Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlığı görevini yürütürken tutuklanan ve hakkındaki ‘terör örgütüne üye olmak’ ve ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlarından mahkûmiyet kararı bozulmasının ardından yargılaması süren, aynı zamanda ‘Kobane olayları’ dosyasına da dahil edilen tutuklu siyasetçi Gülten Kışanak, Kandıra F Tipi Cezaevi’nden gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ekmek ve Gül’den Elif Ekin Saltık’ın sorularını yanıtlayan Kışanak, son dönemde siyasi partiler arasındaki görüşmeler ve ittifak arayışına ilişkin, “Ancak ortaklaşmanın tek yolu, siyasi partiler arasında kurulan seçim ittifakı değildir. Toplumsal zeminde kurulacak ittifaklar, siyasete yön verir” değerlendirmesinde bulundu. Kışanak yargılama ve cezaevinde pandemi döneminde yaşananlara ilişkin de konuştu.
Malatya’da görülen duruşmada savunmalarının dahi alınmadığını hatırlatan Saltık’a cevap veren Kışanak, şöyle konuştu:
“Yargılama ortada bir suç varsa, bir mağdur varsa, hakikati ortaya çıkartıp mağduriyeti telafi etmeye, adaleti tesis etmeye yönelik bir süreçtir. Hukuk terminolojisi açısından bakıldığında ortada bir yargılama değil; siyasi öç alma, siyasi rakiplerini etkisiz hale getirme, muhalif olmanın bedelini ödetme, demokratik siyaseti tasfiye etme çabası var. Yargı da bunun aracı haline getirilmiş. Bizler siyasi rehineler, yargıçlar, iktidarın talimatıyla çalışan memurlar, mahkeme süreçleri sanal-kapalı devre işleyen formaliteleri yerine getirme işlemi gören bürokrasi... Mevcut durumu tanımlamak için “yargı siyasallaştı” tanımı bile yetersiz kalıyor. Partizan-militan ve temel işlevinden uzaklaşmış bir yargı var. Yargı öylesine temellerinden sarsıldı ki önümüzdeki yıllarda, durum daha da vahim olabilir. İktidar tarafından partinin il ve ilçe örgütlerinden alınarak yargıya geçiş yapan kişiler, bizim davalarımızı adeta ‘hukuksuzluk stajı’ yapıyor.
"Sizlerin de bildiği gibi benim ve Sebahat Başkan’ın hakkında açılan davada mahkeme, yerel seçim öncesinde, apar topar karar verdi. Duruşmalara katılma talebimiz reddedildiği, biz de SEGBİS’i kabul etmediğimiz için savunma bile yapamamıştık. Ben sadece bir kez duruşmaya gidebilmiştim, Sebahat Başkan ise hiçbir duruşmaya katılmamıştı. Buna rağmen, iktidarı seçim meydanlarında argüman üretmek için mahkeme davayı karara bağladı. Seçimden geçtikten sonra İstinaf davayı bozdu. Onlarca yeni dosya bu dava ile birleştirildi. Ancak bu kez de pandemi nedeniyle duruşmalara götürülmüyoruz. Biz Kocaeli’den, avukatlar Diyarbakır’dan ve farklı illerden Malatya’daki duruşma salonuna SEGBİS üzerinden bağlanarak duruşmalar yapılmaya çalışılıyor. Küçük bir bilgisayar ekranın 5’e 6’ya bölündüğünü düşünün; kimse kimseyi görmüyor, ses yeterince anlaşılmıyor (doğal olarak SEGBİS çözümleri yanlış yapılıyor), bağlantı iki de bir kesiliyor ve daha birçok problem. Ama anlaşılan yine ufukta bir seçim görülüyor ve yukarıdan “Bir an önce bitirin” talimatı gelmiş olmalı ki savunmalarımızı yapmadan savcı esas hakkındaki mütalaasını okudu. Mahkeme adeta ‘Sizin ne diyeceğin izin önemi yok, benim kararım belli’ tutma içerisinde.
"Başından beri söylüyoruz bu davalar hiç açılmamalıydı. Ortada bir suç yok. Basın açıklaması yapmak, mitingde konuşmak, iktidarı eleştirmek, yapılan yanlışları protesto etmek bir suç değil, anayasal bir haktır. Bir milletvekili, belediye başkanı partisinin programını anlatmadan, bu kapsamda eylem etkinlik yapmadan nasıl siyaset yapacak? Bu davalarla bizlerin, kadınların, Kürtlerin, barış ve demokrasiden yana olanların siyaset yapma hakkı ortadan kaldırılmak isteniyor. Muhalefete bedel ödetmek isteniyor. Türkiye’de demokrasi mücadelesinin en öncelikli konusu herkes için siyaset yapma, sözünü söyleme, eylem ve etkinlikte bulunma hakkının geri alınmasıdır. Biz de dava sürecinde bunu yapmaya, demokratik siyasetin bir hak olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Belki mahkeme heyeti için bunun bir önemi yoktur ama tüm Türkiye toplumu için demokratik siyaset kanallarının açık olması, ekmek su kadar elzemdir. Biz de halka ve demokratik siyasete karşı taşıdığımız sorumluluğun gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz."
‘YEREL YÖNETİMLERİN AKTİF BİR ÇALIŞMA İÇERİSİNDE OLDUĞU DÖNEMLERDE KADINA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR CİDDİ DERECEDE AZALIYORDU’
Kürt illerinde son dönemde kadınlara yönelik işlenen suçların arttığına yönelik soruyu yanıtlayan Kışanak, kayyım ve seçilmiş belediye yönetimin farkını anlatarak, şunları belirtti: “Belediyelere kayyım atanması sadece; bir kentin/toplumun siyasal iradesine el konulması meselesi değildir. Kayyım, toplumun sorunlarına, beklentilerine sırtını dönen; başta kadınlar olmak üzere toplumun tüm sosyal/kültürel/ekonomik ihtiyaçlarını bir kenara bırakan; yerel kaynakları merkezi iktidarın çıkarı doğrultusunda kullanan, demokrasi karşıtı bir yöntemdir. 5 yıldan beri devam eden kayyım uygulaması toplumsal sorunların giderek büyümesine neden oldu/oluyor. Biz daha önce de çok tecrübe etmiştik, kadın örgütlerinin güçlü olduğu, yerel yönetimlerin kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet önleme konusunda aktif bir çalışma içerisinde olduğu dönemlerde kadına karşı işlenen suçlar ciddi derece