Colemêrg ve ilçelerinde, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen askeri kalkışma sonrası devreye konulan Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamaları devam ediyor.

7 yıllık süreçte şiddet, kötü muamele ve insan hakları ihlallerinde yoğun artış yaşandı. Kentin her tepesinde bir askeri üs kurulurken, yollarda her 10 kilometrede bir asker-polis kontrol noktası bulunuyor.

Şampiyonluk Yolunda Önemli Viraj: Zap Spor Muş’ta Şampiyonluk Yolunda Önemli Viraj: Zap Spor Muş’ta

Tarım ve hayvancılık için önemli olan yayla ve vadilerin çoğunluğu "özel güvenlik bölgesi" adı altında yasaklı. Yasak sadece yayla ve vadileri kapsamıyor; neredeyse 7 yıldır her 15 günde bir tüm eylem ve etkinliklere yasak getiriliyor.

AKP-MHP dışındaki siyasi parti ya da sivil toplum örgütleri herhangi bir eylem ve etkinlik yapmak istediğinde "izin" almak durumunda.

Yaşanan ihlalleri sadece bununla sınırlı değil. Son 7 yılda zırhlı araç çarpması ve sınırda asker-polis tarafından açılan ateş sonucu 15 kişi hayatını kaybetti. Ev baskınları, gözaltında şiddet, tutuklama, bazı vadilere giriş için izin, özellikle köylerdeki yurttaşlara gıda ambargosu gibi ihlaller ise rutin bir hal almış durumda.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Colemêrg Şube Eşbaşkanı Musa Bor, kent genelindeki durumu ve yaşanan ihlalleri değerlendirdi.

7 YILDIR SÜREN YASAKLAR

İhlallerin sadece AKP-MHP iktidarı döneminde değil, cumhuriyet tarihinden bu yana olduğunu söyleyen Bor, yaşadıkları kentin ihlallerin en çok yaşandığı yerlerin başında geldiğine işaret etti. Bor, "OHAL ilanı insan haklarının askıya alınması anlamına geliyor. 2016'dan bu yana kentte 15 günde bir ya da ayda bir yasaklama kararıyla insanlar bir nevi açık cezaevi içerisine konulmuş durumda. Sivil toplum örgütleri, düşüncelerini ifade etmekte problem yaşamakta. Ayrıca yaylalara çıkan köylüler de özel güvenlik bölgesi yasaklarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu yasaklar insan haklarını koruma amaçlı yapılmıyor, insan haklarını ayaklar altına alıyor" diye konuştu.

‘İŞKENCE RUTİN HALE DÖNÜŞTÜ’

Yayla yasakları gerekçesiyle aralarında çobanların da olduğu çok sayıda kişinin şiddet gördüğünü belirten Bor, benzer şiddetin ev baskınlarında da yaşandığını kaydetti. Bor, "İşkence bu kentte rutin bir hale geldi. Devletin kendisini var edebilmesi için bazı kurallar vardır ama kolluk kuvvetleri tarafından bunlar suiistimal ediliyor. Kapılar kırılıyor, çoluk çocuk yerlere yatırılıyor. Aile fertlerine şiddet uygulanıyor. Küçük çocuklar kötü muamelenin etkisinde kalıyor. Bu doğru bir şey değil" diye kaydetti.

'HALK TECRİT ALTINDA'

Yasakların mülki idare amirlerinin inisiyatifinde olduğuna dikkati çeken Bor, OHAL kaldırılmasına rağmen Kurdistan'ın birçok ilinde halen fiili olarak devrede olduğunu dile getirdi. Bor, şunları söyledi: "Bir önceki dönemin valisi, her 15 günde bir karar çıkarıyordu. Yeni vali ise bir eylem ve etkinlik olacağı vakit yasaklama kararı alıyor. Kendi yandaşı ve yakın olan sisteme yakın olan derneklerin eylem ve etkinlikleri yasaklanmıyor. Anayasanın vermiş olduğu hakları kişiye özgün bir hale getiriyorlar."

Yaşananları "tecrit" şeklinde tanımlayan Bor, "Tecride karşı olduğumuzu her deklarasyonda ve her yerde söylüyoruz. Ama bu tecrit öyle bir hale getirilmiş ki insanlarımızın evlerine kadar inmiş bir durumda. Bunu kabul etmek mümkün değil. Dolayısıyla her insan tecritten nasibini fazlasıyla alıyor. Güvenlik gerekçesiyle sivil toplum örgütleri ve toplum tecrit edilmeye başlandı. Bunu Hakkari'de daha fazla görüyor ve yaşıyoruz. Uygulanan yasaklar nedeniyle bugün Hakkari halkının tamamı tecrit altında" ifadelerini kullandı.

MA / Mazlum Engindeniz