Diyarbakır’da 15’i tutuklu 18 gazetecinin yargılandığı dava ikinci gününde sürüyor.
Diyarbakır'da 16 Haziran 2022'de tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin ile tutuksuz Esmer Tunç, İbrahim Bayram ve Mehmet Yalçın hakkında açılan davaya bugün de devam edilyor.
RELATED VİDEO
Play Video
Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada "örgüt üyeliği" suçlamasıyla yargılanan gazeteciler ve avukatları hazır bulundu.
Yeşil Sol Parti Milletvekili Serhat Eren, İHD, ÖHD, MLSA temsilcileri duruşmayı izliyor.
‘BİZ SUÇ İŞLEDİĞİMİZ İÇİN 400 GÜN CEZAEVİNDE DEĞİLİZ’
Duruşma gazeteci Aziz Oruç'un savunmasıyla başladı. Oruç, "İçi gazetecilik kokan bir iddianame bu. Yaptığımız programlar yazdığımız haberler suç olarak görülmüştür. Gazeteciyseniz teröristsiniz. Böylesi bir suçlama ile karşı karşıyayken mahkeme nasıl özgür olabilir bizde şaşırıyoruz. Dört yüz gün sonra mahkemeye çıkıyoruz. Bu başlı başına durumun özetidir. Biz suç işlediğimiz için 400 gün cezaevinde değiliz. Biz hiçbir suç işlemedik. Basın özgürlüğü konusunda, hukuka duyulan güvende ne durumda olduğumuz ortadadır" dedi.
ORUÇ: BİR GÜN DEVRAN DÖNÜNCE HERKES HESAP VERECEK
Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılandıklarını vurgulayan Aziz Oruç, “Sokak röportajı yaptığım için, vatandaşın sesi olduğum için bu görüntüler delil gösterilmiş. Ne suçlama ne delil ne hiçbir şey belli değil. Deliller, kişiler, suçlamalar birbiriyle uymuyor. Bizim sizi ikna etme gibi bir çabamız yok. Haberlerimizi de sonuna kadar savunacağız. Ulu Camii önünde bir program yaptık,' Cami tabelasında dört dil var, Kürtçe yok. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?' diye halka sorduk, bu haber talimat aldığım yönünde suç sayılmıştır" dedi.
Hakkındaki suçlamaları ve iddianameyi eleştiren Aziz Oruç, "Savcı ne yapmış gerçekten anlamıyoruz. Bizim teröriste ihtiyacımız yok, bizim özgür basına ihtiyacımız var. Kaç gündür NATO Zirvesi var, İsveç'e şantaj yaparak mı üye olacağız, yoksa düşünce ve ifade özgürlüğüyle mi? Yaptığımız haberle birçok ödül aldık, biz ödüllü teröristler oluyoruz. Gazeteciliğin ateşten gömlek olduğunu da biliyoruz. Bugün herkes keyfiyetçi, kimse hesap da vermiyor. Bir gün devran dönünce herkes hesap verecek" diye konuştu.
ÜNGÜR: KADIN MÜCADELESİNİN İÇİNDEYİM, BU MAHKEMEDE DE GÖREVİMİ YAPIYORUM
Gazeteci Elif Üngür de kültür, sanat ve ekoloji programları yaptığını belirterek, "Nudem Durak, Kürtçe şarkı söylediği için tutuklandı, binlerce imza toplandı. Fakat herhangi bir gelişme olmadı. Bu ve diğer haberlerimiz ve programlarımız haber değeri taşıdığı için yaptık. İran'da katledilen Mahsa Amini haberi gibi tüm kadınlar daha ne kadar ölümlere tacizlere maruz kalacak? Bir kadın olarak ben de bu mücadele içindeyim. Bu mahkemede bir kadın olarak şimdi de görevimi yapıyorum. Sorgulayıcı bir haber politikası yürüttük. Basında olayları tek bir bakış açısıyla vererek diğerlerini cezalandırdıklarını biliyoruz. Her gün yargısal tacizlere maruz kalıyoruz. Düşüncelere ket vurulmaz. Ne kadar ket vurulursa vurulsun özgür düşünce o kadar yükselir" dedi.
DOĞUHAN: SAVCININ MANTIĞINA GÖRE İSTANBUL'UN YARISI CEZAEVİNE GİRMELİ
Gazeteci Suat Doğuhan da "Biz tutuklanan ilk gazeteciler olmadığımız gibi son da değiliz. Ve görünen o ki daha da sürecek bu baskılar. Savcının bu mantığıyla hareket edeceksek İstanbul'un yarısı cezaevine girmeli. Bizim yapım şirketimizdeki işleyiş her şirkette böyledir. Tek bir işlem yapılmaz birçok farklı iş kolu aynı anda yapılır. Mehmet Pehlivan öz dayım. Şu an İsviçre'de adli durumdan dolayı tutuklu bulunmaktadır. Onunla yaptığım telefon konuşması bile suç sayılmış. Ben yurtdışına sadece üç kez çıktım, pasaport kayıtları da ortadadır. Savcı da '10 kez çıkmış' diyor. Bu iddianamenin ne kadar özensiz olduğunu gösterir" dedi.
ŞAHİN: EĞİTİM SEN'DEN GELEN MESAJ SUÇ SAYILMIŞ
Gazeteci Mehmet Şahin de "Son iki yüz yıldır savaşın bir çare olmadığını gördük. Barış ve özgürlük talebi, Kürt sorunun çözümü öncelemeli. Bana Eğitimi Sen'den gelen bir mesaj suç sayılmış. Eğer böyleysen Eğitim Sen'deki binlerce üye suçludur" dedi.
‘HAKSIZLIĞA KARŞI DURMAK SUÇ DEĞİL SORUMLULUKTUR’
Haksızlık ve hukuksuzluğa karşı mücadeleyi sürdüreceklerini vurgulayan Şahin, şunları söyledi:
"Başımıza gelen her şey de boğun eğmeyişimiz ve direnişimizden dolayıdır. Sessiz, sağır ve dilsiz bir toplum mutlu olamaz, sadece iktidarlar mutlu olur, öyle bir toplum yaratmak ister. Ama demokratik sistemlerde bu talep olmamalıdır. Hukukçular ve adalet toplumun her hakkını savunmalıdır. Bir toplumun haksızlıklarına karşı durmak suç değildir, bu sorumluluktur. Bütün kötülükler ise sessizlik ve boyun eğmeden kaynaklanır.”
‘DELİL OLMADAN 13 AYDIR TUTSAĞIZ’
"İnsanlığa ve mücadeleye olan inancımız suç sayılmış" diyen Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu tavır, bu duruş her gün durumu daha kötü hale getiriyor. İçi boş ve herhangi bir delil olmadığı halde zindanda 13 aydır tutsak ediliyoruz. Ve ancak şimdi mahkeme karşısındayız. Her özgürlüğün bir sorumluluğu vardır. Benim ve arkadaşlarımın da özgür basın sorumluluğu var. En derin acı hakikat karşısında sessiz kalmaktır. Özgür basın susturulamaz.”
Mazlum Güler, yeni bir ifadesi olmadığını, arkadaşlarının ifadelerine katıldığını söyledi.
NOTER İŞLEMLERİ DE SUÇ SAYILMIŞ
Ramazan Geçiken de "Bazı noter işlemleri ve telefon konuşmalarım delil olarak sunulmuş. Bunların kayıtları mevcuttur, hiçbir suç teşkil etmemektedir. Ben hiçbir örgüte mensup değilim. Hiçbir yerden talep almıyorum. HTS kayıtlarında yer alan konuşmalar arkadaşlarımla yaptığım günlük konuşmalar. Kimse de bunlara suç diyemez. 13 aydır içerdeyiz mağdur ediliyoruz. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum" dedi.
KOYUNCU: BİRBİRİMİZİ ARAMAMIZ BİLE SUÇ SAYILMIŞ
Kürtçe savunma yapan İbrahim Koyuncu, "Bu iddianame çok özensiz ve içi boş bir şekilde hazırlanmış. Basın çalışanları olarak kendi aramızda konuşmalarımız suç sayılmış. Burada anlamıyoruz kim suçlu. Ben Mazlum'u arıyorum ya da o beni arıyor ve suç oluyor. Bir suç işlediğimize dair bir tek somut delil yok" diye konuştu.
TEMEL: SEKRETER VE MUHASABECİYİM, NASIL ÖRGÜT ÜYESİ OLUYORUM?
Remziye Temel, "Her şirketin bir muhasebesi ve sekreteri vardır. Bende Ay Yapım'ın sekreterliği ve muhasebeciliğini yapmaktayım. Şimdi mahkemeye soruyorum: Bu yaptığım işler beni nasıl örgüt üyesi yapabilir? Bu kadar açık ve şeffaf bir şekilde kurulmuş, ayan beyan her şeyi ortada olan prodüksiyon şirketlerinden nasıl suç çıkarılabilir? Benim de telefon konuşmalarım suç sayılmış. Ben konukları karşılamakla görevliyim. Program konuğuna ne zaman başlayacağımızı sormak beni Stêrk TV ve birkaç farklı kanalın yöneticisi olarak gösterilip suç sayılmasına sebep olmuş. Ben her gün bu konuşmaları yapıyorum. Bütün konuşmalar işimizle ilgili. Bu suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Yargılandığım dava hukuksuzdur. Tahliyemi talep ediyorum" dedi.
TOPRAK: SUNDUĞUM PROGRAMLAR SUÇ SAYILDI
Neşe Toprak da "Ben bir Kürt kadını olarak ressamım ve insan hakları aktivistiyim. Kürt coğrafyasında kadınların çalışmalarını takip edip öne çıkarmak benim görevim. Çünkü kadınlar hâlâ birçok engellemeyle karşı karşıya. Medya alanındaysa kadın gazeteciler büyük zorluklar yaşamakta. Basın ve sanat alanı birbiriyle ilişkilidir. Bugün burada olmam sunmuş olduğum programlar gerekçe gösterildiği içindir. Ben her gün dünyada olup bitenleri takip edip öne çıkarıyorum. Bu suç sayılıyor. Açıkçası şaşkınlıkla karşılıyorum. Delila hakkında yaptığım bir programla onun sanatına odaklandım ve bu suç sayıldı. Türk gazeteci Hasan Cemal, Delila hakkında bir kitap yazıyor ve yargılanmıyor iken ben neden buradayım? Neden yargılanıyorum? Bu suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Çalışmalarımız devam edecek" diye konuştu.
AKDENİZ: MEHMET SİNCAR'IN EŞİYLE HABER İÇİN GÖRÜŞMEM SUÇ SAYILMIŞ
Gazeteci Lezgin Akdeniz, "Savcılık makamı bu iddianameyi düzenlerken çok zorlanmış. 800 sayfalık iddianamede gazetecilik ve basın kelimeleri geçmiyor. Bu gerçekten ilginç” diyerek şunları söyledi:
“Hakkımızda neye denk gelmişse toplamış, sonunda ne ile yargılanacağını kendisi de bilememiş. Hakkımızdaki suçlar tek tek düşecek. Bu iddianamenin meali, 'Gazetecilik faaliyetlerini yürütmek istiyorsanız iktidarın verdiği alan içinde gazetecilik yapacaksın, yapmazsan cezaevine girersin.' Her gazeteci gibi bölgede haber değeri olan olayları yazdık. Hiçbir gizli saklımız yoktur. Yaptığımız işler gözler önündedir.
Katledilen eski DEP Milletvekili Mehmet Sincarın eşi Cihan Sincar ile dava hakkında konuşmak ve duygularını almak istedim. Bu çok normal bir gazetecilik faaliyetidir. Ama bu iddianamede suç unsuru olarak görülmüş. Burada tüm bu suçları ortaya çıkaran savcının iddianamesi gerçeklikten tamamen uzaktır ve bana yöneltilen tüm suçlamaları reddediyorum.”
Duruşmaya saat 13.15'e kadar ara verildi.
TUNÇ: HESAP VERMEK İÇİN DEĞİL, HESAP SORMAK İÇİN BURADAYIZ
Aradan sonra savunma yapan Esmer Tunç, "Bu hukuksuzluk özgür basına karşı yürütülmektedir. Bana yöneltilen suçlar tamamen gazeteci olduğum için yaptığımız işlerdir. Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Gerçekle bir ilgisi yoktur. Biz burada hesap vermek için değil, hesap sormak için bulunuyoruz" dedi.
Kadir Bayram ve tutuksuz yargılanan Mehmet Yalçın, üzerine atılı suçları kabul etmediğini belirterek savunmasını bitirdi.
DURUŞMANIN BİRİNCİ GÜNÜNDE NE OLMUŞTU?
Dün görülen duruşmada ilk savunmayı yapan gazeteci Serdar Altan, "Biz davalı değil, davacıyız. Özgür ve demokratik bir ülkenin davasını yürütüyoruz. Biz gazeteciliğin onurunu savunuyoruz. Bilinsin ki biz yanlış bir şey yapmadık. Bu işi yaptığımız için gururluyuz" demişti.
Altan'dan sonra savunma yapan Ömer Çelik, davanın gazeteciliğin yargılandığı bir dava olduğuna dikkat çekmişti. Xwebûn gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ise, "Kürtçe yayın yapan tek basılı gazete var, o da şuan yargılanıyor. Bu da Kürt halkının değerlerinin yargılanması anlamına geliyor" diyerek savunma yapmıştı.
Gazeteci Mehmet Şahin de ana dilinde Kürtçe savunma yaparak, "Amaç Kürt basınını tasfiye etmek, baskı altında tutmaktı' ifadelerini kullanmıştı.