etti:

“Bu mücadelede herkes elini taşın altına koymak zorundadır. Şimdi diğer partilerin başkanları, yöneticileri bu ülkenin sorunlarıyla ilgili her gün laf edeceklerine, ellerini taşın altına koysa kazanımlarımız daha büyük olur. Kürt sorunundan söz edenler, sadece bu sorunun rapor hazırlayarak, bir raporla çözüleceğine inanlar bazı gerçekleri görmek zorundalar. Nedir bu gerçekler? Kürt halkı üzerinde uygulanan baskı, şiddet, inkar, asimilasyon politikalarını görmezden gelerek, hiç kimse bu ülkede Kürt sorununun çözümünden söz etmemelidir. Bir halkın değerleri, bir halkın seçme ve seçilme hakkı elinden alınıyorsa, bir halkın seçtiği belediye başkanının yerine kayyım atanıyorsa, milletvekilleri cezaevine gönderiliyorsa, siyasetçileri TBMM'de vekillikleri düşürülerek siyasetten men ediliyorsa Kürt sorunu sadece bir rapora bağlı olarak çözülebilir mi? Bu gerçekleri görmeden, kayyıma karşı çıkmadan, cezaevindeki Selahattin Demirtaş'ın, Figen Yüksekdağ'ın özgürlüğü sağlanmadan, onlarca belediye eşbaşkanı, milletvekili arkadaşlarımızın, kadın yoldaşlarımızın cezaevlerinde siyasi rehini olarak tutulduğu bir dönemde 'Ben Kürt sorununu çözmek istiyorum. Bir rapor hazırlayacağım' diyenler, bu gerçeği görmek zorundadır.”(RUDAW)