HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Ukrayna'yı işgale başlamasının ardından Rusya'nın Avrupa Konseyi'nden çekilmesi hakkında bir yazı kaleme alarak Türkiye'yi işaret etti.
Kürkçü, "Rusya söz konusu olduğunda “Aaa çok ayıp” diyerek Rusya’ya kapıyı göstermek için el kaldıran iktidar sahiplerinin sıra kendi iktidarlarının ve kendi devletlerinin ihlallerine geldiğinde 'Kalleş Batı, hain Avrupa, satılmış muhalifler' diye mugalata yapma lüksü yok" diye yazdı.
Kürkçü'nün Yeni Yaşam'da "Rusya’ya kapıyı göstermenin bedeli" başlığıyla yayımlanan yazısı aynen şöyle:
Rusya, Avrupa Konseyi’nden (AK) çekildi. Bu karar iki yönden önemli. Birincisi, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna istilası dolayısıyla AK’den çekilmek zorunda kalmasının, 47 Avrupa ve Avrasya ülkesini insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerini koruma ve geliştirme misyonuyla bir araya getiren, BM’den sonraki en büyük ve etkili ikinci uluslararası kuruluşu ek yerlerinden kırması.
İkincisi, bir üye ülkenin çekilmesinin AK tarihindeki tek emsalinin 1969 Yunanistan’ı olması. Albaylar Cuntası’nın Atina’da iktidarı ele geçirerek bir faşist diktatörlük inşasına başlaması üzerine İskandinav ülkeleri Yunanistan’ın AK’den ihracı için girişim başlatmış, Cunta bunun üzerine 12 Aralık 1969’da AK’den çekildiğini ilan etmişti. Cunta devrilip Yunanistan’ın 28 Kasım 1974’te AK’ye geri dönmesinden bu yana Konsey sürekli genişliyordu. Rusya Federasyonu’nun çekilmesi bu genişlemenin durması anlamına geliyor.
AK, II. Dünya Savaşı’nın ardından 5 Mayıs 1949’da 10 Batı Avrupa ülkesince kurulmuş, Türkiye ve Yunanistan kuruluştan hemen sonra üye olmuşlar, “Soğuk Savaş”ın sona ermesinden sonra Rusya Federasyonu ve eski Varşova Paktı ve COMECON ülkelerinin katılmasıyla Atlantik Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan 47 ülkeli bir uluslararası insan hakları forumu haline gelmişti.
Konsey’in Rusya’nın çekilmesiyle yeniden “Soğuk Savaş” cephesi boyunca kırılması, yalnızca kuruluşun özellikle son yirmi yılda edindiği güç ve etkiyi dağıtmakla kalmıyor. Öte yandan insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin uluslararası ilişkilerdeki bağlayıcılık ve saygınlığını da tartışılır hale getirerek değerden düşürülmesine yol açıyor.
Doğrusu, Rusya Federasyonu bu kararı kendiliğinden, durup dururken ve gönüllü olarak almış olmasa da Ukrayna istilasıyla kendi kendisini içine düşürdüğü açmazda yapabileceği başka bir şey de yoktu.
Ukrayna saldırısı başlar başlamaz AK mekanizmaları işlemeye başlamıştı kaçınılmaz olarak. AK Bakanlar Komitesi, AK Tüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca 25 Şubat’ta Rusya Federasyonu’nun temsil haklarını askıya almış ve Konsey Genel Sekreteri, Moskova’yı karardan ve hukuksal ve mali sonuçlarından haberdar etmişti.
Bakanlar Komitesi, 10 Mart’taki toplantısında Konsey’in yasama organı Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nden (AKPM) Rusya Federasyonu’nun üyelik zorunluluklarını ihlale devamına yanıt olarak tüzüğün 8. maddesini sonuna kadar işletmesi konusunda görüş istedi. AKPM 15 Mart’taki olağanüstü birleşiminde oy birliğiyle şu kararı aldı: “[…] Rusya Federasyonu’nun eylemlerinin vahameti ve bu eylemlerin yol açtığı derin güven zedelenmesi dolayısıyla Tüzüğün 8. Maddesi’nin sonuna kadar işletilmesi meşrudur […] Rusya Federasyonu artık kuruluşun üyesi olarak kalamaz.”
“[…] AKPM bu nedenle, Bakanlar Komitesi’nin Rusya Federasyonu’ndan AK’den çekilmesini istemesi gerektiği görüşündedir […]”
Diplomatik belagat bir yana bırakılırsa, AKPM’nin kararının özeti şuydu: “Ya Rusya kendi çekilir ya da biz atarız.” Rusya yalnızca “çekildim” diyebilirdi.
AKPM bu kararı 216 “Evet”, 0 “Hayır” ve 3 çekimser oyla aldı. Türkiye delegasyonunun 18 üyesinden 13’ü oylamaya katıldı ve tümü de “Evet” dedi: HDP’den Hişyar Özsoy ve Pero Dundar; CHP’den Ünal Çeviköz, Haluk Koç, Yunus Emre ve Selin Sayek Böke; İYİ Parti’den Zeki Hakan Sıdallı; MHP’den Arzu Erdem ve Kamil Aydın; AKP’den Ahmet Büyükgümüş, Sena Nur Çelik, Mehmet Mehdi Eker ve Emine Nur Günay.
Bu adları aklımızda tutmakta yarar var. Çünkü hiçbir hukuksal mesnet olmaksızın 5 yıldır cezaevinde Tayyip Erdoğan’ın şahsi rehinesi olarak tutulmakta olan Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın AİHM kararları yerine getirilerek derhal serbest bırakılmamaları dolayısıyla, Türkiye delegasyonu yakın bir gelecekte AKPM’de aynı mahiyette bir başka oylamayla yüz yüze kalabilir.
AK Bakanlar Komitesi, 2 Şubat 2022’deki toplantısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala için verdiği tahliye kararına uymadığı gerekçesiyle Türkiye aleyhine başlattığı “ihlal süreci”ni üyelik yaptırımları yolunda devam ettirme kararı almıştı. Bu karara göre AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal edip etmediğine ve kararının gereğini yerine getirip getirmediğine karar verecek. İhlal kararı çıkarsa, yaptırım seçenekleri arasında Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması da bulunuyor.
Rusya söz konusu olduğunda “Aaa çok ayıp” diyerek Rusya’ya kapıyı göstermek için el kaldıran iktidar sahiplerinin sıra kendi iktidarlarının ve kendi devletlerinin ihlallerine geldiğinde “Kalleş Batı, hain Avrupa, satılmış muhalifler” diye mugalata yapma lüksü 15 Mart’taki “Evet” oylarının ardından ebediyen son buluyor. İki seçenek var: Ya şimdi rehineleri bırakacaklar ya sonra AK onlara “demokrasi kulübünü” bıraktıracak.
Yalnızca savaş değil, faşizm de insanlığa karşı suçtur.