GÜNDEM

Gezi tutuklusu Tayfun Kahraman anlattı: Kızımın tokasıyla cezaevine girdim, elimden aldılar

Gezi tutuklusu Tayfun Kahraman, Silivri Cezaevi'ndeki günlerini ve tutuklandığı an yaşadıklarını anlattı. Kahraman, tutuklanması sonrası yanına aldığı kızının tokasının cezaevine girerken elinden alındığını söyledi.

Abone Ol

Gezi davasında "Gezi eylemlerini organize etmek, sürdürülmesini sağlamaya çalışmak" suçundan 18 yıl hapis cezası verilen Tayfın Kahraman, cezaevinde günlerinin nasıl geçtiğini anlattı.

Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen avukat Can Atalay ve Gezi tutuklusu Hakan Altınay ile 20 metrekarelik odayı paylaşan Kahraman, davada tutukluluk kararı verildiği an yaşadıklarını T24'ten Gökçer Tahincioğlu'na şöyle anlattı:

"Ailem, Meriç ve Vera mahkeme önündeydi. Meriç hamileliğini duruşma salonlarında geçirdi, kızımız Vera ise çocuklar salona alınmadığı için annesiyle mahkeme önünde bekliyordu. En son saat 17.00 civarında karar için ara verildiğinde mesai saati bittiğinden adliyenin kapıları da kapanmıştı, o arada telefon ile görüşebildik O esnada dahi Meriç'e "çıkınca yemek yerken konuşuruz uzunca" demiştim. Fakat kararı dinlemek üzere salona girince içeride çok fazla sivil polis olmasından bir terslik olduğunu ve tutuklama kararı gelebileceğini düşünmeye başladım. Kararı duyar duymaz ilk hissettiğim büyük bir öfke oldu; bu kadar hukuksuzluğa karşı hiçbir delil olmadan sadece siyasi saiklerle tutuklanmamıza karşı duyduğum öfke. Sonra ilk aklıma gelen benden duyması için Meriç'i aramak oldu ve oturma sırası üzerine çıkarak onu aradım. Basında çokça yer alan karar anı fotoğrafında telefonda Meriç'e sesimi duyurmaya çalışıyordum. O da "saçmalama Tayfun!" diyordu durmaksızın, "Vera'ya ne diyeceğim?!"

RELATED VİDEO

GÜNÜN YAZARLARI

'KIZIMIN TOKASIYLA CEZAEVİNE GİRDİM, ELİMDEN ALDILAR'

"Vedalaşmak için adliyeye girmelerini istedim. Salondan çıkarken ise aklımda mücadelenin artık başka bir boyut kazandığı ama eninde sonunda gerçeğin kazanacağı düşüncesi vardı. Bu nedenle mahkeme salonunu terk ederken polisler arasında "Biz kazanacağız!" diye bağırarak dışarı çıktım. Sonra bizi Silivri Cezaevi'ne götürmek üzere beklettikleri adliye karakolunda Meriç ve Vera ile vedalaştık, üzerimdeki her şeyi Meriç'e verdim, o da elinde bir şey olmadığı için Vera'nın saçından tokasını çıkarıp bana verdi. Bir kısmı da medyaya da yansıyan vedalaşmamız böyle oldu."

'SİLİVRİ GERÇEKTEN SOĞUK, ÜÇ GECE CEKETİMLE UYUDUM'

Tutuklama kararının ardından gerekli işlemler sonrası Silivri Cezaevi'ne götürülmelerinin gece yarısını bulduğunu söyleyen Kahraman, koğuş kapısından girdiğinde ilk gördüğünün bir plastik masa, üzerinde üst üste dizili üç şilte ve üç plastik sandalye olduğunu anlattı. Kahraman, koğuştaki ilk anlarını şöyle tarif etti:

"Bu ilk görüntü kapatılmanın ne demek olduğunu kapıdan girer girmez yüzüme çarptı. Koğuşa girene kadar saat epey ilerlemişti… Şilteleri demir karyolaların üzerine koyup hemen yattık. İlk üç günü mahkemede üzerimde olan takım elbise ve gömlekle geçirdim. Üzerimdeki takım elbise ile yatıp, ceketi bile çıkarmadım çünkü Silivri gerçekten soğuk. Bu sürede Meriç ve Vera'yı, İzmir'deki ailemi, onların ne hissettiklerini ve ne yaptıklarını düşündüm. Böyle bir durumda insan önce kendini ve içinde bulunduğu durumdansa dışarıda bıraktığı sevdiklerini ve onların ne hissettiğini düşünüyor. Onların çok üzgün olduklarını biliyor, sevdiklerimden ayrı kalmanın çok zor olacağını hissediyordum. Zaten, burada geçirdiğim zaman boyunca en ağırlıkla hissettiğim duygu hasret oldu."

'HER ŞEY EKSİK KALIYOR, HİÇBİR ŞEY TAM DEĞİL'

Kahraman, cezaevinde çoğunlukla okuduğunu, yazdığını ve bulmaca çözdüğünü belirterek, "Televizyonda ilgimizi çeken filmler varsa mutlaka izliyoruz. İdare Süper Lig maçlarını televizyondan yayınlıyor. Her türlü spor karşılaşmasını kaçırmadan izliyoruz. Dünya Kupası'nı, Kadınlar Dünya Kupası'nı baştan sona izledik. Bugünlerde Avrupa Kadınlar Voleybol Kupası maçlarını izliyoruz. Hayatımda hiç bu kadar spor müsabakası izlememiştim. Burada sporun her türlüsüne doydum diyebilirim" dedi.

Her gün en az bir saat spor yaptıklarını anlatan Kahraman, "Gün içinde gelen avukat arkadaşlar ve milletvekilleri ile görüşmeler yapıyoruz. Dışarıda neler olup bittiğini daha çok onlardan öğreniyoruz. Dış dünyayı kısıtlı iletişim olanakları ile takip etmeye çalışıyoruz. Aslında burada her şeyin eksikliğini hissediyorsunuz. Her şey eksik kalıyor ve hiçbir şey tam değil" diye konuştu.

'EN GÜZEL ZAMAN 10 DAKİKALIK TELEFON VE BİR SAATLİK AİLE GÖRÜŞMELERİ'

Geçirdiği en güzel zamanın haftada 10 dakika olarak gerçekleştirmelerine izin verilen telefon görüşmeleri ve bir saatlik aile görüşleri olduğunu söyleyen Kahraman, "Tüm hasretimi haftada bir kez, çoğunlukla cam arkasından gidermeye çalışmak gerçekten çok zor. Burada hissettiğim en ağır duygu hasret, özellikle aileme olan hasretim" dedi.

'CEZAEVLERİNİN ORTAK YANI: KETTLE'

Cezaevindeki birçok ismin açıklamalarında yer verdiği kettle ayrıntısına Kahraman da yer veriyor. Edirne Cezaevi'nde tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın bir dönem kampanyaya dönüşen kettle'ının ardından Gezi tutuklusu Çiğdem Mater de kettle ile neler yaptıklarını yazmıştı. Kahraman da idarenin verdiği yemekleri kettle üzerinde ısıttıklarını; kaşarlı tost yapmayı denediklerini ama saatler aldığını anlattı.

'MACGYVER BİZİ GÖRSE KISKANIRDI'

Kahraman, şöyle devam etti:

"Cezaevinde yaşamı pratikleştiren birçok yöntem keşfettik. Burada her şeyin birden fazla amaç için kullanılabileceğini keşfediyorsunuz, dışarıda yüzüne bakmayacağınız çöpler burada işlevsel hale gelebiliyor. Yasak kullanıma girmediğinden emin olmak üzere işlevsel şeyler üretmek ise temizlik ile beraber benim sorumluluğum. Bu konuda size şu kadarını söyleyebilirim; MacGyver bizi görse kıskanırdı.

'BU YOLDA MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ'

Cezaevini deneyimlemeyi elbette kimse istemez. Ama burada da rutine ve koşullara ayak uydurmayı başarıyorsunuz. Kendi adıma burada yakaladığım en büyük fırsat, dışarıda okuyamayacağım kadar okumak oldu. Buna rağmen özgürlüğünden olmanın ve kapatılmanın hiçbir olumlu tarafı olmadığını söylemem gerek. Özgür insanların özgür seçimleri ile bilgiyle donanıp kendilerini geliştirerek daha iyi bir gelecek kurabilecekleri, hak, hukuk ve adaletin hâkim olacağı bir ülkeyi umut etmekten, bu yolda mücadeleden vazgeçmeyeceğiz."