HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, partisine yönelik kapatma davasına ilişkin, "Küçük ortak oyu azaldıkça 'HDP'yi kapatın' diyor. Bu çağrı karşısında iktidar bloğu anlaştı. Partimizi yenemedikleri için, sandıkta bizi gömemedikleri için baskı ve baskı yöntemleriyle biz kapatılmak isteniyoruz. Hukukla ya da demokratik siyasetle izah edilebilir bir tabloyla karşı karşıya değiliz" dedi.
Artı TV'de yayımlanan Erdoğan Aydın, Fikri Sağlar ve Ahmet Faruk Ünsal ile Çetele programına Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş konuk oldu. Programda HDP'ye yönelik kapatılma davası ve HDP Milletvekilleri hakkında hazırlanan fezlekeler konuşuldu.
'HDP'YE KARŞI SALDIRILARIN KÖKENİNDE KÜRT DÜŞMANLIĞI VAR'
Meral Danış Beştaş konuşmalarına "Bize karşı saldırıların kökeninde Kürt düşmanlığının olduğunu düşünüyorum" diyerek başladı. Beştaş, "Türkiye tarihi boyunca, farklı iktidarlar döneminde, Kürtlere yönelik, asimilasyon, inkar, imha, katliam politikalarıyla bugüne kadar geldik. İnsanlığa karşı sayısız suç var. Bu iktidar da farklı yöntemlerle bunu devam ettiriyor. Görünüşte kardeşim dediği Kürt halkına esasta bir düşmanlık besleyerek Kürt halkına ait her konuda bir inkar ve yok etme temelli yaklaşıyor" dedi.
'HDP, AYRIMSIZ HERKESİ TEMSİL EDİYORUM İDDİASIYLA BÜYÜYOR'
HDP'nin Türkiye partisi olma yolunda ilerlemesinin ve HDP'nin ülke yönetimine ortak olmasının iktidarın saldırılarını büyüttüğünü söyleyen Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Peki neden HDP? Çünkü biz HDP olarak, Türkiye partisi olduğumuzu, ama bunun da ilk şartının sadece teklik üzerinden değil çoğulculuk üzerinden, bütün inançları, kimlikleri, dilleri kapsamak gerektiğini ifade ediyoruz. Türkiye partisi olmak Kürt halkını kapsamayı gerektirir. Kürtleri reddederek Türkiye'nin her tarafına hitap ediyorum diyemezsiniz. Bizde nasıl oluyor? Şöyle bir ezber var, tek dil, tek kimlik, tek inanç, sadece erkek bir anayasa var, buna ilişkin bir siyaset var, AKP-MHP bloğu da bunu temsil ediyor. 'Sadece Kürt partisisiniz' diye bir 'suçlama' var bize. Kürtleri temsil etmek bir saldırı sebebi olamaz. Türkiye nüfusunun dörtte birinin Kürtlerden oluştuğunu, Türk halkıyla beraber diğer halkların da bir arada yaşamını savunduğumuzu söylüyoruz. Ama Türkiye'nin büyük bir nüfusunun dilini, kimliğini bile kabul etmeyerek demokratikleşemeyeceğini söylüyoruz. İşte kapatmanın, saldırıların temelinde bu var. Bunu Meclis'te çok sık yaşıyoruz. Biz hala Kürdistan coğrafyası dediğimizde 'zıplayan' bir parlemento var. Halkın gözünün içine baka baka ırkçılık yapılıyor. Bunu direkt söyleyemedikleri için, -ben terör demeyi tercih etmiyorum- 'terörö' laflarıyla her gün bizi suçlamaya çalışıyorlar. Amaç ne? Amaç HDP'yi demokratik siyasetin dışına çıkarmak. Çünkü HDP giderek bir Türkiye partisi oluyor, ayrımsız herkesi temsil ediyorum iddiasıyla büyüyor. Biz Karadeniz'e de , Ege'ye de, Kürdistan illerine de gidiyoruz. HDP sadece Hakkari'deki Kürdün değil, Karadeniz'deki fındık işçisinin de, Zonguldak'taki maden işçisinin de, Adana'daki tarım işçisinin de partisi olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. Biz toplumun bütün sorunlarına eğilen, tartışan, bunlara yanıt üretmeye bir yerden yaklaştıkça bunlar bize yönelik saldırılarını güçlendiriyorlar. Biz sadece Kürt meselesiyle ilgilenseydik başka bir şey olacaktı. Her tarafla ilgilendikçe, diğer muhalefet partileriyle, demokrasi güçleriyle ya da Türk halkıyla birlikte bu ülkenin yönetimine talip olmamız iktidarın saldırısını daha da büyütüyor."
'ONLAR SALDIRDIKÇA ZAYIFLIYOR, BİZ SALDIRIYA MARUZ KALDIKÇA GÜÇLENİYORUZ'
Beştaş, HDP seçmenlerinin Türkiye siyasetinde kilit bir rol oynadığını ifade etti. İktidarın saldırılarının HDP'yi daha da fazla büyüttüğünü söyleyen Beştaş şöyle konuştu:
"Şu an HDP bir partiyle ittifak halinde değil. Tek başımıza barajı aşabilecek bir noktadayız. 7 Haziran'dan sonra bize yönelik saldırılara rağmen sendelemeden yolumuza devam ettik. Bir hukukçu olarak, bize yapılanları anlatmaya kalksam aylarca anlatırım. Ağır bir sansürle de karşı karşıyayız. Muhalif kanallar dışında bir kanala çıkamıyoruz. Kendimizi birebir giderek, sosyal medya kanallarıyla anlatmamıza rağmen halk bizi milyonlarla destekliyor. Korktukları bu. Çünkü bir ezberin üzerine gidiyoruz. Bu ezber nedir? Örneğin 'Türkiye'de herkes Türk'tür.' Bu doğru değil, herkes Türk olmak zorunda değil diyoruz. Ya da herkes Sünni Müslüman'dır. Değil, bu ülkede Aleviler'de var. Kadın özgürlüğünü esas alıyoruz diyoruz bu da bir ezberi bozuyor. Çünkü biz kadın partisiyiz. Türkiye tarihinde ilk defa yüzde 50 cinsiyet kotasıyla, eş başkanlık sistemiyle, Türkiye'deki kadın temsiliyet oranlarını artırıyoruz. Bu da bir saldırı gerekçesi. AKP-MHP bloğunda kadın sadece belirli kodlarla, izin verdikleri müddetçe sahada olabilir. Gençlik keza öyle. Bütün alanlara dair politikalarımız gelecek açısından kendilerine bir tehdit olarak görüyorlar. Bize saldırdıkça büyüyeceklerini hesap ediyorlar, tersine bir diyalektik işliyor. Onlar saldırdıkça zayıflıyor, biz saldırıya maruz kaldıkça güçleniyoruz. Bizim haklılığımız o saldırı karşısında kendisini yeniliyor. Bunun güncel siyaset açısından başka sebepleri de var. Özellikle istanbul seçiminden sonra HDP'nin kilit rolünü gayet iyi biliyorlar. HDP seçmenlerinin Türkiye yönetimindeki belirleyici rolünü görebiliyorlar. Bunlar da bize kapatma davası, vekillik düşürmek, il yöneticilerimizin tutuklanması olarak geliyor. Dün Newroz'da halkın gücünün üzerinde hiçbir güç olmadığını yüreğime kadar hissettim. O yüzden moralliyim. Halkın gücünü kimse yenemez. İktidarlar gelip geçer, aksi olsaydı bugün diktatörlükler devam ediyor olacaktı."
'UCUBE, TUTARSIZ, HUKUKTAN UZAK BİR DAVAYLA PARTİMİZİ KAPATMAK İSTİYORLAR'
HDP'li vekiller hakkında hazırlanan iddianameler ve fezlekelerdeki hukuksuzluklara da değinen Beştaş sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hakkımızda hazırlanan iddianame bir facia. Bir bölümü vekillerimizin ve partililerimizin soruşturma ve kovuşturma dosyalarından oluşuyor. Hepsi kopyala yapıştır. Örneğin hakkımda mesela on fezleke var onu almış yapıştırmış oraya. Hukuken onu da geçtim, şu an yargının HDP'ye yönelik tüm işlemlerinin ve kararlarının hukukla bir ilişkisi olmadığını üzülerek söylemek istiyorum. Üzüntümün sebebi hukukçu olmam. O iddianameleri okuyunca canım yanıyor. 25 yıl ceza avukatlığı yaptım, AİHM'de sayısız dava takip ettim. Savcılar ve hakimler hiçbir dönem bu kadar korkunç pespaye yöntemlerle iktidarın emrine girmemişti. Soruşturmaların tamamı siyasi soruşturmalar. Kendimle ilgili fezlekeden bir bölüm söyleyeyim; BM İnsan Hakları Komiseri ile görüşmüşüm. Bu fezlekeye girmiş. Kobane fezlekesi dedikleri tamamen bir siteden alınan haberler. Diğeri Demirtaş kararı. Kobane protestoları AİHM Büyük Dairesi tarafından 'kesin olarak demokratik bir protestodur' tespitiyle geldi ve Türkiye mahkum edildi. Bu iddianamenin de büyük bir kısmını Kobane protestoları oluşturuyor, böyle bir şey olamaz. AİHM karar vermiş, 'sen Demirtaş'ı sadece bırakmayacaksın aynı zamanda beraat kararı vereceksin' demiş. Demirtaş'a yönelik verilen bu karar hepimizi bağlıyor, devleti de bağlıyor. İddianamenin bir bölümü bu. Diğer bölümü de Hendek diye ifade ettikleri, sokağa çıkma yasakları, çatışmalar, ölümler... Bu iki olay ne zaman oldu? Kobane 2014 Ekim ayı, aradan 6.5 yıl geçmiş. Diğeri ondan 6 yıl sonra. 6.5-7 yıl önce meydana gelen protestolar neden bugün kapatma sebebi oluyor? Bunun hukuki bir sebebi olamaz. Bir, yargı mütemadiyen bize karşı çalışıyor. İki, bu içerik AİHM'den döndü,, 'asla ceza verilemez' dendi. Üç, küçücük bir ihtimal bile olsa 7 yıldır ne yapıyordun? Bir parti madem bu suçu işledi sen 7 yıldır niye bekledin? Ölen arkadaşlarımızın dosyaları iddianamede yer alıyor. Vefat eden arkadaşımız hakkında siyaset yasağı istenmiş. 687 kişi hakkında siyasi yasak isteniyor. Bu kadar ucube, tutarsız, hukuktan uzak bir davayla partimizi kapatmak istiyorlar. Yargıtay Başsavcısı gerçekten Başsavcı olsaydı, elinde deliller olsaydı başka bir şey tartışıyor olurduk. Küçük ortak oyu azaldıkça 'HDP'yi kapatın' diyor. Bu çağrı karşısında iktidar bloğu anlaştı. Partimizi yenemedikleri için, sandıkta bizi gömemedikleri için baskı ve baskı yöntemleriyle biz kapatılmak isteniyoruz. Hukukla ya da demokratik siyasetle izah edilebilir bir tabloyla karşı karşıya değiliz."