Bir diyalog için konuşan değil, klişe bir terminolojiyle slogan atan bir bildiri.
İnsanın aklına Vizontele filmindeki solcu tiplemeleri getiriyor.
Sanki Meclis’te grubu olan milyonlarca Kürt’ün oyunu alan bir partinin metni değil de, bir Stalinist partinin “devrimci kamuoyuna çağrı” diye başlayan demode bir açıklama.
Açıklama bakalım:
“Emperyalist kapitalist rekabetin doğasındaki savaş eğiliminin giderek güç ve yaygınlık kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Yerel/bölgesel düzeyde ve vekil güçler eliyle süregiden çoklu savaşların yerini büyük güçler arasında doğrudan ve topyekûn karşı karşıya gelişlere bırakma ihtimalinin uç verdiği koşullardan geçilmektedir.”
“Resmin tamamından uzak” önündeki fırsat penceresini göremeyen şu analizler mesela:
“Türkiye ve Kürdistan bu coğrafyanın ve çoklu denklemin tam ortasında yer almaktadır. Halkların kendi kader ve geleceklerini belirleme haklarını egemenlerin elinden söküp almaya en çok ihtiyaç duydukları şu günlerde, bu potansiyeli açığa çıkaracak olanlar ise ideolojik-politik ufku ve örgütlü gücüyle sömürgeciliğe ve faşizme karşı mücadelenin en önünde yürüyen Kürt halk hareketi başta olmak üzere devrimci hareketler, kadınlar, sosyalistler, ezilenler, yoksullar, emekçiler ve onların ittifaklarıdır.”
Yarım asra yakındır şiddet sarmalının bir sonuç vermediğini bilmiyormuş gibi arkaik Leninist kavramlarla açıklamalar yapılması bu kulvardaki şahinlerin siyasetten çok az şey anladıklarını söylüyor.
“Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının kazanımlarını yıllardır boğmaya çalışan AKP-MHP iktidarının işgal ettiği bölgelere yerleştirdiği çetelerin tasfiyesi gündemdedir. Güney Kürdistan’a yönelik işgal ve ilhak politikaları ise ciddi bir çıkmazın içine girmiştir. İran’ın savaş çemberine alınmasıyla bölgede yaşayan Kürt halkının belirleyici bir politik özne olarak güç kazanması olasılığını kendi yayılmacı politikaları için handikap ve çıkmaz olarak görmektedir. Kürt halkının kazanımlarının yok edilmesi üzerinden bölgesel güç olma hevesleri berhava olan ve dış politikada yalnızlaşan rejim için bu gelişmeler, iç siyasi dengeleri de ziyadesiyle etkilemektedir."
Bu metnin siyaset sahnesinde yer alan, zaman zaman Meclisi yöneten, yerel yönetimlerde ciddi bir ağırlığa sahip bir siyasal partinin açıklaması olarak görmek zor. En azından benim için...
Bu açıklama siyaset yapan aktörlerin değil, dağlarda savaşan birilerinin zihni alt yapısını yansıtıyor sanki!
Belki de örgüt, DEM Parti’den sadece kendi savaşının siyasetini yapmasını istiyor. Halbuki siyaset için muhataplarınla konuşman gerekir, onlara nutuk atman değil. Kürt siyasal hareketinin çıkmazı da bu olsa gerektir.
Fırsatçılık zihniyetin en açık paragrafı ise şöyle:
“İran’ın savaş çemberine alınmasıyla bölgede yaşayan Kürt halkının belirleyici bir politik özne olarak güç kazanması olasılığını..”
Kürt halkının çıkarları tüm örgütsel yapıların emelinden daha değerli olmalı, Kürt siyasetçileride bunun idrakında olmalılar.
Nutuk atmaya devam ederek diyalog kurulamayacağını umarım herkes öğrenir.
Kitleler sadece çok istisnai durumlarda militanlaşır. Hatta
kitleler, hiçbir zaman militanların arzu ettiği kıvama gelmez.
Malum olduğu üzere Kürtler hendek çatışmaları sırasında PKK-KCK’nın ‘serhildan' çağrılarına icabet etmedi.
Halk diyalog ve çözümden yana. Taraflardan birisinin yanlışı diğerine bir avantaj sağlayabilir. Birisinden uzaklaşarak diğerine yakınlaşmayı arzu edebilir.
Müzakereler, çözüm adımları savaşarak, kavga ederek sonuç alamadığı için yapılır. Taraflar için geçerli olanda bu olmalı.
Narsist örgütler, komşu evinin yangınında yumurtasını kaynatmayı sever.
Yeni süreç Kürtlerin, PKK ve devlete bakışını öyle yada böyle mutlaka etkileyecektir. Herkes samimiyet testinden geçtiğinin farkında olmalı.