Halkların Demokratik Partisi (HDP) Meclis Adalet Komisyon’unda görüşülerek, kabul edilen 5’inci Yargı Paketi olarak bilinen İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ne şerh düştü.
Kanun koyucunun, yasayı toplumsal sorunların çözümü için vaat ettiği ve yasa yapmada esas olanın toplumsal ihtiyaçların giderilmesi olduğu belirtilen şerhte, komisyonda ise sorunları gidermekten uzak, sorunları daha da kronik hale getiren bir teklif getirildiği vurgulandı. Kanun teklifiyle beklentilerin karşılanmadığına dikkat çekilen şerhte, kanun teklifiyle işlerin daha da zorlaşacağı belirtildi.
‘CİDDİYETSİZ YAKLAŞIM SÖZ KONUSU’
Şerhte, icra iflas daireleriyle ilgili düzenlemelerin çocuğun velayeti, boşanmış ebeveynler için disiplin hapsi ve yaptırım gibi konuları içeren teklifin, her şeyden önce alt komisyon tarafından görüşülmesi ve konunun uzmanı kişilerin dinlenmesi gerektiğine dikkat çekildi.
Çocuk velayeti gibi hassas bir konuda pedagog, sosyal hizmet uzmanı, çocuk alanıyla ilgili STK’lar ve kadın kurumlarının görüşünün alınmamış olmasının konuya ciddiyetsiz yaklaşıldığının en açık göstergesi olduğu vurgulanan şerhte, “Yine aynı şekilde velayete ilişkin maddelerin dışında kalan cebri satışa ve icra dairelerine, ilişkin maddelerde de baroların görüşüne başvurulmamıştır. Yasa teklifi, kötü ekonomi yönetimi ile borçlular ve icralıklar ülkesi yapılan ülkede, icra iflas müdürlüklerinde yaşanan en temel sorunların başında gelen fiziki yetersizlik ve yoğun iş gücüne çözüm üretmeyi amaç edinmemiştir. Kısacası icra iflas dairelerine ilişkin düzenlemelerin yapıldığı teklifte, yapısal sorunlara çözüm sunulmamıştır” denildi.
‘TÜRKİYE’DE 35 MİLYON BORÇLU’
Türkiye’de kişilerin aldığı borcu ödeyemediği kaydedilen şerhte, “AKP’nin finans politik yaklaşımı bağlamında borçlandırma ve bağımlı kılma politikaları, Kovid-19’un hızlandırıcı etkisi ile de geldiğimiz noktada yurttaşları, haneleri, esnafı, şirketleri, kamuyu büyük bir ekonomik çöküşün eşiğine getirmiştir. Türkiye’de 28 milyon kişi icralık, 35 milyon kişi borçludur. Yani ülke nüfusunun yüzde 75’i borçludur. Pandemi sürecinde vatandaşın yaşamını idame ettirebilmesi için ekonomik önlemler alınmaması nedeniyle yaşanan kredi patlaması borçlu sayısında mutlak bir artışla sonuçlanmıştır. Böylece konut, ihtiyaç ve taşıt kredilerinden oluşan bireysel kredilere borçlu kişi sayısı 2021 yılında yaklaşık 35 milyona, bu kişilerin toplam borcu ise 899 milyar TL çıkmıştır” diye belirtildi.
ÇİFTÇİNİN BORCU 72 KAT ARTTI
Öte yandan, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) üçüncü çeyrek verilerine göre her ilde bireylerin kredi kartı ve kredili mevduat hesabının büyüdüğü belirtilen şerhte, “Yayınlanan verilere göre 9 ayda kredi kartı harcamaları toplamda yüzde 30,44 artmış, en yüksek artış gösteren ile ise yüzde 43,44 ile Hakkari olmuştur. Kredili mevduat hesabı harcamaları ise toplamda yüzde 41,31 yükselmiş, KMH’ta en fazla artış gösteren il ise yüzde 59,1 büyümeyle Dersim olmuştur. 2003'te 2,5 milyar TL olan çiftçilerin toplam borcu, 180 milyar TL'yi buldu. Yani, AKP iktidarları döneminde çiftçinin borcu 72 kat artmıştır” ifadelerine yer verildi.
‘EFEKTİF DÜZENLEMELERDEN VAZGEÇİLSİN’
HDP, şerhin devamında gerekçelerini şöyle sıraladı: “İktidar, koca bir ülke kredi kartları ile ayakta durmasına rağmen vatandaşı icra bataklığına sürükleyen politikalardan vazgeçmeden göstermelik düzenlemeler ile halkı oyalamaya ve borçlu vatandaş imal etmeye devam etmektedir. Oysaki vatandaşın derdi icralık olan evinin satışının kolaylaşması değil icralık olmamak için gerekli önlemlerin alınmasıdır. Efektif olmaktan uzak düzenlemelerden ziyade acilen vatandaşın borç batağından çıkmasına yardımcı olacak düzenlemeler yapılmalıdır.
FAİZLER SİLİNSİN
Tüm vatandaşlarımızın 50 bin TL’ye kadar olan kredi kartı ve kredi borçlarının faizleri silinmelidir. Anaparaları faizsiz ve uzun vadeli olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Esnaflar ve vatandaşlar açısından kredi borçlanmalarında faizlerin silinmesi, borçların sıfır faizle yeniden düzenlemesi, geleceğin ipotek altına alınmaması için adım atmayı sağlayacaktır. Bireysel kredi kartı borcu olanlardan temerrüde düşen ya da ödeyemeyenler için faizler silinmeli, ana borcun uzun ve taksitli olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
ÇOCUKLARA DAİR DÜZENLEME GERİ ÇEKİLSİN
Kanun teklifi, çocuğun üstün yararı ilkesine aykırı olması, kadınların ve çocuklarının şiddete karşı korunmasına yönelik somut tedbirler içeren kurumsal bir mekanizma örgütlememesi, idari belirsizliklerle dolu olması, cins eşitlikçi bir yapıda olmaması ve birçok konuda anayasaya aykırılık içermesi sebebiyle geri çekilmelidir. Partimizin defaatle dile getirdiği gibi kadınların ve çocukların korunması kadın dernekleri, feministler, çocuk hakları dernekleri ile konuyla alakadar sivil toplum örgütlerinin katılımı ve işbirliği ile çalışan bir Çocuk Bakanlığının kurulması gerekmektedir. Çocukları ilgilendiren bu önemli mevzunun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da dahiliyetiyle Çocuk Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak alt birimler tarafından ele alınması elzemdir.
ÇOCUK NESNE OLARAK GÖRÜLÜYOR
Teklif ilk bakışta, olumlu bir düzenleme gibi görünse de teklifin genel gerekçesi ile maddelerine bakıldığında ‘çocuğun üstün yararı’ ilkesinin neredeyse baştan sona yanlış yorumlandığı görülmektedir. Teklifin genel gerekçesinde çocukla kurulacak kişisel ilişkinin ‘annelik veya babalık duygusunun tatmini’ne indirgenerek düzenlenmesi; çocuk, malvarlığına ilişkin ‘verme borcunun’ konusuymuş gibi ‘çocuk teslimi’ ifadesinin kullanılması; çocuğun kişisel ilişki kurmasının salt olarak ebeveynlerin hakkı olarak görülmesi ve tam da bu noktada çocuğun gerekirse kolluk marifetiyle ve zor kullanılarak ‘hak sahibi’ ebeveyne tesliminin sağlanmasıyla teklif, çocuğun üstün yararını gözetmekten çok verilen mahkeme kararının her ne olursa olsun icra edileceğinin altını çizmektedir. Bu bağlamda çocuğun teklifte ilişkiyi kuracak özne olarak değil kendisiyle ilişki kurulacak nesne olarak değerlendirildiği açıktır.
CİNSİYETÇİ BİR DÜZENLEME
Teklif, her ne kadar ebeveynler arasında bir ayrıma gitmediği için ‘eşitlik’ ilkesine aykırı görünmüyor olsa da somut koşullar göz önüne alındığında teklifin cinsiyetçi bir düzenleme olduğu ortadadır. ‘Bakım verme görevi’nin kadına yüklendiği bu koşullarda erkek şiddetinden kaçmak durumunda olsa dahi hapis cezası dahil her türlü yaptırımla karşılaşacak kesimin çok yüksek oranda kadınlar olduğu göz önünde bulundurulduğunda ayrımcılık içeren bu teklif karşısında mutlak eşitlikten bahsetmek mümkün olmayacaktır.
EŞİTSİZ BİR TEKLİF
Kanun teklifinde Adalet Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüğü’nce belirlenen çocuk ‘teslim mekanları’nda kadınların boşandıkları veya boşanma sürecinde oldukları erkeklerin şiddetine maruz kalma ihtimalleri düşünülerek kadınları ve çocukları erkek şiddetine karşı koruyacak bir tedbir düzenlenmemiştir. Her gün en az üç kadının adliye kapılarında, okul önlerinde şiddete uğradığı, öldürüldüğü gerçeği düşünüldüğünde kadınları korumasız bırakan bu düzenleme kabul edilemez. Kanun teklifinin bu haliyle yasalaşması halinde kadınlar şiddet tehdidi, can güvenliği riski olduğu için çocukları ‘teslim etmemeleri’ halinde disiplin hapsi ile karşı karşıya bırakılmaktadırlar.
‘Teslim’ emrine uyulmaması ve çocukla kişisel ilişki kurulmasının engellenmesi halinde kolluk zoru uygulanacağı düzenlenmiştir. Kadına yönelik erkek şiddetinin yoğun yaşandığı gerçeğinden hareketle görüşmeler esnasında kadınların, çocukların ve diğer görevlilerin erkek şiddetine karşı korunması amacıyla kolluk bulundurulmalıdır. Ancak bu kolluğun çocukta bir travmaya sebep olmaması açısından sivil giyimli olması, pedagoji eğitimi almış olması, çocuğu ve tarafların hikayesine vakıf olması gerekmektedir.
MUĞLAKLIK VAR
Adli destek ve mağdur hizmetlerinde çalışan uzmanların mahkemeden bağımsız görev yapacağından söz edilmektedir. Bu durum rastgele görevlendirilen, her seferinde değişme riski olan uzmanın çocuğu tanımadan, her somut olaya özgü özellikleri, ilişkilerdeki şiddet geçmişini bilmeden raporlama yapma tehlikesini doğurmaktadır. Teklifte sözü edilen ‘danışmanlık tedbiri’ de oldukça muğlaktır. Ayrıca Adalet Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerince yürütülmesinin söz konusu birimde hem yeterli ve donanımlı çalışanın olmaması hem de boşanmış ailelerinin mağdur olduklarına dair ön kabulün ve boşanmanın kötü olduğu düşüncesine yol açması bakımından da sakıncalar doğuracağı ortadadır." (MA)