CHP'den, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'un Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeniden adaylığına ilişkin sözlerine ilişkin açıklama geldi.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, pazar günü yayımladığı yazısında, Erdoğan'ın bir kez daha aday olabileceğini savunan Uçum, "Anayasaya göre Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir (Anayasa m. 116/3). Bu adaylık hali iki dönem kuralının istisnasıdır. Bu nedenle ‘istisnai adaylık’ denir" dedi.
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, CHP MYK toplantısının ardından yaptığı açıklamada Uçum'un yazısına tepki gösterdi.
Yücel'in açıklamalarından satırbaşları şöyle:
'AKP İKTİDARININ TEK DERDİ ERDOĞAN'I BİR KEZ DAHA SEÇTİREBİLMEK'
"Bu ülkede para için, rant için bebekler öldürülüyor. Bu ülkede çocuklar öldürülüyor. Anneleri, evin geçimini sağlamak için kâğıt toplarken tüyü bitmemiş beş yavru yanarak can veriyor. Genç kızlar sokak ortasında vahşice katlediliyor. Kadın cinayetleri günden güne artıyor. İşçi sağlığının ve iş güvenliğinin hiçe sayıldığı bu ülkede, işçiler tamamı öngörülebilir ve önlenebilir olan iş cinayetlerinde hayatlarını kaybediyor. Emekli olsa bile geçinebilmek için çalışmak zorunda olan emeklilerimiz, üç kuruşluk maaşlarıyla hayata tutunmaya çalışıyor. Açlık sınırının altında kalan asgari ücretle çalışan milyonlarca işçi, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Vatandaşımız borçtan başını kaldıramaz hale gelmiş. 22 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP Türkiyesi'nde yaşamak adeta bir çile haline gelmiş. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin hızla derinleştiği, yoksulluğun her geçen gün arttığı, binlerce vatandaşımızın pazarlarda arta kalanları toplayarak tencere kaynatmaya çalıştığı bu ülkede, AKP iktidarının tek derdi ve tasası, Tayyip Erdoğan’ı bir kez daha Cumhurbaşkanı seçtirebilmek.
'İŞTE O SÜREÇ BAŞLAMIŞTIR'
Memleketin hiçbir sorunu kalmamış gibi; başta ekonomik kriz, hayat pahalılığı, toplumsal şiddet, yenidoğan bebek ölümleri, kadın cinayetleri, iş cinayetleri, işsizlik ve sığınmacı sorunu gibi birçok sorun toplumu inim inim inletmiyormuş gibi ya da bu sorunlar sanki başka bir ülkede yaşanıyormuş gibi bu sorunlara çözüm bulmak yerine tek dertleri Tayyip Erdoğan’ı bir kez daha seçtirebilmek. Neymiş, 'Liderlik tecrübesine ve yetkinliğine daha fazla ihtiyaç duyulan zamanlarda istisnai adaylık adı altında cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilirmiş. Bakın, bunu söyleyen arkadaşa sesleniyorum: Bu milletin Tayyip Erdoğan’ın liderlik tecrübesine ve yetkinliğine daha fazla ihtiyacı yok. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu milletin yüzde 48’i Tayyip Erdoğan’ı istemediğini ilan etti ve ona sarı kart gösterdi. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde ise AKP’ye ve Sayın Erdoğan’a ikinci kez sarı kart göstererek onları ikinci parti yaptı. İkinci sarı kartın sonu aslında kırmızı karttır ve oyun dışı kalmaktır. İşte o süreç başlamıştır. AKP de Erdoğan da ilk seçimde, sandık geldiğinde oyun dışı kalacaktır.
'TEHLİYEKEYİ HİSSEDEN AKP İŞİ GÜCÜ BIRAKMIŞ CHP'Yİ HEDEF ALIYOR'
İşte bu tehlikeyi hisseden AKP iktidarı, işi gücü bırakmış CHP’yi ve CHP’li belediyeleri hedef alıyor. 31 Mart Yerel seçimlerinden hemen sonra ilk işleri, belediyelerin SGK ve vergi borçlarını İller Bankası gelirlerinden kaynağında tahsil etmek için bir düzenleme yapmak oldu. Yıllarca ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyerek, iktidarın bütün imkanlarını kendi yandaşlarına aktararak lüksten ve şatafattan ödün vermeyen AKP; ikinci adım olarak 'Tasarruf Tedbirleri’ diye bir saçmalık uydurdu ve tasarrufu işçinin, emekçinin, memurun sırtına yüklemeye çalıştı. Ardından seçilmiş belediye başkanlarını asılsız iddialar ve düzmece delillerle görevden aldılar. Yerine atadıkları kayyumlarla belediyelere çökerek halk iradesini gasp ettiler. Başta Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer, Ovacık Belediye Başkanımız Mustafa Sarıgül olmak üzere; Mardin, Batman, Halfeti, Tunceli ve Van Bahçesaray’da YSK’nin aday olmasına onay verdiği, halkın oylarıyla seçilen, göreve gelen belediye başkanlarını görevden alarak yerine kayyum atadılar. Ardından, geçtiğimiz hafta yayınlanan bir Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile belediye şirketlerinin yine SGK ve vergi borçlarıyla ilgili kaynağında kesinti yapılmasına yönelik bir düzenleme yaptılar. Yetmedi, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bir talimat yazısıyla CHP’li belediyelerin açmış olduğu kreşleri, sırf CHP’li belediyeler açtı diye kapatmaya yeltenecek kadar kendilerini kaybettiler.
'KAYYUM UYGULAMASI BİR DEMOKRASİ AYIBIDIR'
Belediyelerin SGK ve vergi borçları tahsil edilecekse bu konuda düzenleme yapmak yerel seçimden sonra mı akıllarına geldi? Tasarrufa ihtiyaç var ise ki var bu konuda genelge yayınlamak yerel seçimden sonra mı akıllarına geldi? AKP’ye ve yöneticilerine soruyorum: Bu hayat pahalılığında, çocukların uygun ücretle bakılmasına, annenin ise aile bütçesine katkı sunabilmesi için çalışmasına imkan sağlayan CHP’li belediyelerin kreş uygulaması nerenize battı? Neden bu kadar rahatsız oldunuz? Bu adımların hepsi AKP’nin 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını hala hazmedemediğini, halkımızın teveccühüyle seçilen CHP’li belediye başkanlarının çalışmalarından, halkın sorunlarına çözüm ve çare üretmelerinden korktuklarını ve çekindiklerini açıkça göstermektedir. 21’inci yüzyılda kayyum uygulaması bir demokrasi ayıbıdır. Kime yönelirse yönelsin, demokrasiye inanan, hukukun üstünlüğüne inanan, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyen herkesin amasız, fakatsız, lakinsiz kayyuma itiraz etmesi gerekir. Geçtiğimiz hafta bugün 81 İl başkanımız, Ege’den de Karadeniz’den de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan da İç Anadolu’dan da Esenyurt’a sahip çıktılar. Bu sahip çıkış aslında demokrasiye bir sahip çıkıştı.
'YILMAZ TUNÇ, SENİN BOYUNU AŞAR'
Bugün, hukuku siyasetin aparatı haline getirerek CHP’ye ve onun Genel Başkanı’na ayar vermeye kalkan Adalet Bakanı’na bir çift sözümüz var: Sana diyorum Yılmaz Tunç, ana muhalefet partisinin lideri, son yerel seçimde Türkiye’nin birinci partisi olmuş olan CHP Genel Başkanı’na laf söylemek senin boyunu aşar. Atanmış bir kişinin seçilmiş bir kişiye, hele de Türkiye’nin birinci partisinin Genel Başkanı’na ayar vermeye kalkması en hafif tabiriyle hadsizliktir, bilinçsizliktir, şuursuzluktur. Geçtiğimiz haftalarda önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim döneminde, miting meydanlarında yaptığı konuşmalardan dolayı hakkında açılan davanın duruşmasından bir gün önce daha hüküm verilmeden, daha yargılama dahi başlamadan Adalet Bakanı’nın kurduğu hüküm cümleleri kayıtlara geçmiştir. Geçtiğimiz hafta ise hem Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel hem de Sayın Kılıçdaroğlu hakkında kurduğu cümleler de kayıtlara geçmiştir. Sayın Tunç, sen hem Adalet Bakanısın hem HSK Başkanısın. İnsanda biraz ağırlık olur. Tarafsız ve bağımsız yargıya gölge düşüren bu sözlerini bir gün gelir, önüne koyarlar. Bu ülkede tarafsız ve bağımsız yargı var mı, o da ayrı bir tartışma konusu. Ancak Adalet Bakanı’nın bu şekilde sözler söylemesi, bir hukuk devletinde asla ve asla kabul edilemez. Sana AK Parti’nin yöneticisi ya da sözcüsü olmadığını, bu ülkenin Adalet Bakanı ve HSK Başkanı olduğunu hatırlatıyorum ve seni bu görevlerine ve sıfatlarına uygun davranmaya davet ediyorum.
'AKIN GÜRLEK'İN ATANMASI YASAYA AYKIRIDIR'
Geçtiğimiz hafta cuma günü, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel hakkında bir soruşturma başlatıldı. Genel Başkanımızın, bu ülkenin Anayasası’nda yazan hukuk devleti ilkesine vurgu yaptığı, bağımsız ve tarafsız yapısı yine Anayasa ile teminat altına alınmış yargı sistemini hatırlattığı açıklamalar İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’i rahatsız etmiş. Bu Akın Gürlek herhangi bir savcı değil. Bu şahıs İstanbul eski İl Başkanımız Sayın Canan Kaftancıoğlu, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Enis Berberoğlu, Sayın Selahattin Demirtaş, Sözcü Gazetesi, Çağdaş Hukukçular Derneği gibi benzer siyasi davalarda özel olarak görevlendirilmiş bir kişidir. Bu davalardaki performansı nedeniyle ödüllendirilmiş, Adalet Bakan yardımcısı yapılmış, ardından bir süre sonra yeni bir görev için görev emri çıkmış ve Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’e karşı yürütülen siyasi soruşturma ve operasyonu yönetmek için Adalet Bakan yardımcılığından hukuka aykırı bir şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na getirilmiş bir kişidir. Oradaki görevini tamamladıktan sonra bu kez eşi, SPK üyeliğine getirilerek yine ödüllendirilmiştir. Genel Başkanımızın işte bu profildeki Akın Gürlek’e karşı, 'Hukuk ve Anayasa sınırları içerisine dön, verilen talimatlarla suç işleme’ diyerek yaptığı uyarıların sonucunda Genel Başkanımız hakkında jet hızıyla soruşturma başlatıldı. Bu kişinin bakan yardımcılığı gibi siyasi bir görevden yargı mensubu olarak atamasının yapılması yasaya aykırıdır. Bu konuda partimizce HSK başvurusu yapılmıştır. HSK başvurusunun sonucuna göre de yargı yoluna başvurulacaktır.
'BU SORUŞTURMALAR TEK BİR GERİ ADIM ATTIRAMAZ'
Bu ülke yakın geçmişte, çok değil 15 sene önce Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi soruşturmaları ve davaları gördü. O dönemde bu kumpas davalarının sembol ismi Zekeriye Öz şu anda kaçak. FETÖ PDY terör örgütü üyesi olmaktan aranıyor. Benzerleri en azı 10-15 sene arasında hapis cezaları aldılar. Neden? Çünkü yargı görevini yaparken hukuka, yasalara ve Anayasa’ya göre değil, birilerinin verdikleri talimatlara göre bu görevi yaptıkları için. Son olarak bu tarz soruşturmalar ve davalar, ne Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’i ne önceki Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nu ne de tek bir CHP’liye tek bir geri adım attırmaz. Nokta.
'GÖZÜMÜZÜN İÇİNE BAKA BAKA YALAN SÖYLÜYORSUNUZ'
AKP, kendisinin bile inanmadığı ‘Ekonomide işler iyi gidiyor’ açıklamalarına halkın inanmasını bekliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘En zor günler geride kaldı’ demiş. Sarayda şatafat içinde yaşayan Cumhurbaşkanı'nın halk için neyin zor olduğunu anlaması elbette mümkün değil. Halktan günden güne daha da kopan AKP’nin hayat pahalılığı, milyonlarca insanımızın yaşadığı geçim kaygısı ve gelir dağılımındaki adaletsizlik umurunda değil. Mehmet Şimşek de bir açıklama yapmış, demiş ki ‘Kötümser olmak için hiçbir sebep yok.’ Siz vatandaşın aklıyla dalga mı geçiyorsunuz? Açlık sınırı 20 bin 562 lira olmuş. Pazarda, çarşıda, markette fiyatlar el yakıyor. Marul 40 lira, domates 70 lira, biber 90 lira, karnabahar 75 lira olmuş. Patates 18 lira, soğan 20 lira olmuş. Geçen yılın kasım ayına göre ekmek, un, bulgur, makarna fiyatları yüzde 45, et-balık fiyatları yüzde 41, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 29 oranında artış yaşanmış. Bir yıl öncesine göre yağ fiyatları yüze 62, meyve fiyatları yüzde 142, sebze fiyatları ise yüzde 253 oranında artmış. Vatandaş temel gıda malzemelerini bile alamaz hale gelmiş ve siz diyorsunuz ki ‘Kötümser olmak için hiçbir sebep yok.’ Öyle mi Sayın Mehmet Şimşek? Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorsunuz. Vatandaşın aklıyla alay ediyorsunuz. Ama emin olun, herkes her şeyin farkında. Siz yandaş kanallarınızdan suni gündemleri halka dayatmaya çalışıyorsunuz, CHP’li belediyelere olmadık iftiralar atıp olmadık soruşturma tehditleriyle aklınızca algı operasyonu yapıyorsunuz. Hepsi boş, hepsi gitmekte olan bir iktidarınızın nafile çırpınışları."