Çok uzun zamandır doğup büyüdüğüm Hakkari’ye hep olağanüstü zamanlarda gidebildiğimi hatırlıyorum. Salı günü apar topar Hakkari’ye gitmek üzere yola çıktığımda bir önceki gün, yani 3 Haziran Pazartesi sabahı Hakkari Belediye Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış Van’da gözaltına alınmış, jet hızıyla yerine kayyum atanmıştı.
Bu haberi aldıktan sonra ağır ama yaklaşan toplumsal öfkenin farkında olarak Van’dan Hakkari’ye yola çıkıyorum. Bunun farkında olan onlarca gazeteci arkadaşım ise benden çok önce Hakkari’deydi. Yaşanan gelişmeleri yol boyunca takip ederken, beş kez durdurulup dört kez kimlik kontrolünden geçtikten sonra, Depin polis noktasına varıyorum. Depin polis kontrol noktası onlarca, yüzlerce askeri araç ve polisle çevrili. Yine çarşı merkeze kadar her sokağın başında bekleyen son teknoloji askeri araç ve TOMA’lar.
Kuzeyinde Van, doğusunda İran, güneyinde Irak ve Şırnak’ın bulunduğu bu dağlar ülkesi Hakkari’nin kent girişinde tanıdık bir his karşılıyor beni. Hakkari; benim çocukluğum. Her sokağını, her köşe başını bildiğim memleketim… Hakkari’de esen rüzgarı, gittiğim diğer tüm kentlerden ayırt edebilirim. Öğleye doğru vardığım Hakkari’de başımı kaldırıp Sümbül Dağı’na bakıyorum ve tüm güzelliğiyle Sümbül Dağı dimdik ayakta karşımda.
Protestolar bir önceki gün başlamıştı Hakkâri’de. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, DEM Partili milletvekilleri ve Van, Diyarbakır, Mardin büyükşehir belediye eşbaşkanları, Bulvar Caddesi’nde bulunan valilik kavşağının karşısında oturma eylemini sürdürüyordu. DEM Partililer ile sokaktaki halk arasında etten bir duvar ören polislerin arasında tanıdığım birkaç milletvekiline selam verip DEM Parti İl binasına geçiyorum. Milletvekillerinin oturma eylemi yaptığı yerde, 31 Mart Yerel seçimlerinde AKP Belediye Başkan adayı olan İsmet Ölmez’in seçim çalışmaları için inşa edilen bina da bulunuyor. Polis “hassasiyetle” binayı da koruyor.
DEM Partiye giden tüm sokaklar polis ablukasında. İçeri girer girmez şöyle bir tanıdık yüz arıyorum, neyseki beni meslektaşım Medine Mehmedoğlu karşılıyor. Ayaküstü sohbetin ardından orada bulduğum ve gülen gözleriyle içten karşılayan kadınlarla hem sohpet hemde röportaj yapıyorum. Aynı dili konuşuyor olmanın güzelliği hemen kendini gösteriyor ve en sahici hisleriyle konuşuyor kadınlar. Kadınlardan sonra erkekler. Röportajları ayrıca yazıya ekleyeceğim ama uzun zamandır şahit olmadığımız sokağın öfkesini, dayanışmasını ve gerçekliğini anlatmak gerekiyor.
Hakan Öztür: Hakkari ile İzmir eşit mi?
Gece boyunca oturma eylemi yapan DEM Parti milletvekilleri, direnişin ikinci gününde kentte gelen, sosyalist dostlarını karşılıyor. Dayanışma için ilk gelenler arasında Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Feray Yılmaz Mertoğlu, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Temsilcisi Orhan Kok, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran var. Onlarca gazeteci, sivil toplum örgütü, esnaf, kadın çocuğun yer aldığı bu yürüyüş çarşı merkezde başlıyor. Yürüyüşte ise “Direne direne kazanacağız”, Bijî berxwedana Hekkari” sloganları atılıyor. Polisin anonslarına aldırış etmeyen Tülay Hatimoğulları Hakkari halkına seslenerek, “Faşizimdir, darbedir bunun adı” diyor.
EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, “Bugün Hakkari’de ihlal ediliyor ve iki dönem önce zaten büsbütün ihlal edilmişti. Bu dünyanın neresinde var? Latin Amerika’da mı var, Afrika’da, Asya’da ya da Avrupa’da mı var? Bu nereden örnek alınan bir uygulamadır? Türkiye’de şu an Hakkari ve İzmir eşit mi? Değil. Ama İzmir ve Hakkari’nin eşit olması gerekiyor, Hakkarili olan insanlar bu ülkenin yurttaşları değil mi?” konuşması ise büyük alkış görüyor.
Toplanan kitlenin geçişine izin vermeyen polisler karşı hem bekleyiş hemde direniş bir süre devam etti. O sırada dükkanlarını kapatmayıp sokaktaki herkesi iş yerine alan su veren, telefonları şarj eden Hakkari esnafının dayanışması görülmeye değerdi. Bu bekleyişte sloganlar hiç kesilmedi. Kimi yurttaşlar tütün sarıp sigara bile yaktı. Kimisi ise gazetecilere röportaj verdi. Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan’ın aynı yerde bir televizyon kanalına röportaj verdiği sırada bir yurttaşın kalabalığı aşıp Zeydan’a “Başkanım susamışsındır hele bir su iç öyle devam et” demesi ise hepimizi güldürdü.
O sıralarda polis gaz bombası, plastik mermi ve tazyikli suyla müdahale etti. Kitlesel yürüyüşün içerisinde yer alan gençlerden ise karşılık olarak taş geldi. İsmini alamadığım ama fotoğrafını çektiğim bir gazeteci arkadaşımız yoğun gaza maruz kaldığı için rahatsızlık geçirirken Gazeteci Nevroz Seyitoğlu da polis şiddeti sonucu baygınlık geçirdi, hastaneye kaldırıldı. Olaylar esnasında en çok kadınlar öne çıktı, polisi durdurmaya çalıştı, şiddeti engelledi. Mesela bastonuyla polislerin karşısında dimdik duran ve sosyal medyada görüntüsüyle çok konuşulan Sürme Demir, “Bizim irademizdir bizim, kayyum istemiyoruz” diye haykırdı. Polis müdahalesiyle ara sokaklara dağılan kitle için bir ara asker bile sokağa indi. Ama sokaktaki gerginlikte, direnişte hiç kesilmedi.
Eşbaşkan Tekçe: Alnımızın akıyla binbir zorlukla kazandık
Hakkari Belediyesi Eşbaşkanı Viyan Tekçe ise 40 günlük bebeğini bırakıp sokaktaydı. Röportaj yaptığım sırada, “Aylarca karnım burnumda seçim çalışması yürüttüm. Alnımızın akıyla, binbir zorlukla kazandık belediyeyi. Bunun hak etmeyenlere bırakmayı asla kabul etmiyorum” sözleriyle tepki gösteriyor. Hakkari’de neler olup bittiğini anlamak için Eşbaşkan Tekçe’ye kulak verelim: “Üç dönemdir sandığa gidip en demokratik hakkını kullanan Hakkari halkında bir bezginlik yarattı. Bu halk artık kayyum gaspçı zihniyetinden bezmiş durumda. Belediye Eşbaşkanımız Mehmet Sıddık Akış apar topar hukuksuzca göz atına alındı. Hakkında gerçekleşmiş hiçbir yargı kararı olmamasına rağmen gözaltına alındı. Uydurma delillerle bu iş yapıldı. Biz artık bu kayyumca zihniyeti kabul etmiyoruz. Halktan yana bir profil çizen kentin Valisini halkın iradesine saygı duymaya çağırıyoruz. Halk 31 Mart seçimlerinde kayyumdan yana olmadığını gösterdi zaten bu iktidara. Seçim süreci boyunca Hakkari’de çok kirli oyunlar oynandı. AKP adayı rüşvet verdiği, kimi yerlerde halkı tehdit ettiği bilgileri geliyordu. Yine bağışlar ve yardımlar adı altında harcanan tüm paraların belediye bütçesinden yapıldığını tüm kamuoyuna açıkladık.”
Tekçe: “İktidara sesleniyoruz; 10 yıldır süren davayı karara bağlamak yeni mi aklınıza geldi? Kayyum atamasının planlandığını düşünüyoruz. Bir günde belediye eşbaşkanımızın gözaltına alınması, kayyum atanması, hemen belediye guruplarından çıkarılmamız, belediyenin müdürlüklerine yeniden atama yapılması, tweetlerimizin silinmiş olması hepsi planlanmış şeylerdi. Belediye binası ablukaya alınarak belediye binasına yaklaşmamıza bile izin verilmiyor. Belediye meclisinin feshine dair bir tebliğde bile bulunmadılar. Belediye meclis üyelerinin uzaklaştırılmasına dair bir karar vermeden bütün bunları yaptılar. Bu haksızlığı hukuksuzluğu kabul etmiyoruz.”
‘Bizim ahımız sizin peşinizi bırakmaz’
Songül Şahin, “Bu büyük bir yanlış, kesinlikle kabul etmiyoruz. Eğer seçim böyle yapılacaksa Kürtleri hiç sandığa çağırmasınlar. Her seferinde belediyeyi kazanıyoruz ama onlar bizi dışlama yoluna gidiyor. Kayyumun olduğu dönemde daha çok ezildik.”
Zarife Demir, kayyuma tepki göstererek şunları söyledi: “Recep Tayyip Erdoğan eğer Hakkari’yi çok istiyorsa bileğinin gücüyle alsın kayyum atayarak değil. Ama kendisi bileğiyle belediyeyi kazanamayacağını biliyor o yüzden kayyum atıyor. Başkanımıza ‘suçlu’ diyorlar madem suçluydu niye seçime soktunuz? Bu açıkça yapılan bir haksızlıktır. Biz Erdoğan oy vermedik kendimize oy verdik.”
Olaylar esnasında bastonuyla “Kayyum istemiyoruz” diyen Sürme Demir ise, “Kayyum asla bu halk için iyi olmadı olamaz. Başkanımızı irademizle seçtik. İstemiyoruz, kayyum istemiyoruz, istemiyoruz” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Hacı Memet, Eşbaşkan Akış’ın halkın oylarıyla seçildiğine vurgu yaparak şunları söyledi: “Bu yapılanlar bize haksızlıktır zulümdür. Başkanımızın büyük bir parayla yakalandığı, kaçmak üzere olduğu haberleri de kabul etmiyoruz. Böyle gazetecilik olmaz, resmen iftira atılıyor. Bunun tek nedeni; Kürtlerin iradesini kabul etmemek, onları tanımamaktır. “
Mahmut Aşkan, kimi tv kanallarının yaptığı haberlere tepki göstererek, “Onları kınıyorum, böyle yalan haberler yapılmaz. Başkanımıza ve Hakkari halkına bu haksızlığı yapanlara sesleniyorum; bizim ahımız sizin peşinizi bırakmaz. Tüm halka çağrımızdır, birlikte hareket edip bunlara dur diyelim. Kimsenin halkın huzurunu bozmaya hakkı yok” dedi.
İsmet Çınar, “AKP var gücüyle, Hakkari’de bir sürü ağayla, zenginle hareket etmesine rağmen bu seçimi kazanamadılar. Kazanamadılar kaybettiler. Hiçbir zaman kendi hakkıyla Hakkari belediyesini kazanamayan AKP böyle bir yola başvuruyor. Eğer kendileri kazansaydı, biz saygı duyacaktık buyurun gelin hizmetinizi yapın diyecektik. DEM Parti tüm imkansızlıklara haksızlıklara rağmen bu seçimi kazandı o zaman demokrasiye inanıyorsanız saygı duyacaksınız. Kayyumu kabul etmemiz mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Eşbaşkan Akış: Barış, kardeşlik, özgürlük dedim
5 Haziran sabahı gözaltındaki Eşbaşkan Mehmet Sıddık Akış’ın duruşmasını takip etmek için geldiğimiz Adliye binası önü ise polisler tarafından demir bariyerlerle kapalı. Duruşmaya ne siyasetçi, ne Akış’ın ailesi nede gazeteci alındı. Sadece dört avukat girebildi o duruşmaya. Mehmet Sıddık Akış, duruşmada “Ben barış dedim, kardeşlik dedim, adalet dedim, eşitlik dedim, özgürlük dedim. Tüm yaşamımı bunların etrafında ördüm, bundan sonra da öyle yapacağım. Tutuklanmaktan, cezaevine girmekten korkmuyorum. Başım dik bir şekilde karşınızdayım. Sizden ne beraat ne tahliye talep etmiyorum” sözleriyle savunma yaptı. 10 yıldır devam eden duruşma 61’inci celsede karara bağlanarak Mehmet Sıddık Akış’a 19 yıl altı ay hapis cezası verildi.
Haber: Nimet Ölmez