Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, partinin genel merkezinde toplandı. Toplantının açılışında HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan konuştu. Buldan konuşmasında kadın yoksulluğu, demokrasi ittifakı, kadınların yürüttüğü mücadeleye ve Kobanê soruşturmasına değindi. Buldan, “4 Kasım darbesi, kayyım darbesi, bugün yürütülen Kobanê Kumpas Davası ve HDP’ye karşı açılan kapatma davası da tekçi erkek iktidarın gerçek muhalefete özellikle de kadınların demokratik muhalefetine karşı duyduğu korku refleksidir. Bütün bu saldırılarla Kürtler kadar, ezilmişler kadar etkisizleştirmek istedikleri güç aynı zamanda kadınlardır, yani bizleriz. Kadınların etkin siyasetidir, değişim gücüdür” ifadesini kullandı. Gelecek seçimlere değinen Buldan, “AKP-MHP ortaklığı HDP ye saldırarak, HDP’yi engelleme kumpaslarıyla seçime hazırlanıyor. Çünkü biliyorlar ki, önlerindeki en büyük engel HDP’nin, kadınların güçlü duruşudur, güçlü iradesidir” dedi.
‘DERİNLEŞEN YOKSULLUK, ARTIK SEFALET GERÇEKLİĞİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR’
Kadın Meclisi toplantılarını tekçi erkek iktidarın ürettiği krizin ve çöküşün giderek derinleştiği bir süreç ve ortamda gerçekleştirdiklerine dikkati çeken Buldan, “Derinleşen yoksulluk, artık sefalet gerçekliğine dönüşmüştür. Bunu iktidarın pratiklerinden ve uygulamalarından görüyoruz. Yangının büyüdüğü mutfaklar, işsizliğin ağır yükü altında ezilen gençler, kadınlar, milyonlar; geliri giderini karşılamayan çalışanlar, emekliler bu sefalet ortamını en yakıcı haliyle yaşamaktadır. Bu halk gerçekliğine karşın saray yönetimi, utanmadan, sıkılmadan ekonominin ne kadar büyüdüğü ve büyüyeceği yalanını her gün Türkiye halklarına söylemeye ve bunu sürdürmeye devam etmektedir” ifadelerini kullandı.
‘KADINLAR MUTLAK YOKSULLUĞA MAHKUM EDİLMEKTEDİR’
Artan enflasyona da dikkati çeken Buldan, “Sadece 3 ay içerisinde ikiye katlanan cari açıkla, freni patlamış enflasyonla, zam üstüne zamlarla, vergi üstüne vergilerle, dünyanın en değersiz para birimine dönüşmüş lirasıyla bu ekonomi dibe doğru son hızla çakılmaya devam ediyor. Market raflarındaki, pazar tezgahlarındaki fiyatlar, doldurulamayan fileler, ödenemeyen borçlar, boş kalan tarlalar, fiyatı uçup giden temel ihtiyaçlar, üretemeyen tezgahlar sarayın tam tersini gözler önüne sermektedir. Fakirleştik, yoksullaştık, aç kalıyoruz, tüketemiyoruz, üretemiyoruz sesleri Türkiye toplumunun her yanından yankılanmaktadır. Derin yoksulluk en çok da kadınlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Son derece bilinçli bir politika ile kadınlar mutlak yoksulluğa mahkum edilmektedir” şeklinde konuştu.
'BEŞLİ ÇETENİN EKONOMİSİ BÜYÜYOR'
“Halkın kesesinden bedelsiz kredi verilen ultra zenginlerin ekonomisi büyümektedir” diyen Buldan, “Hazinenin peşkeş çekildiği bankaların ekonomisinin büyüdüğünü biliyoruz. Beşli çetelerin, yandaş vurguncuların ekonomisinin büyüdüğünü biliyoruz. Fakat onların ekonomisi büyüdükçe halkın lokması her gün küçüldüğünü de biliyoruz. Halka porsiyonları küçültün, kuru ekmekle yetinin diye buyuranlar kadınların, halkın ekmeğinden çalıp kendi saltanatlarını finanse etmektedir. Bunun da farkındayız. Tarlada, evde, fabrikalarda, atölyelerde, eğitimde, sağlıkta üretenlerin, kadınların, emeğinin karşılığından çalınmakta; yandaşın cebine aktarılmaktadır. İşte iktidarın büyümeden kastettiği bu kadar ceberut, bu kadar vicdansız ve karanlık ekonomi budur” diye belirtti.
‘BU DÜZENE ALIŞMIYORUZ, ASLA ALIŞMAYACAĞIZ’
Buldan, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Tabi ki biz kadınlar tekçi erkek iktidarın her türlü yalanına karşın bu vahşi ekonomik sistemin, bu soygun düzeninin elbette ki farkındayız. Ve bu talancı erkek ekonomisini, büyüyen soyguncu erkek ekonomiyi asla kabul etmiyoruz, asla kabul etmeyeceğiz. Bu düzene alışmıyoruz, asla alışmayacağız. Kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizim olan ve bizden çaldıkları ne varsa hepsini bir bir almaya ve geri dönüşünü sağlamaya devam edeceğiz. Her toplumsal alanda olduğu gibi ekonomide de sömürüsüz, eşit, adil, şeffaf bir modeli mutlaka hayata geçireceğiz. Herkesin doyduğu, emeğinin hakkını aldığı bir ekonomik sistemi mutlaka hayata geçireceğiz.
Bu ülkede demokratik bir sistem inşa edilmiş, Kürt sorunu çözülmüş, farklı kimliklerin hakları teslim edilmiş olsaydı, geçmişle gerçek bir yüzleşme sağlanabilseydi, onurlu bir barış gerçekleşmiş olsaydı, cinsiyet eşitliği ve evrensel eşitlik ilkeleri hayata geçirilebilseydi bu yıkımların, biraz önce ifade ettiklerimin hiçbirisi gerçekleşmeyecek ve yaşanmayacaktı. Bizler kadınlar olarak, HDP olarak bu ülkeye nasıl kaybettirdiklerini ve kazancın güçlü demokraside, tam eşitlikte, gerçek bir adalet sisteminde, yüzyıllık sorunların çözümünde, kalıcı bir barışta olduğunu elbette çok iyi biliyoruz. Bu bilinç ve ilkelerimizle bir yola çıktık, bir yol açtık ve o yolda güçlü adımlarla yürümeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Şunu da söylemeden geçmeyeceğim. Geçmişin yüzyıllık hatalarına teslim olmaya niyetlenenler, bu ülkeye tekrar eden yıkımlardan başka bir şey sunamazlar.”
‘GELECEK HDP’YLE MÜMKÜNDÜR’
HDP ve kadınların öncülüğünde geliştirdiğimiz üçüncü yol siyaseti, demokrasi ittifakı bu tarihsel görevde sağlam ve güçlü bir iradeye sahiptir. Çözümün en güçlü adresidir aynı zamanda. Dolayısıyla ülkenin tüm sorunları çözülecekse, yani bir gelecek kurulacaksa, demokratik bir sistem inşa edilecekse bu ancak; HDP’yle, HDP’nin fikriyatıyla ve üçüncü yol siyasetiyle yine kadınların ve gençlerin güçlü katılımıyla mutlaka gerçekleşecektir. Gelecek HDP’yle mümkündür. HDP geleceğin de demokrasinin de, barışın da, kadın özgürlüğünün de teminatıdır ve tek adresidir.
'KADINLARI HEDEF ALMA OPERASYONUDUR'
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak gelişen kadına yönelik şiddet her gün tırmanmaktadır. Günde en az 4 kadının erkek şiddetiyle katledildiği ülkemizde, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı günden bu güne 278 kadın katledilmiş, 235 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Bu tablo ne bir kaza, ne bir salgın hastalığı istatistiği, ne de toplu savaş katliamıdır. Bu tablo AKP-MHP erkek bloğunun kadınlar için ortaya koyduğu felaket tablosudur.
Bunun yanı sıra bu karanlık tabloyu hakim kılmak adına biz kadınlara karşı topyekün bir saldırı içerisindedirler. Binlerce kadın arkadaşımız, kadın mücadelesi nedeniyle tutuklanmakta ve her gün yargılanmaktadır. Bakınız son üç ay içerisinde sadece Diyarbakır’da 200 kadın soruşturma ve kovuşturma geçirdi. Şimdi de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na kapatma davası açtılar. Bu davalar, kadın mücadelesine bir saldırıdır, bütün kadınları hedef alma operasyonlarıdır. Buradan KCDP’ye dayanışma duygularımızı iletiyorum. Tekçi erkek iktidar tarafından nerede ve hangi kadına yönelik olursa olsun kadın mücadelesine karşı geliştirilen saldırılara karşı asla sessiz kalmayacağız, onların yanında olacağız. Hep birlikte karşı tavrımızı güçlü bir biçimde ortaya koymaya devam edeceğiz. Bu vesileyle de buradan bütün kadınlara, kadın birlikteliğinin ve ortak mücadelesinin vazgeçilmez öneminin farkında olarak hareket etmemiz gerektiğinin elzem olduğunu tekrardan ifade etmek isterim. Bizden bu kadar korkan bir iktidar ortak gücümüz ve mücadelemiz ile kaybedeceğini çok iyi biliyor. Bizlere yönelik saldırılarının en büyük nedeni de işte budur. Kaybetme korkusudur.
‘KADINLARIN DEMOKRATİK MUHALEFETİNE KARŞI DUYDUĞU KORKU REFLEKSİ’
4 Kasım darbesi, kayyım darbesi, bugün yürütülen Kobanê Kumpas Davası ve HDP’ye karşı açılan kapatma davası da tekçi erkek iktidarın gerçek muhalefete özellikle de kadınların demokratik muhalefetine karşı duyduğu korku refleksidir. Bütün bu saldırılarla Kürtler kadar, ezilmişler kadar etkisizleştirmek istedikleri güç aynı zamanda kadınlardır, yani bizleriz. Kadınların etkin siyasetidir, değişim gücüdür. Fakat o kadar haksızlar ki ve o kadar altı boş hukuksuz dayanaklarla bu süreci işletmeye çalışıyorlar ki, olmayan delilleri, gizli tanıkları, düzmece dosyaları ellerinde patladı. Olması gerektiği gibi duruşma salonlarında kadınlar ve tüm arkadaşlarımız bu düzmece kumpası, bu hukuk garabetini yargılıyor, yargılamaya da devam edecek. Hal böyle olunca partimize yönelik yeni bir gözaltı dalgası başlatıp yine hukuksuz bir şekilde arkadaşlarımızı Kobanî Kumpas Davası’nın ikinci dalgası olarak lanse ettikleri bir operasyonla gözaltına aldılar. Peki neye dayanarak? 6415 sayılı kanuna dayanarak. Peki bu kanunu bu hükümet daha önce hangi amaçla kullanmış? Bakıyoruz ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir durumla karşılaşıyoruz. Bu kanunla AKP hükümeti IŞİD’lilerin dondurulan malvarlığını geri sahiplerine iade etmiş.
‘AYNI KANUNLA IŞİD’E YARDIM EDİYORLAR’
Aynı kanunla IŞİD’e yardım ediyorlar, Kobanî’ye yapılan insani yardımları suçlama konusu yapıyorlar, kanun aynı kanun. Ama Kürtler, kadınlar, demokratik siyasetin bileşenleri söz konusu olunca bu kanun hükümetin elinde bir kılıca dönüşmektedir. Dünyaca kabul edilmiş gelmiş geçmiş en vahşi yapılanma olan IŞİD söz konusu olunca mevcut kanunla IŞİD’i ihya ediyorlar. IŞİD’e halen arka çıkarken, aynı kanunla Kobani’ye yapılan insani yardımı suçmuş gibi gösterip yargılamaya kalkıyorlar. Bunların asıl hedefi insanlıktır. İnsani yardımı hedef alanların insanlık değerleriyle sorunları çok büyüktür.
‘CEZAEVLERİ İŞKENCEHANEYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ’
Önemle değinmek istediğim bir başka konu ise işkencehaneye çevirdikleri cezaevleridir. İnsanlık dışı tecrit uygulaması yetmiyor, hak ihlalleri yetmiyor, sahte ATK raporları ile ağır hasta mahpuslara eziyet etmek ve ölümlerine sebebiyet vermek yetmiyor, infaz yakmalar yetmiyor, mahpuslara ağır fiziki işkenceler yapıyorlar. Nasıl her gün kadınlar katlediliyorsa aynı şekilde neredeyse her gün cezaevinden bir cenaze çıkıyor. Bu ölümler şüpheli olarak tanımlansa da cenazeler üzerindeki ağır işkence izleri şüpheyi dahi ortadan kaldırıyor. En son Ferhat Yılmaz’ın cenazesi üzerindeki izler aslında her şeyi bizlere çok açık ve net olarak gösteriyor. Üstelik bununla da yetinmiyorlar. Cenazeye de işkence ettiklerini görüyoruz ve buna tanıklık ediyoruz. Cenaze aracı bile vermeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız, cenazelerin dini vecibelerinin yerine getirilmesine engel olan bir zihniyetle karşı karşıyayız, cenaze törenine izin verilmiyor.
‘AYSEL TUĞLUK’A YAPILANLAR KADIN DÜŞMANLIĞI VE KÜRT DÜŞMANLIĞIDIR’
Hafızasını gün be gün yitiren sevgili Aysel ve diğer ağır hasta mahpuslar için dünyanın dört bir yanından yapılan çağrılara bu kadar sağır kalınması bilinçli bir düşmanlık politikasıdır, kadın düşmanlığı ve Kürt düşmanlığıdır. Bunun farkındayız. Fakat biz düşmanlık siyaseti yürütmüyoruz. Biz, hakikat ve adalet mücadelesi yürütüyoruz. Bizlere, halkımıza, kadınlara ve tutuklulara yönelik yürütülen bu düşmanca politika elbette gerçek adalet karşısında ve insanlık vicdanında hesap verecektir. Bu politikanın sahipleri, karar alıcıları, uygulayıcıları, yaptıkları hukuksuzluklarla, insanlık suçlarıyla mutlaka yüzleşecektir. Bu Kadın Meclisi toplantımızdan tekrar ifade ediyorum ki bütün yoldaşlarımızı her yerde ve her zaman, en güçlü, en sıkı şekilde sahiplenmeye devam edeceğiz. Her bir yoldaşımız bizim bir parçamızdır, değerimizdir, onurumuzdur. Cezaevlerine buradan güçlü bir selam gönderiyorum.
‘EMİNE ŞENYAŞAR’LA AYNI ATEŞTE YANDIK’
Geçen hafta arkadaşlarımla beraber Emine Şenyaşar annemizi Adalet Nöbeti’nde ziyaret ettik. İftar sofrasını, acısını, isyanını paylaştık. Emine annenin eşini ve evlatlarını kopardılar ondan. Başından beri bu zalim uygulamanın ve adaletsizliğin tanığı ve takipçisiyiz. Fakat bunun yanı sıra aynı zulme uğrayıp eşini yitirmiş bir kadın olarak, Emine annenin nasıl tarifsiz bir acı yaşadığını, gelmeyen adaletin insanın ruhunu nasıl kemirdiğini elbette ki iyi bilirim. Ben, Emine anne ve yakınlarını yitiren sayısız kadın aynı ateşten yandık. Aynı zalimlerin adaletsizliğine isyan ettik. Ben Galatasaray Meydanı’nda oturdum, şimdi Emine anne Urfa Adliyesi önünde oturuyor. Aynı ortak acı ve aynı ortak taleple. Bir yudum sudan, bir lokma ekmekten çok daha fazlasıdır insanın adalete duyduğu ihtiyaç. Şu Ramazan ayında şükür duasıyla değil, adalet duasıyla orucunu açıyor Emine Şenyaşar annemiz ve hem oğlu hem yoldaşı olan Ferit Şenyaşar ile birlikte.
‘BİZ KADINLAR CAN VERECEĞİZ, YAŞAM VERECEĞİZ’
Buradan tekrar dile getirmek isterim. Ortak acımız, ortak derdimiz ortak mücadelemizdir bizim. Pınar Gültekin’in duruşmasına giderek Pınar’ın annesi ile mücadele ortaklığı kuran Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz’ın mücadelesi, Gülistan Doku’nun bulunması için, İpek Er’in katilinin cezalandırılması için, Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması için, Emine Şenyaşar’ın adalete kavuşması için ortak çığlıkta buluşan kadınlar bu ülkeye, bu topraklara adaleti mutlaka getirecektir. Bu coğrafyanın çölleştirilen topraklarına biz kadınlar can vereceğiz, yaşam vereceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
‘HDP’Yİ ENGELLEME KUMPASLARIYLA SEÇİME HAZIRLANIYOR’
Önümüzde yakın zamanda gerçekleşecek olan bir seçim var. Demokratik ülkelerde siyasi partiler seçim kampanyaları, örgütsel çalışmaları ile seçimlere hazırlanırlar. Ancak AKP-MHP ortaklığı ise HDP ye saldırarak, HDP’yi engelleme kumpaslarıyla seçime hazırlanıyor. Çünkü biliyorlar ki, önlerindeki en büyük engel HDP’nin, kadınların güçlü duruşudur, güçlü iradesidir. Biz de bu farkındalıkla ülkenin bir ucundan diğer ucuna kadar her kadına ulaşarak, mücadelemizi daha fazla örgütlemek zorundayız.
‘1 MAYIS’I TARİHİN EN BÜYÜK BULUŞMASINA DÖNÜŞTÜRELİM’
Sizlerin emeğiyle, kadınların her yeni gün üst üste koyduğu mücadele birikimi ve emeğiyle HDP ağacı ülkenin dört bir yanına köklerini salıyor, dalları serip serpiliyor çiçeğe duruyor. Tarihin karanlığında bırakılmaya çalışılan kadınlar HDP ile birlikte artık tarihin öncüleri olacaktır. Buna tüm bilincim ve yüreğimle inanıyorum. Evet, 1 Mayıs’a az bir süre kaldı. Dünyanın en büyük emektarları olan kadınlar olarak, 1 Mayıs’ı 8 Mart ve Newroz coşkusuyla, ruhuyla, büyük bir katılımla, tarihin en büyük buluşmasına dönüştürelim ve buna biz kadınlar öncülük edelim diyorum.”(MA)