GÜNDEM

Demirtaş: Politika size ötekini sevmeyi, tanımayı öğretmez

Edirne Cezaevi'nde beş yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Bianet için bir yazı kaleme aldı.

Abone Ol

Politika size ötekini sevmeyi, tanımayı öğretmez; ötekine karşı durmayı öğretir" ifadelerini kullanan Demirtaş, “Bazen benzerlerimize karşı bile bu savaşı veririz; sevgilimiz, eşimiz, kardeşimiz, çocuğumuz daha çok, daha çok bize benzesin isteriz. Aksi taktirde kendimizi asla güvende hissedemeyiz. Peki niye böyle manyakça davranıyoruz? Hepimiz megaloman mıyız?” diye sordu.

Demirtaş'ın Bianet'te yayımlanan yazısında, "Elbette tek bir kitabı okuyarak hayatımızın değişmesini beklemeyelim. Olabildiğince farklı kaynaklardan okuyarak, gezerek, tanıyarak, dokunarak, anlamaya çalışarak “ötekini” keşfetmeye, sevmeye çabalayalım. Bunun etkili yollarından biri de edebiyattır, sanattır. Salt teorik, ideolojik veya politik kaynaklarla yetinmeye kalkarsanız ancak ve ancak kendi benzerlerinizi tanıyıp benzerlerinizle bağ kurabilirsiniz" ifadesini kullandı.

Demirtaş’ın bianet’te yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:
Tehlikelerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Deprem, sel, volkan patlamaları, kasırgalar değil kastım, insan olarak bizzat sizin yarattığınız tehlikelerden söz ediyorum.

Elbette ben tehlike yaratan sekiz milyar insandan biri değilim. Ama geri kalanlarınızın hepsi öyle. Bir tek ben farklıyım; iyiyim, hoşum, güzelim. Zaten sadece ben yaşasaydım yeryüzünde, bu kadar tehlike de olmazdı.

Ya da insanların tamamı tıpatıp benim gibi olsaydı yine tehlike diye bir şey olmazdı. Benim gibi düşünseler, benim gibi hissetseler, benim gibi inanıp benim gibi davransalardı dünya çok daha yaşanılası bir yer olmaz mıydı? Çok mu megalomanım? Peki sizce bir tek ben mi böyle düşünüyorum?

‘HERKESİ KENDİMİZE BENZETMEYE ÇALIŞIRIZ’

Aslında düşünme yetisine sahip herkes içten içe benim gibi düşünüyor, çoğu farkında değil sadece. En güvenli dünyanın, herkesin bize benzediği bir dünya olduğuna saplantılı bir şekilde iman ettiğimiz için, bilerek veya bilmeden, herkesi kendimize benzetmeye çalışırız. Sanırım dünyayı tehlikeli kılan, esasında tam da budur.
Yani dünyayı güvenli bir yer haline getirmeye çalışırken yaptıklarımızın bizatihi kendisi dünyayı tehlikelerle dolu bir yer haline getirir. Hepimiz az çok yaparız bunu ve kavgalar buradan çıkar; savaşlar, işgaller, sömürüler, kıyımlar, cinayetler…

Bize birazcık olsun benzeyenlerle bir araya gelir, aile kurarız. Diğer benzerlerimizle yan yana durup kabile, aşiret, topluluk oluruz. Az çok benzerlik kurduklarımızla birlikte halkı, ulusu oluştururuz.

Sonra benzerlerimizle el ele verir diğer aileleri, halkları, ulusları kendimize benzetmeye çalışırız. İçten içe, bunun nafile bir çaba olduğunu da biliriz.

Çünkü esas derdimiz bize benzememekte ısrar edenleri, ki kesin edeceklerdir; kontrol altına, egemenlik altına almaktır. Gücümüz yetiyorsa yok etmektir.
Bazen benzerlerimize karşı bile bu savaşı veririz; sevgilimiz, eşimiz, kardeşimiz, çocuğumuz daha çok, daha çok bize benzesin isteriz. Aksi taktirde kendimizi asla güvende hissedemeyiz. Peki niye böyle manyakça davranıyoruz? Hepimiz megaloman mıyız?

Cevabı basit çünkü hayatta kalmak için her gün yiyecek bulmak zorundayız ve dünyadaki kıt kaynakları, bize benzemeyenlerle paylaşma tehlikesini göze alamayız.

Ancak benzerlerimizle bir araya gelip birbirimizi koruyup kollayabiliriz. Ve doğal olarak, bize benzemeyen insanlar da bu tehlikeyi göze alamazlar. Onlar da kendi benzerleriyle bir araya gelip bize karşı yaşam savaşı, hayatta kalma mücadelesi verirler. Orman kanunu böyle işliyor. Fakat bu savaş, hiçbir dönemde adil ve eşit koşullarda gerçekleşmiyor.
Bu nedenle, “toplumlar tarihi bir paylaşım savaşından, ezen ve ezilenin mücadelesinden ibarettir” denir ya, işte o savaş bir yönüyle budur; herkesi kendine benzetme savaşı ve çoğumuz farkında bile olmadan bu savaşta ezenden yana tavır alırız. Kazanılması imkansız, bitmesi mümkün olmayan bir savaş.

‘BİYOLOJİK İNSANDAN KÜLTÜREL İNSANA GEÇİŞ DEVAM EDİYOR’

Ne yapacağız o halde on bin yıldır yaptığımız gibi birbirimizi sonsuza kadar kesip duracak mıyız? İşte antik Yunan’da felsefenin başlangıcından beri bu sorunun cevabını arıyoruz. Aslında geldiğimiz noktada durum çok da kötü sayılmaz.

Din, hukuk, ideoloji, gelenek, görenek, ahlak, hak, özgürlükler derken bir hayli bilgi ve deneyim biriktirdik. Biyolojik insandan kültürel insana geçişin ilkelerini tarih boyunca olgunlaştırdık ve bu süreç halen devam ediyor. Bu ilkelerin toplamına “erdem” diyoruz işte. O halde nedir erdem?

Bu soruya André Comte-Sponville’in ”Büyük Erdemler Risalesi” kitabından yararlanarak minik bir cevap verelim. Sponville’e göre erdem, “nezaketi, sadakati, basireti, ılımlılığı, cesareti, adaleti, cömertliği, merhameti, affetmeyi, minneti, alçak gönüllülüğü, sadeliği, hoşgörüyü, saflığı, yumuşak huyluluğu, iyi niyeti, mizahı, aşkı ve sevgiyi” içermelidir. Eminim bu kavramların hiçbiri size uzak gelmiyordur. Hatta birçoğuna zaten sahip olduğunuza inanıyorsunuzdur.

“Keşke benim dışımdaki tüm insanlar da benim sahip olduğum bu erdemlere sahip olsalardı ve dünya daha güvenli bir yer olsaydı” diye düşünmemizin altında yatan neden kendimize dair bu yanılgıdır.

Bunun için, Sponville’in erdemi tanımlarken kullandığı kavramları tarihsel bir perspektiften ve felsefi bakış açısıyla ele aldığı kitabı okumanızı öneririm.

Belki size farklı bir bakış açısı kazandıracak ve kendinizi sorgulamanıza yardımcı olacaktır. Bakarsınız o zaman bütün insanları kendimize benzetme ısrarından vazgeçip ortak iyide ortak erdemde buluşarak dayanışma toplumunu inşa etmenin en doğru yol olduğunu görürüz.

“ÖTEKİNİ” KEŞFETMEYE, SEVMEYE ÇABALAYALIM

Elbette tek bir kitabı okuyarak hayatımızın değişmesini beklemeyelim. Olabildiğince farklı kaynaklardan okuyarak, gezerek, tanıyarak, dokunarak, anlamaya çalışarak “ötekini” keşfetmeye, sevmeye çabalayalım.

Bunun etkili yollarından biri de edebiyattır, sanattır. Salt teorik, ideolojik veya politik kaynaklarla yetinmeye kalkarsanız ancak ve ancak kendi benzerlerinizi tanıyıp benzerlerinizle bağ kurabilirsiniz.

Politika size ötekini sevmeyi, tanımayı öğretmez; ötekine karşı durmayı öğretir. Oysa sanatla, edebiyatla yoğrulmuş bir politiklik bize tüm ezilenlerin dayanışmasının güzelliğini, kıymetini anlatır. Erdeme de ancak bu şekilde ulaşabiliriz. Hem politik hem ahlaki bir duruşa da bu şekilde sahip olabiliriz.

O nedenle okuyun diyorum. Okuyabildiğiniz kadar okuyun. Önceleri biraz karmaşa yaşayıp gereksiz fuzuli şeyler de okuyabilirsiniz ama dert etmeyin, giderek seçici ve nitelikli bir okur haline geleceksiniz.

Kendinizi eğitmeden bilinçli olmadan erdemli olamazsınız. Erdemli olmadan politik olmuşsanız bunun da pek bir kıymeti harbiyesi yoktur. Önemli olan hem politik hem de erdemli olabilmektir.