Elektrik ve Doğalgazda Ali Cengiz Oyunu!

Nisan ayının başında elektrik fiyatlarına hükümet tarafından yüzde 25 oranında zam yapıldığı açıklandı. Ancak bu zam, resmi olarak Mayıs ayında faturalara yansıtılması gerekirken, beklenmedik şekilde Nisan ayı faturalarına dahil edildi. Üstelik sadece yüzde 25’lik bir artışla sınırlı kalmayan bu uygulama, birçok tüketiciye dört katına kadar çıkan faturalarla geri döndü.

Abone Ol

İktidar, bu ani ve yüksek artışı dengelemek adına, elektrik faturalarının üçte ikisinin devlet tarafından karşılanacağını duyurarak kamuoyuna bir "iyilik" yapıldığı izlenimi yaratmaya çalıştı. Ancak burada yapılan, halkın ödediği vergilerden oluşan devlet bütçesinin, özelleştirilmiş elektrik dağıtım şirketlerine aktarılmasıdır. Yani devlet, şirketlerin haksız faturalandırmalarını telafi etmiyor; aksine bu firmalara doğrudan maddi kaynak sağlamış oluyor. Böylece kamusal kaynaklar, zengin dağıtım şirketlerine aktarılırken, halk giderek daha fazla fakirleşiyor.

Bu benzer senaryo doğalgazda da yaşanmıştır. Nisan ayında resmi olarak herhangi bir zam yapılmamasına rağmen, tüketicilere gelen doğalgaz faturalarında Mart ayına göre ciddi artışlar görülmüştür. Hatta devlet, bu farkın bir kısmını yine "destek" adı altında karşılayacağını duyurmuştur. Bu noktada akıllara gelen soru ise şudur: Devlet, halktan tahsil ettiği doğalgaz bedellerine rağmen Rusya’ya olan doğalgaz borcunu neden hala ödememiştir? Üstelik kamuoyunda yer alan bilgilere göre, bu borcun miktarı yaklaşık 20 milyar doları bulmuştur. Halktan alınan para nereye gitmiştir?

Bu politikaların temelinde, sosyal devlet anlayışına taban tabana zıt bir yaklaşım yatmaktadır. Devlet, ekonomik krizi yönetmek yerine, onu bir araç olarak kullanarak yandaş şirketlere kaynak aktarmakta, hazineyi boşaltmakta ve tüm bu yükü doğrudan vatandaşa yüklemektedir. Gelinen noktada, bir süre sonra bu zamların tamamı yeniden vatandaşın omzuna yüklenecek, artık devletin sübvanse ettiği bir şey kalmayacak, ama dağıtım şirketleri kazançlarını katlamış olacaklardır.

Bu uygulamalar, dünyada eşi benzeri görülmeyen bir servet transferi örneğidir. Devlet, halktan topladığı parayı zenginlere aktaran bir aracıya dönüşmüştür. Bu, sadece ekonomik değil aynı zamanda etik bir sorundur. İktidarın muhafazakâr ve mütedeyyin söylemleriyle taban tabana zıt olan bu uygulama, halkın vicdanında büyük bir yara açmaktadır.

Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere, tüm muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları bu adaletsizliğe karşı seslerini yükseltmeli, halkı bilgilendirmeli ve iktidarı geri adım atmaya zorlamalıdır. Çünkü bu uygulamalar sadece bugünün değil, geleceğin de ekonomik krizlerini derinleştirecek, toplumsal adaleti ve refahı ortadan kaldıracaktır.

Sonuç olarak; yaşanan bu gelişmeler iktidarın hem adaletten uzaklaştığını hem de vicdani sorumluluğunu yitirdiğini açıkça göstermektedir. Artık sandığın bir an önce gelmesi ve halkın iradesinin yeniden tecelli etmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Aksi takdirde, bu ekonomik politikaların mağduru yine her zamanki gibi halk olacaktır. Allah, yönetenleri adaletli olmaya yöneltsin ve bu milleti daha fazla mağdur etmesin.