Din Siyaset İlişkisi

ABD merkezli Pew Araştırma Merkezi’nin araştırması, dinin oy verme tercihlerini nasıl etkilediği konusunda Doğu ve Batı Avrupa arasındaki ayrımı ortaya koydu. Türkiye’deki katılımcıların yüzde 69’u liderlerinin kendileriyle aynı dini inanca sahip olmasına önem veriyor.

Abone Ol

Avrupa’da ilk sırada yer alan Türkiye’yi yüzde 52 ile Polonya, yüzde 42 ile
Yunanistan ve yüzde 40 ile Macaristan izledi. İsrail’de bu oran yüzde 55. Din ve
siyaset bağının en güçlü olduğu yer Asya. Bangladeş yüzde 91 ile lider, onu
yüzde yüzde 90 ile Endonezya takip etti.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli düşünce kuruluşu, 35 ülkeyi
kapsayan ve siyasi liderlerin dini yönelimlerinin seçmenler ve onların tercihleri
açısından hala çok önemli olduğunu gösteren bir çalışma yayınladı. Pew’in
çalışmasında, din ve siyaset arasındaki bağın daha güçlü göründüğü ülkelerin
tamamı Asya ülkelerinden oluşuyor. Bangladeş (yüzde 91), Endonezya (yüzde
90) ve diğerleri listenin başında yer alırken, onları birkaç Afrika ülkesi takip
ediyor.

Avrupa’da en yüksek oranlar yüzde 52 ile Polonya, yüzde 42 ile Yunanistan ve
yüzde 40 ile Macaristan olmak üzere doğuda yoğunlaşıyor. En düşük oranlar ise
batı ve kuzey Avrupa’da. Hollanda’da katılımcıların sadece yüzde 15’i liderleri
ile aynı dine mensup olmanın önemli olduğunu düşünürken, bu oran Fransa’da
yüzde 17, İspanya’da yüzde 18, İngiltere’de yüzde 22 ve Almanya’da yüzde 23.
Avrupa’nın en büyük ekonomileri arasında bu oranın en yüksek olduğu ülke ise
yüzde 30 ile İtalya oldu.

Seçme konusunda inanç refleksi kuşananlar ehliyet, liyakat, adalet, insan hakları
konusunda aynı hassasiyeti kuşanmıyorlar. İnanç temelli seçimlerin yapıldığı
ülkelerde dikkatler küçük ve hayati olmayan meselelere odaklanır. İlahi dinlerin
topluma dair koyduğu ahlaki ölçüler var, her inancın yönetim ahlakına dair
kırmızı çizgileri ve ilkeleri var. Buna rağmen siyasal tercihlerimizi yaparken
buna dikkat ettiğimizi söyleyemem. Müslümanlar olarak çok tuhaf ama aynı
zamanda sakat bir din anlayışıyla malul durumdayız. Bu yüzden başımıza gelen
sefalet günlerini yaşıyoruz.

Yöneticilerimiz ‘siyaset yapmadan’ ya da basmakalıp siyasi tarzlarla halkın dini
duygularını istismar ederek kendini iyi hissettirmek dışında bir gelecek
tasavvuru sunma zahmetine katlamıyorlar.

Türkiye seçmeni bayrak inmez, ezanlar susmaz nidaları eşliğinde sandık başına
gidiyor. Sanki camiye imam seçeceğiz. Halbuki; siyaset ve seçimler bir itikat
meselesi değil, ülkeyi iyi yönetmeye matuf bir faaliyettir. Ülke yönetimine talip
olanların, adalet duygusu, insan hakları hassasiyeti, demokrasi, kalkınma ve
toplumunun refah payını artırma gibi konularda ne söylediklerine bakmak lazım.
Son yirmi iki senesini alnı secdeye değen insanların yönetiminde geçirmiş bu
ülke, hiper enflasyonla tanışmış, alım gücünün hiç olmadığı kadar düştüğü
görülmüş, adalet yerlerde sürünmüş, hukuksuzluk tavan yapmış, yargı
siyasallaşmış, yoksulluk derinleşmiş, yolsuzluk başını almış gitmiş.

Demek ki ülke yönetiminde inanç tek başına yeterli değil. Eskiden demokrat olanlar
iktidarı ele geçirdikten sonra demokrasiye saldırmaya başladılar. Böylece
yolsuzluk kök saldı. Verimsizlik ve sefalet yaygınlaştı. Para birimi dramatik
oranlarda değer kaybetti. Sanayileşme, modernleşme ve refah yolunda ilerleme
sağlamayan ülkelerin en önemli sorunu yönetici elitleridir.

Bilmek gerekiyor ki; bilimsel zihniyeti gerçekleştirebilmenin teminatı, kültür ve
düşünce dünyamıza hakim olan ideolojik zihniyeti aşmakla mümkün olacaktır.
Bu değişim ve dönüşümü de ancak sistematik düşünce sağlayacaktır.
Geleceğe ilişkin hayallerimiz, tasavvurlarımız olmak zorundadır. Ama şu bir
gerçek bizim gibi itaatçi toplumlarda zihinler hep geçmişe takılı kalmıştır.
Esasında bütün gelişmelerin temelinde sistematik düşünce yer almaktadır.
Ancak demokrasiyle geç tanışmış toplumlarda sistematik düşünce henüz
yerleşme imkanı bulamamıştır.

Hasılı meselelerimiz, öyle öğretilmiş kalıplarla, şematik bakışlarla, mutlakçı
beyinlerle bir yere varılamaz. Karar alma süreçlerinde, özgür zihinlerle ancak
makbul bir sonuca varılabilir.

‘Padişahım çok yaşa’, ‘ulu önder’ ‘ulu hakan’ yada dini bir önderin eteklerine
tutunarak itaatçi bir anlayışla şekillenen bir gelecek inşa etmek mümkün
değildir. Dini değerlerin siyasetin aracı haline dönüştürüldüğü bir toplumda
geleceğe açılan kapılar kapanır. Baskı ve mütecaviz yapılar özgür düşünceye
geçit vermiyor desek yeridir.