Dünyadaki toplam elektrik üretimine %23 oranında katkıda bulunan Hidro Elektrik Santralleri (HES) yapıldığı bölgelerde ağaçların kesilmesi, yüzey suyunun doğal akışının kesilmesi, nehir ve derelerin akış yollarının değiştirilmesi nedeniyle yüzey sularının kurumasına, etrafındaki canlı türlerinden kimisinin ölmesine kimisinin de zarar görmesine sebep oluyor.
Santrallerin kurulması için önce santralin kurulacağı alanda bulunan bitki örtüsü tamamen ortada kaldırılıyor ve HES önüne barajlar yapılarak potansiyel enerjiye dönüştürülecek su bu noktada toplanıyor.
Türkiye’nin en büyük buzullarına ev sahipliği yapan Hakkari’de ise Cilo Dağı’nda bulunan HES’lerin yanı sıra yenilerinin yapılması planlanıyor. Son yirmi bin yıldır erimekte olan buzullarda HES’lerin ve kuraklığında etkisiyle buzullardaki erimelerde ciddi artışlar gözlendi.
Faaliyeti sırasında çevre dostu olarak ifade edilen HES’lerin inşa edilme sürecinde çevreye büyük zararlar verdiğini değinen Hakkâri Ziraat Odası Başkanı Naif Önal, “HES’lerin inşa edildiği bölgelerde coğrafik yapıyı bozduğu için erozyon ve sel tehlikesi oluşmaktadır. HES’ler yapıldığında tarımda sulama için kullanılarak verimi arttıracağı belirtilirken şu an tarım arazileri HES’ler yüzünden tahrip olmaktadır” dedi.
Hakkari’nin doğal güzelliklerini ve buzullarını yaptıkları etkinliklerle tanıtmaya çalışan Cilo Dağcılık Kulübü Başkanı Hacı Tansu, şirketlerin HES inşa etmek için Hakkari’yi tercih etmenlerindeki en büyük etkenin akarsuların su akış hızı ve yüksek debinin olduğunu ifade etti.
Hakkari’nin Türkiye’deki tahıl üretimine de katkı sağladığını ve bu arazilerin sulamasında HES’lerin kullanılacağı ile ilgili vaatlerin yerine getirilmediğini söyleyen Tansu, “HES’lerin önlerindeki havuzlarda toplanan sular direk türbinlere veriliyor. Ve HES’lerin inşa edildikleri bölgelerde ağaçların tamamı kesiliyor. Vadilerde suyu havuzlarda biriktirmelerinden kaynaklı tarım arazileri susuzlukla karşı karşıya kalıyor” dedi.
Maden yatakları yönüyle de zengin bir yapıya sahip olan Hakkari’nin maden tarama çalışmaları nedeniyle dağlarının delik deşik edildiğini belirten Tansu, “Hakkâri tam bir maden cehennemine dönüştü. Birçok önemli bölge de iş makineleri çalışıyor ve devasa tüneller inşa ediliyor. Hem bu bölgeler hem tünel hafriyatlarının döküldüğü bölgeler hem de içinde maden olan toprakların etrafa sıçramasıyla doğa zarar görüyor. Hakkari’de çıkarılan madenlerin tonu iki yüz-üç yüz dolara İran’a satılırken, İran’dan işlenmiş olan madenin tonu dört bin-beş bin dolara geri alınıyor. Hayatımız ve geleceğimiz bu şekilde yok ediliyor” dedi
Tansu, Hakkari’nin yalnızca maden ve HES ile anılmasından rahatsız olduğunu belirterek şunları ifade etti:” Hakkari’yi turizme kazandırma konusunda herhangi bir çalışma yapılmıyor. Oysaki doğa sporları, su sporları, dağcılık faaliyetleri, yaylacılık, gastronomi, inanç gibi daha birçok konuda turizm faaliyetleri yürütülebilir.”
Hakkari’nin Müslümanlar, Hristiyanlar ve Museviler için önemli bir dini merkez olduğunu ifade eden Tansu,” Burada farklı inanışlara ait çok sayıda ibadethane bulunuyor. Nasturi’lerin yaşadığı köyler ve Şemdinli’de İslam alimi Seyyid Tahayi Nehri’nin yaşadığı köy var. Düzensiz bir şekilde de olsa bu köyler her yıl çok sayıda ziyaretçi ağırlıyor. 70’lerde bu köyü ziyaret eden Necip Fazıl Kısakürek yaşadığı iç huzuru ifade ederken şunları söylüyor:” İçtim Şemdinli’nin nur çeşmesinden, kurtuldum akreplerin ruhumu deşmesinden.” dedi.
Haber; Zelal Sari