SİYASET

HDP: Kimse 'bunlar gitmez' palavralarına itibar etmesin, 2021 inşa yılı olacak

İktidarın 'Ali Cengiz oyunları' peşinde olduğunu söyleyen HDP Sözcüsü Günay, AKP-MHP blokunun ülkenin geleceğini dizayn etmesine izin vermeyeceklerini belirtti.

Abone Ol

HDP Sözcüsü Ebru Günay, haftalık olağan basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Cezaevlerindeki açlık grevi eylemleri, siyasi partiler yasası ve seçim kanununda yapılmak istenen değişiklikler ve AKP-MHP iktidarının saldırılarına kadar birçok konuda görüş bildiren Günay, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Irak ziyaretine özel dikkat çektti. "Kimse bunlar gitmez palavralarına" inanmasın diyen Günay, 2021'in mücadele ve inşa yılı olacağının altını çizdi.
“Bildiğiniz üzere siyasi tutsakların 27 Kasım’da 120 cezaevinde başlattığı açlık grevi direnişi, bugün 57’inci gününde. Bu eylemlerin temel talebi Sn. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve cezaevlerindeki hak ihlallerinin bir an önce son bulmasıdır” diyen HDP Sözcüsü Günay, açlık grevlerine ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:

‘TECRİT İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR’

“Tecrit sistemi, işkence yasağına aykırı olarak sistematik bir şekilde başta İmralı cezaevi olmak üzere Türkiye’deki cezaevlerinde yaygın olarak uygulanan insanlık suçudur. Bu sistemle tutsakların avukat ve aile bireyleriyle her türlü iletişim aracılığıyla haberleşme hakkı başta olmak üzere, sosyal ilişkilenme hakkı, düşünce ve ifade hakkı gibi tüm yasal hakları ortadan kaldırılmakta, evrensel hukuk kuralları askıya alınmaktadır.”

‘İKTİDAR TECRİTİ BÜTÜN ÜLKEYE YAYDI’

“CPT başta olmak üzere birçok uluslararası kurum, iktidarın işkence yasağına aykırı olarak tecrit uygulamasına başvurduğunu defalarca belgeledi ve insanlığa karşı bu suçtan geri adım atması için iktidara çağrılarda bulundu. Ancak iktidar tam aksine bu politikalarından vazgeçmediği gibi, tecrit sistemini ülkenin geneline yayarak sistematik hale getirdi. İmralı Cezaevi’ndeki tecrit uygulamalarına karşı daha önce de açlık grevleri yapılmış, bu grevlerin etkisiyle aile ve avukat görüşmeleri yapılmış ancak 7 Ağustos 2019 tarihinden beri görüş yasakları yeniden devreye girmiştir. Bu durum BM Mandela Kuralları'na, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na da aykırıdır.”

ÇIPLAK ARAMA İŞKENCESİ

Cezaevlerinde bulunan tutsaklara karşı “tecrit içinde tecrit” sistemi uygulanarak, keyfi uygulamalarla tutsakların hakları gasp edilmekte. Özellikle pandemi koşullarında hijyen ve sağlık imkanlarından mahrum bırakılan siyasi tutsaklar adeta ölüme terk edilmiştir. Son dönemlerde onur kırıcı ve gayri ahlaki çıplak arama işkencesi de gözaltı merkezlerinden başlayarak cezaevlerin genelinde yaygınlaştırılmıştır.”

CEZAEVLERİNDEKİ AÇLIK GREVİ EYLEMLERİ

“Bunlar ve benzeri tüm hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine son verilmesi, kişi onuruna yakışır muamele yapılması, mahpuslara yönelik işkence, kötü muamele ve diğer hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, hasta mahpusların tedavilerinin aksatılmadan yapılması, hastane sevkleri sonrası karantina koşullarının işkenceye dönüştürülmesinin önlenmesi de bu eylemlerin talepleri arasındadır. Bu taleplerin tamamı meşru, hukuki ve demokratik taleplerdir.”

‘PİŞMANLIK, İTİRAFÇILIK GİBİ KİRLİ POLİTİKALAR DAYATILIYOR, İNFAZ SÜRELERİ UZATILIYOR’

“Ancak iktidar talepleri karşılamak şöyle dursun, ihlalleri arttıracak yeni uygulamalar devreye sokmuştur. Bu duruma bağlı olarak en önemli hak ihlallerinden birisi de, “İyi Hal Kurulu” uygulamasıyla infazı biten tutukluların keyfi biçimde cezaevinde tutulmaya devam edilmeleridir. İyi Hal Kurullarında, savcı ve hapishane görevlileri, mahpusların şartlı tahliye tarihi öncesinde bir rapor hazırlıyor ve değerlendirme yapıyor. Siyasi mahpuslara, “pişmanlık”, “itirafçılık” gibi kirli politikalar dayatılıyor. Sırf siyasi görüşünden kaynaklı, çıplak arama uygulaması gibi cezaevinin insanlık dışı uygulamalarına direnenler ve açlık grevlerine katılanlar hakkında olumsuz raporlar veriliyor, tahliyelerinin önüne geçiliyor. Kurulda baro görevlisi veya hükümlünün avukatı bulunamıyor.

Yani tek taraflı yargısız infaz süreci İyi Hal Kurulları eliyle hayata geçiriliyor. Bu raporlar iki kez uygulanabiliyor ve her seferinde 6 ay olmak üzere şartlı tahliye tarihi 1 yıla kadar ertelenebiliyor. Aslında mahpuslar yeni bir ceza ile karşı karşıya bırakılıyor.

İnfaz süreleri bitmiş çok sayıda tutsak keyfi biçimde cezaevinde tutulmaya devam edilerek aslında büyük bir insan hakkı ihlalinin yanında, kişiyi hürriyetinden mahrum bırakma suçu da işleniyor. Cezaevlerindeki hak ihlallerine bir yenisini ekleyen bu uygulama mahpuslara “cezaevi içinde cezaevi” yaşatan hukuk dışı, insanlık dışı bir uygulamadır.”

ADALET BAKANINA ÇAĞRI: GÖREVİNİZİ YAPIN

“Tüm bu nedenlerle 57’nci gününe giren açlık grevlerindeki taleplere yönelik olarak, başta Adalet Bakanlığı olmak üzere yetkililer görevlerini yapmaya, ayrımcılığa ve keyfi uygulamalara bir an önce son vererek, tüm hak ihlallerinin sonlandırılması ve tecridin kaldırılması için bir adım atmaya davet ediyoruz.”

Her şeyden önce bu süreçte açlık grevi yapan mahpusların kaldıkları hapishanelerde düzenli sağlık kontrollerinin yapılması, protokollere uygun beslenme ihtiyaçlarının karşılanması, tıbbi bakımlarının da düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Çok geç olmadan, yeni can kayıplarını yaşamamak adına derhal harekete geçilmelidir. HDP olarak insan yaşamının bizim için çok değerli olduğunu buradan tekrar ifade ediyor ve mahpusların yaşamlarını riske atacak her türlü tutuma karşı bütün demokratik kamuoyunu da tutsakların sesine ses katmaya çağırıyoruz. Herkesi duyarlı olmaya davet ediyoruz.”

‘AFRİN’DE BİR HALKIN DİLİ, KÜLTÜRÜ, GELECEĞİ SALDIRI ALTINDA’

“Afrin’in işgal edilmesinin üzerinden 3 yıl geçti. “Tehdit” bahanesiyle TSK ve desteklediği cihatçı gruplar Suriye iç savaşında tek bir kurşun bile sıkılmayan Afrin’e yönelik 20 Ocak 2018 tarihinden itibaren işgal harekâtı başlattı. Afrin’de sadece bir coğrafya işgal edilmedi. Aynı zamanda Ortadoğu’nun en eski halklarından olan Kürtlerin dili, kültürü, geleceği ve toplumsal değer yargıları hedef alındı. Biz daha ilk günden AKP iktidarının hedefinde Kürtlerden başka bir şey olmadığını her platformda söyledik. Ve bugün gelinen nokta gösteriyor ki, AKP iktidarı ve desteklediği gruplar Afrin’de ve genel olarak Kuzey Suriye’de yaptıkları bir beka meselesi değil, sadece Kürt düşmanlığıdır.

En son BM’nin Ocak-Temmuz 2020 tarihleri arasında Suriye’de yerinde yaptığı çalışmalar bize yeniden AKP iktidarı tarafından desteklenen grupların insanlığa karşı suç işlemeye devam ettiğini göstermiştir. Şunun altını çizmek gerekir: BM başta olmak üzere, uluslararası birçok izleme örgütlerinin çağrılarına rağmen işgalden sorumlu olan AKP iktidarı tarafından bu suçların araştırılmasına dair ne bir adım atılmıştır ne de bir açıklama yapılmıştır. İktidarın bugüne kadar bir soruşturma başlatmamasının tek bir gerekçesi olabilir. O da kendi başlatacakları soruşturmada bile asıl sorumluların kendileri olduğu ortaya çıkacağı içindir. Evet, AKP’nin bu suçlara ve uygulamalara dair soruşturma açmaması ‘biz orada suç işliyoruz’un örtülü itirafıdır.”

‘300 BİN AFRİNLİ YERİNDEN EDİLDİ, KÜRT DİLİNE DAİR HER ŞEY TÜRKÇELEŞTİRİLDİ’

“3. yılına girdiğimiz Afrin işgalinde şu ana kadar 300 bin Afrinli yerinden edildi. Kentte Kürt diline dair her şey Türkçeleştirildi. Tüm okullarda Türkçe zorunlu hale getirildi. Kürt tarihinin önemli isimlerinin verildiği meydanlar Türkçeleştirildi. Son 3 yılda çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 7 binden fazla kişi kaçırıldı ve binlercesinin akıbeti hala bilinmiyor. Kaçırılan kadınların zorla evlendirildikleri, cinsel saldırıya maruz kaldıkları, BM, Af Örgütü ve birçok insan hakları izleme örgütü tarafından somut bilgilerle kanıtlandı.”

‘AFRİN’İN DOĞASI TALAN EDİLDİ, ZEYTİNLİKLERİ YAĞMALANDI’

Bu iktidar Afrin’in doğasını da talan ediyor. 20 milyona yakın zeytin ağacı bulunan Afrin’de birçok zeytinlik yağmalandı, kesildi veya yakıldı. Zeytinlerden üretilen yağların iç piyasanın yanı sıra İspanya, Danimarka gibi ülkelere satıldığı da zaten belgelenmişti. Dönemin Ticaret Bakanı da “gelir bize geçsin istiyoruz” diyerek bunları kabul etmişti. Sonuç olarak, BM gibi, Türkiye’nin de dahil olduğu ulus üstü bir kurumun raporları ve AKP iktidarının itirafları, aklı selim her insanın “AKP, Afrin’de ağır suçlar işliyor” dedirtebilecek niteliktedir. Biz HDP olarak şunu çok iyi biliyoruz, Afrin’de cinayet işleyen fail ertesi gün elini kolunu sallaya sallaya İstanbul’da, Hatay’da geziyor. Ve dün Afrin’de suç işleyen bu zihniyet yarın Türkiye’nin herhangi bir yerinde aynı suçu işleyecektir.”

SAVUNMA BAKANI AKAR’IN ZİYARET ETTİĞİ IRAK’A ÇAĞRI: KÜRT DÜŞMANLIĞI DAYATMASINI KABUL ETMEYİN

HDP Sözcüsü Günay, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Irak ziyaretini ise şöyle değerlendirdi:

“Geçtiğimiz gün Milli Savunma Bakanı'nın Irak ziyarette bulundu ve bunlar basına yansıdı. Son yıllarda ne zaman AKP iktidarından birileri Irak’ı ziyaret etse ardından savaş politikaları devreye giriyor ve kan dökülüyor. Biz HDP olarak, gerek Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi gerekse Irak Merkezi Hükümeti’nin Türkiye’yle diplomasisine elbette karşı değiliz. Aksine bu ilişkilerin demokratik temelde geliştirilmesini temenni ediyoruz. Fakat hem Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nden hem de Irak Merkezi Hükümeti'nden beklentimiz, AKP’nin “Kürt düşmanlığı” dayatmasını kabul etmemeleridir. İç kavga senaryosu bile sadece Kürtler arası birliği değil, Ortadoğu’daki bütün halkların geleceğini olumsuz etkileyecektir.”

‘İKTİDAR ALAVERE-DALAVERE İLE SEÇİM MEVZUATINI LEHİNE DEĞİŞTİRMEK İSTİYOR’

“Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu’nda kimi değişiklikler yapılacağına dair zaman zaman basına yansıyan “kulis” bilgileri oluyor. Nedir kamuoyuna yansıyan bilgi? MHP ve AKP, bu iki kanunda bazı değişiklikler yapmak için çalışıyorlar. Bir kere altını çizerek belirtmemiz gerekir ki: Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları, bir ülkede yurttaşların “yönetime katılma biçimini”, “ülke yönetiminde söz sahibi olma düzeyini” belirleyen çok önemli hukuki metinlerdir” diyen Günay, şöyle devam etti:

“Dolayısıyla böylesine önemli iki kanuna dair, MHP ve AKP’nin; “kapalı kapılar ardında” yani seçimlere katılacak diğer partilere danışma tenezzülünde dahi bulunmadan, ilgili sivil toplum örgütleriyle ortaklaşmadan yani halktan, kamuoyundan saklayarak, gizleyerek yapmak istedikleri alavere-dalavere bir işten ibarettir. Elbette, demokrasilerin olmazsa olmazlarından birisi; demokratik, şeffaf ve güvenilir seçimlerdir. Seçimlerin halk iradesini, yurttaş iradesini en doğru biçimde yansıtacak özgür, demokratik, şeffaf ve güvenilir usul ve yöntemlerle gerçekleştirilmesi, ayrıca seçme ve seçilme özgürlüğünün yani halk iradesinin güvence altına alınması bir ülkede demokratik siyasetin hakim kılınması bakımından hayati niteliktedir. Bu bağlamda; Seçim mevzuatının demokratik bir temele oturması şarttır ve zorunluluktur.

Peki bu iki parti, yani MHP ve AKP 12 Eylül cunta anayasası bağrından çıkmış mevcut siyasi partiler ve seçim kanunlarını “demokratik bir temele” oturtmak için mi çalışma yürütüyor? Elbette ki hayır. Nereden biliyoruz? Çünkü kapalı kapılar arkasında, halktan ve diğer siyasi partilerden gizleyerek yapılan işlerden demokrasi çıkmaz. Çıksa çıksa otoriterlik çıkar, faşizm çıkar, hile çıkar, hurda çıkar.

Hatırlayalım; MHP-AKP ikilisi, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri otoriter rejime, anayasal dayanak oluşturmak için ne yaptılar? 15 Temmuz darbe girişimi ardından ilan ettikleri OHAL koşullarında, siyasetçilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, sivil toplum örgütlerinin, yurttaşların tutuklandığı, fikirlerin dahi özgürce dile getirilemediği, tartışılamadığı bir baskı ortamında, sözüm ona halk oyuna sunarak, referandumla anayasada değişiklik yaptılar.

Sözüm ona referandum çünkü bu referandum tarihe “mühürsüz oy pusulalarıyla” geçti. 16 Nisan 2017’de saat 16.10’da yani henüz sandıklar açılmamışken, AKP’nin YSK temsilcisi YSK’ya bir dilekçe vererek “Mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasını” istedi. Henüz sandıklar açılmamışken sandıklarda “mühürsüz oy pusulaları olduğunu” nereden biliyorsun? Ve bu mühürsüz oy pusulalarında yapılan tercihin “evet” olduğunu nereden biliyorsun?

Bu ülke tarihinin en büyük seçim hilelerinden birisine imza atarak ve buna “kanuna aykırı biçimde olur veren” YSK’yı da dahil ederek, referandumu kazandıklarını ilan ettiler. Adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri MHP-AKP ikilisinin ülke demokrasisini askıya aldıkları bu yeni rejim meşruiyet kazanamamıştır. Her türlü baskının mübah sayıldığı bir siyasi iklimde üstüne üstlük hileli bir halk oylamasıyla iktidarlarını tahkim etmişlerdir.

Peki bugüne gelelim; baskı ortamı, faşizan uygulamalar, OHAL koşulları ortadan kalkmış mıdır? Hayır, daha da katmerlenmiştir. Peki böyle bir ortamda bu iktidar bloku ne yapmak istiyor? Siyasi partiler ve seçim kanunlarında kalan asgari demokratik kırıntıları da temizlemek, yok etmek istiyor. Kendilerinin lehine, kendilerinin dışındaki tüm partilerin aleyhine daha ne kadar cambazlık yapılabilir? Bunun peşindeler. Yapacakları değişiklikleri Meclis'e getirip, el-kol çokluğuyla geçireceklerdir. Elbette bizler demokratik muhalefetimizi en üst düzeyde yapacağız.”

‘KİMSE BUNLAR GİTMEZ PALAVRALARINA İTİBAR ETMESİN’

“Şunu eklemek isterim; otoriter partilerin, siyaset anlayışlarının bir vesayet odağına dönüşmesini, Türkiye gibi heterojen bir topluma sahip, 83 milyon ve genç nüfuslu bir ülke daha fazla kaldıramaz. Nitekim bunların faşizan sistemi çatırdamaya başladı. Diğer taraftan; "Bunlar seçimle gitmez!" "Ne yapar eder, seçimi kazanırlar." "Seçimi kaybetseler de gitmezler!" gibi halk arasında yaymaya çalıştıkları, muhalefete oy veren seçmenin inancını zayıflatıp, sandığa gitmesini engellemek için, sistematik olarak yayılan palavralara da hiçbir yurttaşımızın kulak kabartmamasını, itibar etmemesini istiyoruz. Bunun için gerekli teknik bilgi ve donanıma, uzmanlığa ve her şeyden önemlisi mücadele azmine her zamankinden fazla sahibiz.”

‘DEMOKRASİ İÇİN SIFIR BARAJ’ ÖNERİSİ

“Biz HDP olarak bu ülkede mevcut olan her siyasetin Meclis’e yansıması gerektiğine inanıyoruz. Çoğunluğun değil, çoğulculuğun siyasetini yapıyoruz ve bu fikriyatın Meclis’te de temsil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün Türkiye’de olan yüzde onluk seçim barajı dünyanın hiçbir yerinde yok. Bu barajın kesinlikle kaldırılması gerekir. AKP iktidarı yıllardır 12 Eylül’ün mirası olan bu sisteme sahip çıkıyor. İktidara gelince yan çizdiler. Bugün HDP’nin baraj sorunu yok ancak demokrasinin gereği olarak sıfır barajla tüm siyasi partilerin kendini ifade edebileceği, Meclis’te yer alabileceği koşullar yaratılmalı.”

‘İKTİDAR BLOKU ALİ CENGİZ OYUNLARIYLA ÜLKENİN GELECEĞİNİ DİZAYN ETMEYE ÇALIŞIYOR’

“İktidar bloku, cunta mirası seçim barajını kaldıracağına, demokratik, adil ve eşit bir seçim yarışı için artık ucube hale gelmiş seçim kanunlarını değiştireceğine yatıp kalkıp hiç kimselere danışmadan, konuşmadan Ali Cengiz oyunlarıyla ülkenin geleceğini dizayn etmeye çalışıyor. Buna izin vermeyeceğiz.”

‘HAZIRLANIYORUZ’

“Siyasi partiler ve seçim yasası üzerine çalışan parti komisyonlarımız hazırlık içindeler. Bizim için temel kriter, demokratik ölçü ve ilkelerin hem siyasi partiler, hem seçim, hem diğer ilgili kanunlara yedirilmesi gerektiğidir. Sandık üzerinden toplum mühendisliği yaparak halkı seçimden, sandıktan soğutmak isteyen, inancını kırmak isteyen AKP-MHP iktidarına şunu diyoruz: Halkın öfkesini hangi sandık hilesiyle yok edebilirsiniz? Sokağın kabaran öfkesini seçim sandıklarına taşıracağız. Sokağı mutlaka iktidara taşıyacağız.

Sokak sokak gezip halkı dinleyenler olarak 1 Haziran ile 1 Eylül 2020 tarihleri arasında gerçekleştirdiğimiz Demokratik Mücadele Programı kapsamında Edirne ve Hakkari’den Darbeye Karşı Demokrasi İçin Yürüdük. AKP-MHP iktidarının her türlü saldırı ve engellemelerine karşı direnerek, bu yürüyüşü halklarımızın da büyük desteğiyle sonuçlandırdık. Bu üç aylık Mücadele Programının ardından yine 4 aylık Demokratik Eylem Programımızı her alanda mücadele ederek, hayata geçirdik. İktidarının her alandaki saldırısına karşı fabrika önlerinde, alanlarda, sokakta, Meclis’te Kürt'ünden Türk'üne, Alevi'sinden Sunni'sine, kadınların ve tüm ötekilerin, yaşam alanı savunucularından tarım işçilerine kadar hakları gasp edilen her kesimin ve kimliğin hem omuzdaşı hem de sesi olduk.”

2021 MÜCADELE PROGRAMI: MÜCADELE VE İNŞA YILI OLACAK

HDP Sözücü Günay, partisinin yeni yıldaki mücadele programını da şöyle anlattı:

“7 aydır sürdürdüğümüz bu programımızı kesintisiz olarak 2021 yılında da devam ettireceğiz. Aralık ayından bugüne partimizin farklı organları 2021 yılı planlaması için tartışmalar yürütüyor. Bu çerçevede 6 Ocak tarihinde İl Eş Başkanları toplantımızı, 10 Ocak tarihinde PM toplantılarımızı gerçekleştirdik. Ayrıca tüm bölgelerde özgün bölge toplantılarımızı da gerçekleştirdik. Toplantılarda yürütülen geniş tartışmalar sonucunda 2021 yılının da bizler açısından inşa yılı olacağı, AKP-MHP faşizminin saldırılarının boşa düşürüleceği, örgütlülüğümüzü büyüteceğimizi gördük. Saray rejiminin içinde bulunduğu çıkmazı sürdürmek için bize daha fazla saldıracağını biliyoruz. Nitekim 2021 yılının ilk ayında partimize ve bileşenlerimize yönelik saldırılarla, gözaltılarla bunu net olarak gördük. Toplantılarımızda 2021 yılında AKP-MHP iktidarına karşı mücadele yılı olacağını kararlaştırdık. Yeri geldikçe detaylar kamuoyuyla paylaşılacaktır elbet. AKP-MHP iktidarı nasıl ki, tüm ezilenlere karşı zulmünü sürdürüyorsa biz de bu topraklara eşitlik, adalet ve özgürlüğü getirinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Biz kazanacağız ve o günler uzak değildir, sadece ve sadece birlikte omuz omuza mücadele etmemiz yeterlidir.”