Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri, Meclis Genel Kurulu’nda bütçeleri görüşülen Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı bütçelerine ilişkin söz aldı.

SERVET HAVACILIĞINA ÇEVİRDİ

Görüşmelerde söz alan Rîha Milletvekili Dilan Kunt Ayan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için açlık grevine giren tutsaklara selam gönderdi. Kunt daha sonra Ulaştırma Bakanlığı’nın en fazla rant kurgulayan ve ihale komisyonculuğunun olduğu bakanlık olduğunu ifade etti. Özellikle sivil havacılıkta yolsuzluk ve usulsüzlüklerin havada uçuştuğunu söyleyen Kunt, “İktidarın ve yandaşların maşallahı var, halkın deyimiyle havada da karada da götürmüşler. İktidar ‘Havasını satamadığım ulaşımı ne yaparım?’ diye düşünmüş, Sivil Havacılığı servet havacılığına çevirmiş. Bizler, sizin yapmış olduğunuz bu talan siyasetini hem halklara hem de vicdanınıza sormaya devam edeceğiz. AKP iktidarı rantlarının, ihalelerinin derdindeyken halkın sorunları ortada duruyor. Bilet fiyatları almış başını gitmiş; halk cenazesine, düğününe gidemiyor fakat saraya sorsanız, kaç uçağı olduğunu bile burada açıklayamıyorsunuz sizler. 24 saatlik yolu insanlar otobüsle gitmeye çalışıyor, sabah gelmişsiniz, burada, bize ‘Uzaya çıkacağız’ diyorsunuz ya” diyerek, tepki gösterdi.

KURDİSTAN’A UÇUŞ YOK!

Kurdistan illerine uçak seferlerinin olmadığını anımsatan Kunt, “Onu geçtik, uçak bulamıyoruz, uçak. Bakın, Urfa vekilleri de burada, soruyorum ya: Binlerce defa insanlar size gelip demedi mi? Uçuş yok, Urfa'dan uçuş yok, Mardin’den uçuş yok, Antep'ten uçuş yok. Uçuşların sayısı ortadayken gelmişsiniz bize, burada uzaya gitmekten bahsediyorsunuz. Peki, sabah ‘Ayrımcılık da yok, hiçbir ayrımcılığımız yok, tüm bölgelere eşit yolluyoruz’ dediler, soruyorum size: Trabzon’a neden bu kadar çok uçuş var Sayın Bakan? Ben, buradan Trabzon halkına da söylüyorum, Bakan Trabzonlu olduğu için değil, Trabzonluların sarı kaşı, yeşil gözüne de değil. Bakın, niye biliyor musunuz? Toprağını parselleyip sattıkları Katarlı müteahhitler gelsin de burada talan etsin diye bunu yapıyorlar; orada da halka bir şey yok” diye konuştu.

‘GERİ DÖNMEMEK ÜZERE…’

Haziran’da Amed’e 34, Trabzon’a ise 145 uçuş seferi yapıldığını paylaşan Kunt, “Gelmişler, burada, bize hiçbir yerde ayrımcılık yapmadığından bahsediyorsunuz. Kürt’e yol da yok, yolculuk da yok; yok olan yok. Bir de ne diyorlar? Evet, doğru, bizim ışık hızıyla gittiğimizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz; ışık hızıyla örgütleniriz ama henüz ışık hızıyla bir yerden bir yere yolculuk yapacak düzeye gelmedik. Diyarbakır’a otoban 2035’te yapılacak.’ Yahu, siz Diyarbakır’a otobanı 2035’te yapacağınızı söylüyorsunuz. Diyarbakır’dan, Urfa’dan, Van’dan, Batman’dan, Siirt'ten yurttaşlar doğru düzgün uçamıyor uçamıyor; nereye uzaya gidiyorsunuz siz ya, nasıl gidiyorsunuz, nasıl buna inanmamızı bekliyorsunuz? Ha, çok istiyorsanız buyurun, yolunuz bahtınız açık olsun, geri dönmemek üzere gidin uzaya” ifadelerini kullandı.

‘ÖVÜNÜYOR MUSUNUZ?’

Söz alan DEM Partili Sinan Çiftyürek, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için başlayan açlık grevlerine dikkat çekti. Tutukluların taleplerinin karşılanmasını istedi. Tarımdaki ithalat ve ihracata değinen Çiftyürek, rakam paylaştı. Çiftyürek, “Yıllık ithalatımız 2022 Ocak-Eylül itibarıyla 18,8 milyar dolar, ihracat ise 21,1 milyar dolar. Yıllık ihracat fazlası 3,5. Yirmi bir yıllık ihracat fazlası 95 milyar. Konya'ya kadar olan Hollanda’nın yıllık ihracatı 115 milyar euro, ithalatı 60 milyar euro; yıllık ihracat farkı 50 milyar euro. Bununla da övünüyor musunuz yoksa başınızı önünüze eğip düşünmeniz mi gerekir?” diye sordu.

KURAKLIĞA DİKKAT ÇEKTİ

Çiftyürek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk halkı Orta Asya’dan neden buraya geldi? Kuraklık nedeniyle geldi. Şimdi, Türkiye ve Kürdistan halkı buradan nereye gidecek? Çok ciddi bir tehlike var. Bunun üzerine sadece iktidar partisinin değil, herkesin düşünmesi lazım. Bu bir siyaset konusu da değildir, bu cidden halkların geleceği meselesidir ve büyük bir tehlike vardır. Şimdi, bir şeyi hatırlatayım: Devletin kasasında duruyor çözüm olarak, eğer batıda ciddi bir kuraklık olursa Fırat, Dicle suyunu Ankara'ya ya da batıya götürmek gibi bir plan duruyor. Bu çözüm mü ya, bu çözüm mü? Biliyorsunuz, yüzlerce kitap çıktı Orta Doğu'da su savaşları üzerine. Sakın ha bunu düşünmeyin, mesele sadece Kurdistan’dan suyu oraya götürmek değil, bu çözüm değildir” diye kaydetti.

‘KURDİSTAN’IN MAKUS TALİHİ’

Söz alan DEM Parti Agiri Milletvekili Nejla Demir, “Ekonomide yaşanan krizle birlikte tarımsal üretim ve hayvancılıkta yaşanan yapısal sorunlar küçük çiftçiyi üretimi bırakmaya zorlamış, köyü, kırsalı boşaltmış, ithalata dayalı bir tarım politikası ortaya çıkarmıştır. Genel olarak, tarımsal üretimde ve hayvancılıkta devam eden yapısal sorunlar, Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikasının bir sonucu olarak Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde uygulanan ekonomi politikaları özellikle tarım ve hayvancılık alanlarında Kürtleri devlete daha fazla bağımlı hâle getirme üzerine kurgulanmıştır. Türkiye’nin yoksul illerinin sıralaması değişmemektedir; Mardin, Batman, Şırnak, Siirt, Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan, Dersim gibi iller bu sıralamada yer almaktadır. İktidarın değişikliklerine rağmen Kürt coğrafyasının makûs talihi bir türlü değişmemektedir” şeklinde konuştu.

İNKAR, İMHA VE ASİMİLASYONDA ISRAR

Demir, AKP dönemi ile birlikte Kurdistan’da işsizliğin ve yoksulluğun daha da derinleştiğini söyledi. Demir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cumhuriyet Dönemi boyunca Kürtler, bilinçli bir politikayla âdeta açlıkla terbiye edilip yoksulluğa mahkûm edilmeye çalışılmıştır. Bilinmelidir ki Kürt coğrafyasının geri bırakılması devletin tarihsel bir süreç boyunca devam eden resmî politikasıdır. Bugün yaşadığımız sonuçlar Çetin Altan’ın aktarımlarında da görüldüğü gibi devletin Kürtlere yönelik bakışının bölgesel eşitsizlik, derin yoksulluk ve yoksunluğu beraberinde getirdiğini ortaya koymaktadır. Bu durum cumhuriyetin kurucularının Kürtlerin yoğun yaşadığı illeri ‘ileride ne olacağı belli olmayan yerler’ olarak tanımlaması, günümüzdeki eşitsizliklerin ve hatta kayyum politikalarının temel nedenini açığa çıkarmaktadır. Kürt halkının ekonomik anlamda güçlenmesinin önüne geçmeye yönelik günümüze kadar aynı şekilde tarım politikaları da yürütülmüştür. Ne doyur ne aç bırak, ikisinin arası politikalara son verilmelidir. Özcesi şu ki: Kürt halkı sömürgelere uygulanan muamelelerin aynısına maruz kalmaktadır. Geçmişten itibaren devam eden bu anlayışın mirasını devralan AKP, özellikle Kürt halkının geçim kaynağı olan hayvancılığı bitirmek ve Kürt halkını göçe zorlamak, koruculuğa mahkûm etmek amacıyla başta yayla ve meraların yasaklanması olmak üzere inkâr, imha ve asimilasyon politikalarını ısrarla sürdürmektedir”

ÇİFTÇİ BİTTİ!

DEM Parti adına son olarak Dersim Milletvekili Ayten Kordu söz aldı. Kordu, şöyle konuştu: “Türkiye’nin tarım ülkesi olduğundan bol bol bahsediyoruz, bol bol söyleniyor ama çiftçiyi nasıl ithal ürünlerle bitirdiğinizi, bahçede sadece kendisi için domates ve salata eken insanlarımız bile nasıl bitirildiğini çiftçiliğin çok iyi bilmekte. İlk buğday tohumunun yeşerdiği, insanın ilk yerleşim yerinden biri olan Mezopotamya topraklarının binlerce yıllık temel faaliyeti olan tarım, AKP ve MHP’nin politikaları tarafından yok edilmekte ve geri dönüşü olmayan ciddi tahribatlara sebep olmaktadır.

KÜRDÜ KÜRDE KIRDIRMAK YETMEDİ

Çiftçilerin girdi maliyetlerini düşürmek bir yana, her gün gübreye, mazota ve tohuma zam yapan bu iktidar çiftçiyi desteklemek bir yana, özellikle küçük ölçekli çiftçileri üretemez hâle getirmiştir. İthalata odaklı ve sermaye lehine uygulanan tarım politikaları özellikle küçük işletmeleri geleneksel tarımdan uzaklaştırmış, çiftçi sermayeye karşı korumasız bırakılmış, ağır borç yükü altına girmek zorunda kalan köylü ve kırsaldaki küçük işletmeler tarımsal üretimi, maalesef, terk etmek zorunda bırakılmıştır. Genel anlamda tarımsal üretim ve hayvancılıkta devam eden yapısal sorunlar Kürt ve Alevi sorunundaki çözümsüzlük politikalarıyla kangrenleşmiş durumdadır. Bu tekçi zihniyetin Kürt sorunundaki çözümsüzlük ve güvenlikçi yaklaşımı, özellikle 90’lı yıllardan sonra meraların yasaklanması, köylerin boşaltılması sonucu özel güvenlikli bölge ilan edilerek göçe zorlanmış ve koruculuk dayatılmıştır. ‘Kürt'ü Kürt'e karşı kırdırma’ politikası yetmedi, kentlere göç etmek zorunda bırakılan, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmaya giden Kürt işçiler ucuz iş gücü olarak ve güvencesiz olarak sömürülmekte ve ırkçı politikalarla linç politikalarına maruz bırakılmaktadır.

200 KAT ARTTI

Şimdi, bu sömürü ve savaş politikası, aynı şekilde Suriyeli ve Afgan göçmenler üzerinde de aynı sömürü ve politikalar uygulanmaktadır. Bu politikalar sonucu tarım ve hayvancılık sektöründe ciddi bir çöküşün yaşanmasına sebep olunmuş, çiftçilerin sorunları giderek daha fazla derinleşmiştir. Çiftçilerin toplam borcu 535 beş milyar TL’ye ulaşmış durumda. Borçluluk politikasıyla çiftçi âdeta üretimden koparılmak isteniyor. AKP’nin çiftçi borçları açısından 2,5 milyar borçla devraldığı çiftçi borcu 500 milyarı geçmiş durumda, çiftçinin borcu 200 kat daha artmış bulunmaktadır. Çiftçi borcundan dolayı ürününü henüz tarladayken yarı fiyatına satarak borçlarının bir kısmını kapatmaya çalışmakta, kalan borçlarını da bankalardan ve tefecilerden aldığı yeni bir borçla kapatmaya çalışmaktadır. Çiftçinin içinde bulunduğu bu borç çıkmazına çözüm üretmesi gereken AKP tam tersi bir yaklaşımla küçük çiftçiye yapılacak tarımsal destekleme ödemesinden DEDAŞ ve DSİ’nin elektrik ve su borcunu tahsil etmektedir.

ÇÖZÜM NE?

Bakırhan açıkladı.. Her bir haram seçmene karşı iki tane helal seçmen getirin Bakırhan açıkladı.. Her bir haram seçmene karşı iki tane helal seçmen getirin

Partimiz DEM’in çözüm önerileri hayati önem arz etmektedir. Zaman kaybetmeden tarımsal üretim ve hayvancılığın içinde bulunduğu krizin çözülmesi için kooperatifler desteklenmeli, çiftçinin sorunlarına dönük çözüm önerileri dikkate alınmalıdır. Öncelikli olarak küçük ölçekli çiftçilerin borçları Hazine tarafından ödenmelidir. Özellikle çiftçilerin mazot ve gübre gibi temel girdilerinde bedelsiz destek verilmeli ya da buradan borçlandırma olmamalı ve ÖTV alınmamalıdır. Gençlerin tarıma yönelmesi, tarımsal üretim ve hayvancılık yapmaları şartıyla özel desteklenmeli, yine, köylerde ve kırsalda tarım yapan gençlerin ve kadınların sağlık ve emeklilik primleri devlet tarafından karşılanmalıdır. Çiftçilere sağlanan desteklemeler, çiftçilerin öngörülebilir üretim planlaması yapmaları için destekleme programının en az beş yıllık periyotlarla yapılmasını, destekleme ödemelerinin belirlenen tarihlerde, düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesini, özellikle hasat döneminde çiftçiye destekleme ödemelerinin verilmesini, çiftçinin hangi ürünü ne zaman ekeceğini ve maliyetlerini öngörebilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.”