HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Beştaş, Newroz’un yanı sıra Seçim Yasası ve Meclis'teki faaliyetlere ilişkin konuştu. AK Parti milletvekillerinin imzasını taşıyan torba kanun teklifine değinen Beştaş, "‘5'li çete’ demek yasaklanıyor, vergi kaçıranlara af imkanı getiriliyor. 5’li çete diyen gazetecilere 3 ila 5 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu, şirketlere karşı güvensizleştirme ve itibarsızlaştırma diye kabul edilecek. İtibarsızlaştırma ne, güvensizlik ne? Sizin dışınızda onlara itibar atfeden, güvenen var mı ki" ifadelerini kullandı.
Beştaş, 2022 Newrozuna ilişkin ise, “Dünyanın neresinde milyonlarca insan alanlara çıkıp düşüncesini, isyanını ifade etseydi, uluslararası alanda birinci sırada gündem olurdu. Ülkede de gündemden düşmezdi. Ama maalesef bu ülke muhalefetiyle iktidarıyla Newroz’u görmedi, görmemeyi tercih etti. Onların gördüğünü biliyoruz ama hem muhalif basın hem de yandaş medya Newroz’daki isyanı ve çığlığı yazmadı, çizmedi” dedi.
'BİLİNMEYEN BİR HALK, BİLİNMEYEN BİR KUTLAMA OLARAK KODLADILAR'
Ukrayna-Rusya savaşının haftalardır birinci gündem maddesi olduğuna dikkat çeken Beştaş, “Bütün kanallar bunu birinci haber olarak geçiyor. Ama ülkemizin içinde 70 ayrı merkezde toplamda milyonlarca insanın Kürt halkı başta olmak üzere kutladığı bayram görülmedi. Hani Meclis’te sıkça tartışma konusu oluyor ya Kürtçe konuştuğumuzda bilinmeyen dil diye tutanaklara geçiyorlar. Bunu da sanırım bilinmeyen bir halk, bilinmeyen bir kutlama olarak kodladılar. Muhtemelen böyle yaptılar. Ama ne yaparsanız yapın milyonların talebini aldığınızı, görüşlerini duyduğunuzu biliyorsunuz. Bu ülkenin geleceği hakkında konuşmak 2022 Newrozu’nu konuşmadan yapılamaz. HDP ve Kürtler hakkında da konuşacaksanız 2022 Newrozu’nu mutlaka değerlendirmek zorundasınız. Bunu değerlendirmeden sakın ola HDP’yi tartışmayın, çünkü bu tür tartışmaları içi boş tartışmalar olarak ilan edeceğiz” şeklinde konuştu.
'NEWROZ ALANLARINI BOŞ GÖSTERMEK İÇİN HER TÜRLÜ YÖNTEM KULLANILDI'
Newroz’da verilen mesajın net olduğunun altını çizen Beştaş, “Newroz elbette baharın karşılanması ama sadece bahar bayramı değil. Tarihteki arka planıyla söylersek Kawaların Dehaklara karşı isyanıdır. Bugün artık Kawalar halk olmuştur. Dehaklar da zulüm ve baskı politikası olmuştur. Bu motivasyonla halk bütün engellemelere rağmen alanlara çıkmıştır. Ben de Newroz alanlarındaydım, iki merkezde katıldım. Engelleme adına yapılmayan bir şey kalmadı. 5 kontrol noktası, GBT taramaları, videolara almalar. 2 yaşındaki çocukların üstünü çıkarmışlar. Üstünü çıkarmışlar sarı kırmızı yeşil renk var diye! 5 yaşındaki çocukları karakollara aldılar anneleriyle birlikte kıyafetleri nedeniyle. Newroz alanlarını boş göstermek için her türlü yöntem kullanıldı ama halk o bariyerleri aştı. Barajları yıktığı gibi bütün bentleri de aşarak Newroz'u kutladı. Hiçbir önleminiz, engellemeniz halkın önünde duramaz. Newroz’da milyonlar barış, demokrasi ve özgürlük istediğini en yüksek sesle haykırdı. Barış, özgürlük ve demokrasi sorunumuz var” dedi.
Halkın, 2013 Newrozu’ndaki taleplerinin arkasında olduğunu ilan ettiğini vurgulayan Beştaş, “2015 Dolmabahçe Mutabakatının arkasında olduğunu ilan etti. İmralı kapılarının açılmasını talep etti. Sayın Öcalan önündeki engellerin kaldırılmasını istedi. Öcalan’ın barış mücadelesinin yanında olduğunu en yüksek perdeden ilan etmiş oldu. Diyalog kanallarının açılmasını en üst perdede ilan etmişti. Halkın talebi savaş politikasına karşı barış politikasıdır. Eşit ve özgür yaşam isteği ve demokrasidir” diye belirtti.
'ÖNCE KÜRT HALKININ DOSTLARIYLA BİRLİKTE YÜKSELTTİĞİ ÇIĞLIĞI DUYACAKSINIZ'
Beştaş, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Bu ara Türkiye uluslararası barış gücü olmaya soyunmuş durumda. Kötü demiyoruz buna, iyi bir şeydir. Barışı biz HDP olarak içeride de dışarıda da sonuna kadar savunuyoruz. Ama içeride son sürat savaş politikaları devam ederken ve savaş naraları atılırken, dışarıdaki barış politikanız ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Siz Newroz’daki milyonların taleplerini görmeyeceksiniz, Ukrayna ve Rusya arasında arabulucu olacaksınız. Önce Kürt halkının dostlarıyla birlikte yükselttiği çığlığı duyacaksınız.
'FIRAT'IN KENARINDAKİ ÖLÜMLERDEN KİMSENİN HABERİ OLMADI'
Newroz’dan sonra grubumuzla iki günlük bir kamp yaptık Eş Genel Başkanlarımızın başkanlığında. Meclis'teki ve dışarıdaki çalışmaları ayrıntılı olarak değerlendirdik, yeni dönemdeki mücadelemizin yol ve yöntemlerini masaya koyduk, planlarımızı konuştuk. Eğer ihtiyaç olursa kararlarımızı da paylaşacağız.
Önemli bir olay var. Muharrem Aksan, bilmiyorum Türkiye ve basın duydu mu? 16 yaşında Urfalı bir Kürt çocuğu. Fırat’ın kenarında cansız bedeni bulundu. Beden bile diyemiyorum. Uzuvları parçalanmış. Özel harekat polislerinin atış talimi yaptığı yerde cansız bedeni bulundu. Her zaman olduğu gibi Fırat’ın kenarındaki ölümlerden kimsenin haberi olmadı. Bu bir cinayet mi? Eline bir malzeme mi aldı, ne oldu? Bu soruların cevaplarını hala bilmiyoruz. Tıpkı Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz ve Nihat Kazanhan’da olduğu gibi. Yeni bir cezasızlıkla karşılaşmak istemiyoruz. Urfa Barosu ilk değerlendirmesini yaptı. Yakından takip ediyoruz. Bu konuda çokça sorumuz var, çokça kaygımız ve bunları büyüten gelişmeler var. Muharrem Aksan'ın ölümüne dair karartmadan endişeliyiz. Bunun peşini bırakmayacağız. Yine bir ölüm. Yine Kürt illerinin birinde ve yine bir Kürt çocuğu. Bu manzara rutinleşti, buna izin vermeyeceğiz. Aksan’ın ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Bununla ilgili soruşturmanın yakından takipçisi olacağız. Elimizden geldiğince sonuna kadar takip edeceğiz. Bir Kürt çocuğunun daha ölümünden büyük bir üzüntü duyduk. Bu cinayetlerin son bulmasını çağrısını yapıyorum.
'TAŞ KAYNATIN YİYİN' DİYEN BİR İKTİDAR AKLI VAR'
Ekonomi temel gündemlerden biri. Dünya’da bir kasırga var ve en çok etkilenen ülke Türkiye. Sadece bir kesimin yaşadığı felaket değil milyonların sorunu haline geldi. En son Birleşik Kamu İş Konfederasyonunun Mart ayı açlık-yoksulluk araştırmasına göre; açlık sınırı 5.738 TL yoksulluk sınırı 11.611 TL oldu. Bugün Türkiye’de 12 milyon yurttaş asgari ücretle çalışıyor, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor ve 10 milyon emeklinin büyük çoğunluğu açlık sınırının altında yaşıyor. 9 milyon işsiz zaten hiçbir gelir elde edemiyor. 30 milyon insanın en basit hesapla açlık sınırının altında yaşadığı bir felaketle karşı karşıyayız. Bu sırada Kültür Turizm Bakan Yardımcısının 313 bin TL maaşı var. Bunu yorumlamayayım, halk yorumlar. ‘Taş kaynatın yiyin’ diyen bir iktidar aklı var. Çoklu maaşlarla huzur haklarını ceplerine indirmişler. Sadece 3 yılda savaş varmış gibi firmalara davetle 140 milyar TL ihale dağıtılmış. İktidarın akrabaları, çocukları lüks arabalarla utanç videoları çekmeye devam ediyor. Saray'ın oligarkları jet üstüne jet alıyor. Yüzde 1’lik saraylılar var lüks ve şatafat içinde yaşayan, diğer yandan halk ve toplum var. Bu öyle bir hale geldi ki her birimizin yaşadığı manzara felaketin boyutlarını gösteriyor.
'HALKIN AKLIYLA ALAY ETMEYE DEVAM EDİYORLAR'
Geçen hafta Erdoğan Tokat’a gitti, çiftçilerle buluştu. Çiftçiler büyük bir heyecanla çözüm beklediler, izlediler. Biz de takip ettik. Çiftçiler dertlerini ve sorunlarını anlattılar, çözüm önerilerini sundular. Bu konuda bir çare aradılar Cumhurbaşkanından. Ne oldu biliyor musunuz? Tokat'ta bu sorunları dinleyen Cumhurbaşkanı manda yoğurdu yiyin dedi. Bu bir şaka değil, gerçekten böyle dedi. Halkın aklıyla alay etmeye devam ediyorlar. Türkiye'deki bütün çiftçiler büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Bu ne kadar tükenmiş olduklarını ve çözümsüz olduklarını ortaya koydu. Doğrusu ben izlerken kendi adıma utandım. O, vatandaşlar karşısında bir kurulabiliyor, bu nasıl bir umursamazlıktır. Ekonomide çözüm politikaları yok. Bir bakanları var dillere destan, artık gözlerinde de ışıltı kalmadı. Garip garip konuşmalar yapmaya devam ediyor ama çözüm önerilerine de kulaklarını tıkıyorlar. Biz birçok kanun teklifi verdik. Ekonomi Komisyonumuz bu konuda sürekli açıklamalar yapıyor. Asgari ücret 3 ayda bir belirlensin diyoruz ama kanun teklifimiz kabul edilmiyor. Araştırma önergeleri veriyoruz, kanun teklifleri veriyoruz ama yasama ellerinde hiçbir şeye kulak asmıyorlar. Geçen hafta 5’li çeteyi araştıralım dedik onu da reddettiler. Şimdi 5’li çetenin konuşulmasını yasaklıyorlar yeni bir kanun teklifi ile. Fiyatlar arttıkça artıyor, bir kilo şekerin fiyatı 15-20 lira arasında değişiyor. Ayçiçek yağını ve diğerlerini zaten yaptığınız alışverişten biliyorsunuz. Vatandaş şeker ve yağı lüks tüketim maddesi olarak görüyor. Karşımıza gelen kanun teklifi ne?
Cuma günü bir yasa teklifi sunuldu. Tabii ki torba hiçbir teamül ve kuram kural dinlenmiyor. Bu kanun teklifinde skandal maddeler var. ‘5'li çete’ demek yasaklanıyor, vergi kaçıranlara af imkanı getiriliyor. 5’li çete diyen gazetecilere 3 ila 5 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu, şirketlere karşı güvensizleştirme ve itibarsızlaştırma diye kabul edilecek. İtibarsızlaştırma ne, güvensizlik ne? Sizin dışınızda onlara itibar atfeden, güvenen var mı ki! Çöreklenmişler devletin içine, aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyorlar. Bu çete AKP eliyle yurttaşların üzerine karabasan gibi çöktü. Şimdi de bunlara özel yasa getiriliyor. Vergi teklifleri de bu çete referans alarak getiriliyor. Kamu İhale Kanunu bu çete için kaç kez değiştirildi sayamıyoruz bile. Vergi afları, istisnaları, teşvikleri bu çeteler referans alınarak düzenleniyor.
‘ÇETE YERİNE MAHMUT MU DİYELİM’
Çete yerine ne diyelim Mahmut mu diyelim Abbas mı diyelim? Çeteye çete, hırsıza hırsız diyoruz. Adı ne ise onu söyleyeceğiz. Tabii ki yandaşa da yandaş demeye devam edeceğiz. Belli ki Meclis'te 5’li çete dediğimizde çok üzülmüş, çok incinmişler. Çünkü onların çeteleri. Onlar tarafından yedirilip içiriliyorlar. Zamanında Abdülhamit de burun demeyi yasaklamıştı. Bugün çete demek yasaklanıyor. Yaraları var. Bu çetelere, çete demek sizi gocunduruyorsa size dokunuyor demektir. Yarası olan gocunur, yaran yoksa gocunmazsın. Yakın da Cumhurbaşkanına hakaret suçu kapsamını genişleterek bu tür kavramları getirecekler. Milletvekillerinin vekilliğini patır patır düşürüyorlar. Bu ülkenin cumhurbaşkanı adayı içeride rehin tutuluyor ama bunlara dokunulmazlık getiriliyor. İsimlerini bile söyleyemiyoruz. Teklifimiz var; bu 5’li çeteye Meclis'te yemin ettirsinler, bakanlar gibi bunlara da dokunulmazlık atfetsinler.
'TEKERLEKLİ SANDALYEYLE HER GÜN REVİRE GİDEN TUTSAKLAR VAR'
Cezaevlerini çok konuşuyoruz ama şu anda cezaevlerinde işkence, kötü muamele, infaz yakmalar, ölümler, hasta mahpuslar ciddi bir problem olarak duruyor. Bu sadece cezaevlerindeki yurttaşların değil onların, ailelerinin, yakınlarının, annelerinin, babalarının sorunudur; haktan demokrasiden, özgürlüklerden yana olan herkesin sorunudur. Resim atölyelerinin kapanmasından görüş sürülerinin 30 dakika ile sınırlandırılmasına, 30 yıl cezaevinde kalıp efendim gözlem kurulunun keyfi kararlarıyla tekrar içeride tutulmalarına, çıplak arama ağız içi aramanın dayatılmasına kadar korkunç sorunlar yığınıyla karşı karşıyayız. Hasta mahpuslar, kalp krizleriyle ölenler cezaevlerinin ölüm evleri olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Biz bu meselede demokrasicilik oynamayın diyoruz. Dışarıda da içeride demokrasi yok. Cezaevlerini eza evlerine dönüştürdünüz. Öyle hasta mahpuslar var ki ziyaret ediyoruz ne insani ve vicdani olarak gözlerine bakamazsınız. Nasıl tutulurlar orada! Tekerlekli sandalye ile her gün revire giden tutsaklar var. Ölmeden iki gün önce hastaneye kaldırıyorlar, tahliye ediyorlar hastanede öldü demek için. Bu da bu ülkenin en önemli yaralarından biridir. Tabii ki arkadaşımız Aysel Tuğluk’un durumu da bunlarla birlikte değerlendirilmelidir. Aysel şu anda nerede olduğunu ne yaşadığını bilmeden dört duvar arasında tutuluyor. Yemek yemeyi hatırlamayan bir arkadaşımız var cezaevinde ve ATK cezaevinde kalabiliyor. Bunun adı nedir buna ne denir? Diğer hasta tutuklular gibi Aysel'in de hemen serbest bırakılması ve tedavi edilmesi gerekiyor. Bu bir intikam ve öç almadır. Devletler intikam üzerinden hareket etmezler, hukuka bağlıdırlar. Bu ülkede artık hukuk yoktur. AKP ve MHP intikamla cezaevlerine acı çektiriyor, zulüm ettiriyor.
'KÜÇÜK ORTAĞA HEDİYE OLSUN DİYE BARAJI YÜZDE 7'YE İNDİRDİLER'
Bir de seçim kanunu var, yarın Genel Kurula geliyor. Oradaki muhalefetimizi ayrıntılı bir şekilde yapacağız. Bu seçim kanununun özeti şu: Seçim organizasyonunu biz yapalım, bizim hakimlerin eliyle seçim kurullarını oluşturalım, hangi parti nasıl seçime giren onu düzenleyelim, ittifakların faydasını ortadan kaldıralım. Dertleri bu. Bir tane de lolipop şekeri koymuşlar; barajı yüzde 7'ye indirmişler küçük ortağa hediye olsun diye. Alın size seçim kanunu. Kura diye bir sistem getirmişler. Zaten hepsi bizim hakimimiz, hangisi çekilirse bizden yana olacak diyen bir seçim kanunu var. Ama iktidar bloku çok büyük yanılıyor. Bu ittifak sistemini 2018’de onlar getirdi. Yapboz tahtası haline getirdiler yasama meclisini. Bir getiriyorlar bakıyorlar işlerine gelmiyor sonra değiştiriyorlar ama gelecek sefer siz iktidarda olmayacaksınız, değişiklik iradesi de siz olmayacaksınız. Artık siz eski oylarınıza da desteğinize de sahip değilsiniz, seçim kanunlarıyla oynayarak iktidarınızı devam ettiremezsiniz. Bunu sağır sultan duydu ama siz kabul etmiyorsunuz. 17 saat 38 dakika bilfiil komisyonda bulundum. Açıklama bile yapamadılar, yüzlerce soru sorduk, mantığını açıklayın dedik, dut yemiş bülbül gibi karşımızda oturdular. Sadece sataştılar, garip garip cümleler kurdular ama kanunu niye getirdiklerini anlatamadılar. 2,5 yıl üzerinde çalışmalar belli ki çok çarpıp bölmüşler nerede hile yapabiliriz diye. Ama biz bu hileleri size yaptırmayacağız. Bu politikanızın yaşama geçmemesi için elimizden geleni yapacağız ve başaracağız.
'HDP’SİZ OLMAYACAK, BUNU AKLINIZA SOKUN'
Bir uyarım da HDP üzerinden propaganda yapanlara. Size tavsiyemiz var. HDP’siz bir toplum Türkiye’de olmayacak. HDP’siz bir siyaset Türkiye’de olmayacak. HDP’siz bir parlamento Türkiye'de olmayacak. Bunu aklınıza sokun. HDP ile birlikte yaşamaya alışın, HDP’nin mücadelesiyle bu ülkeye demokrasinin geleceğini bir yerlere yazın. Varsa yoksa ‘HDP kapatılırsa şu olur, HDP kapatılmazsa şu olur’. HDP’ye yönelik yorumlar gırla. Kendinizi düşünün. Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz onu tartışın, onu düşünün, o yolda ilerleyin. HDP ne yaptığını biliyor. Bu mücadeleyi daha da yükselterek devam edeceğiz. Bu konudaki ayrıntılı görüşlerimizi yarın Genel Kurulda açıklayacağız. TCK ve CMK’da kadına yönelik şiddetle ilgili yeni düzenlemeler geliyor.
'ŞİDDET UYGULAYANLARIN SIRTINI SIVAZLAMANIZDAN CESARET ALIYORLAR'
Bu hafta Adalet Komisyonu’nda görüşülecek. Ne denir bilmiyorum. İstanbul Sözleşmesini kaldır sonra gel kadına yönelik şiddetle ilgili ceza miktarlarını arttır. Hiçbir mahkeme sanık kravat taktı diye indirim yapıyorum demez ki. TCK’da yok melul durdu, küstah durdu, yok güldü bu nedenle cezası indi diye yazılır mı? Bu takdirdir, bu toplumun kadına bakışının mahkemelere yansımasıdır. Siz İstanbul Sözleşmesini kaldırdığınızı düşünerek kadınlara olan şiddeti arttırdınız, toplumda artık onları koruyan bir sözleşme yok duygusunu arttırdınız. Cezaları nasıl artırıyorlar dalga geçer gibi; yaralama suçunu 4 ayken 6 ay yapıyorlar. İki ay fazla yatacağım diye bu eril bakış açısı artık kadınlara şiddet uygulamayacakmış! Tehdit suçunun cezası 6 aymış 9 aya çıkarmışlar. Bunlar popülist politikalar. Kadınlar niye şiddet görüyorlar ey AKP’liler, ey MHP'liler? Sizin kadın düşmanı politikalarınızdan dolayı. Kadına yönelik kurduğunuz sözlerden, şiddet uygulayanların sırtınızı sıvazlamanızdan cesaret alıyorlar. Bu tür popülist maddeler ile cezayı artırıyoruz diyerek şiddeti durduramazsınız. Bizler mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz."