nsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları, Amed, Êlih ve Colemêrg’te kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini ve faillerini sorarak, sorumluların cezalandırılmasını istedi. 

AMED

İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 796’ncı haftasında Rezan (Bağlar) ilçesindeki Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde açıklama yaptı. Eyleme katılanlar katledilen ve kaybedilenlerin fotoğraflarının olduğu dövizler taşıdı. Açıklamaya, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yöneticileri ve çok sayıda kişi katıldı.

‘YÜZLEŞME OLMADAN HAKİKATE ERİŞMEK MÜMKÜN DEĞİL’

Açıklama öncesi Anneler Günü dolayısıyla eyleme katılan kadınlara karanfil verildi. Ardından söz alan İHD Amed Şube Başkan Yardımcısı Suzan Mehmetoğlu, Anneler Günü’ne dikkat çekerek birçok annenin evlatlarının mezar yerini aradığını söyledi. Mehmetoğlu, “Bugün aramızda bulunan birçok kayıp annesi evlatlarının mezar yerlerini aramakta, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormaktadır. Ancak, annelerin yüzlerce haftadır devam ettirmekte olduğu bu arayışa, siyaset erki halen kayıtsız kalmaktadır. Biliyoruz ki kayıplar meselesi ile yüzleşilmeden hakikate erişmek mümkün olmayacaktır” şeklinde konuştu.

Eyleme katılan Hak İnisiyatifi’nden Fatma Bostan Ünsal da, adalet arayışı ve yaşam hakkında annelerin rolüne değindi. 

MEHMET ŞERİF AVŞAR’IN FAİLLERİ SORULDU

Konuşmaların ardından İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Berfin Elçi, 10 Mayıs 1994’te Bajara Nû (Yenişehir) ilçesinde, dükkanına gelen uzman çavuş Gültekin Sütçü ve yanındaki 3 korucu tarafından gözaltına alındıktan 2 hafta sonra harabe bir binada cenazesi bulunan Mehmet Şerif Avşar’ın hikayesini okudu. 

Elçi, Avşar’ın hikayesini şu şekilde aktardı: “Mehmet Şerif Avşar evli ve iki çocuk babasıdır. Bajara Nû’da bulunan ailesine ait gübre satış dükkanın da çalışır. Mehmet Şerif Avşar, 22 Nisan 1994’te ailesine ait dükkanda ağabeyleri ile çalışırken dükkana gelen uzman çavuş Gültekin Sütçü ve yanındaki 3 korucu tarafından gözaltına alınır. Ağabeylerinin yanında alınıp götürülmesine rağmen gözaltına alındığı reddedilir. Olaydan yaklaşık iki hafta sonra harabe bir binada Avşar’ın cenazesi bulunur. 

Avşar’ın kız kardeşi Sadiye Avşar’ın anlatım ve beyanlarına göre, ‘Dükkâna ilk olarak 3 korucu ve bir itirafçı gelir. Korucular Şerif’in ifadeye götürüleceğini söyler. Ağabeyleri şerifle birlikte gitmek ister. Ancak korucular buna izin vermez. Şerif ağabeyim, koruculardan kimlik göstermelerini ister. Korucuların yanında bulunan uzman çavuş Gültekin Sütçü, Şerif’e kimliğini gösterir. Ancak ağabeyleri yine Şerif’i bırakmak istemez. Ancak Gültekin çavuş, ‘hepsini öldürün’ diye emir verir. Şerif öne atılarak ‘tamam ben gelirim’ der. Gelen korucular, Şerif’i Toras marka araca bindirip dükkandan ayrılır. Ağabeyleri kendi araçlarıyla Toros’u takip eder. Şerif’in Saraykapı’da bulunan JİTEM binasına götürüldüğünü görürler. Ağabeylerim binaya girip, kardeşlerinin gözaltına alındığını belirtir. Orda bulunan memur ‘biz gözaltı yapmıyoruz. Siz burada beklemeyin biz araştıracağız’ şeklinde yanıt verir. 

TÜRKİYE MAHKUM EDİLDİ

Ağabeyleri uzun süre kapıda beklerken, Şerif’i kaçıranların bahçede olduğunu görüyorlar. Günlerce Şerif’in nerede olduğunu söylemediler. Olaydan yaklaşık iki hafta sonra harabe bir binada Şerif’in cesedi bulundu. Otopsi raporuna göre 10-15 gün önce öldürüldüğü belirtildi. Kardeşimizin faillerinin bir kısmı bulundu ve yargılandı. Ama hak ettikleri cezayı almadılar. Koruculardan biri 20 yıl ceza aldı, 10 yıl sonra bırakıldı. Diğer korucular ve itirafçı ise 6 yıl ceza aldı. Uzman çavuş Gültekin Sütçü ise olaydan yıllar sonra bulundu, tutuklandı. Kısa bir sürede serbest bırakıldı. Şuan hala serbest dolaşıyor. Biz uzun süre telefonlarla aranarak tehdit edildik. Ardı kesilmeyen telefon tehditleri, ısrarlı fiziki takipler sonucu hepimiz başka şehirlere göç etmek zorunda kaldık. Yerel mahkemelerden adil bir yargılanma sağlanmayınca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Mahkeme, Türkiye’yi mahkum etti.”

Hikayenin okunmasının ardından oturma eylemi yapıldı. Oturma eyleminin ardından açıklama son  buldu. 

ÊLİH  

İHD Êlih Şubesi, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle her hafta gerçekleştirdikleri eylemin 632’ncisini Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme, DEM Parti ile DBP Êlih İl Örgütleri, Tevgera Jinên Azad (Özgür Kadın Hareketi-TJA), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) ve Barış Anneleri’nin yanı sıra çok sayıda kayıp yakını katıldı.

Kayıp yakınları bu hafta, 2 Mayıs 1994’te Şirnex’e gittikleri sırada askeri kontrol noktasında gözaltına alınarak, Geçit Jandarma Karakolu’na götürüldükten sonra bir daha kendisinden haber alınamayan 16 yaşındaki Zeki Diril ile 12 yaşındaki kuzeni İlyas Diril’in akıbetini sordu. Açıklama öncesi Anneler Günü dolayıyla eyleme katılan kadınlara karanfil verdi.

ZEKİ VE İLYAS DİRİL’İN AKIBETİ SORULDU 

Diril kuzenlerin kayıp hikayesini İHD Êlih Yöneticisi Sinan İslam Gegin okudu. Gegin, iki çocuğun hikayesini şöyle aktardı:  “Şirnex’in Keldani Köyü olan Mehri’de (Kovankaya) yaşayan Diril Ailesi, köyleri askerler tarafından yakılınca, 1990’lı yıllarda İstanbul’a göç ettiler. İstanbul’da büyük zorluklar yaşayan aile, 1993 yılında köylerine geri döndü ve yakılan evlerini yeniden yaptı. Bir kuyumcu imalathanesinde çalışan 16 yaşındaki Zeki Diril ve 12 yaşında olan kuzeni İlyas Diril İstanbul’da kaldı. Burada bir süre çalışarak para biriktirdiler. Biriktirdikleri paraları yanlarına alarak evlerine gitmek için Şırnak’a doğru yola çıktılar. 2 Mayıs 1994’te henüz evlerine ulaşamadan askeri kontrol noktasında gözaltına alınarak Uzun Geçit Jandarma Karakolu’na götürüldüler. Karakolda Nezaret ve Emniyet odası defterine 11 Mayıs 1994 tarih ve 18-19 sıra numarası ile kaydedildiler. 14 Mayıs 1994’te Uludere Jandarma Karakolu’na sevk edilen iki çocuk, bir tutanakla Uludere İlçe Jandarma Komutanı Bülent Serdengeçti’ye teslim edildiler. Çocuklarının gözaltına alındığını öğrenen aileleri Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdular.”

Gegin, Serdengeçti’nin, İlyas Diril’in yaşı küçük olduğu için hemen serbest bırakıldığını, 193 sıra numarası ile gözaltı kaydı yapılan 16 yaşındaki Zeki Diril’in ise ifadesi alındıktan sonra aynı gün akşama doğru serbest bırakıldığını iddia ettiğini aktardı. Gegin, “1995 yılında, Zeki ve İlyas’ı gözaltında gördüğünü söyleyen ve Uludere Cezaevi’nde tutuklu bulunan K.Y. isimli kişi, Zeki’nin babasına ‘Çocuklarınızı bir sabah erkenden karakoldan çıkardılar. Çok ağır işkence görmüşlerdi. Sonra bir askerden onların helikoptere bindirilip, bir yerde atıldığını duyduk’ dedi” aktarımlarında bulundu.

Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada görevsizlik kararı verilerek, dosyanın Şirnex’e gönderildiğini aktaran Gegin, Şırnak Cumhuriyet Başsavcısı Ayhan Aygün’ün, 28 Temmuz 1982’de, Adalet Bakanlığı’ndan Uludere Jandarma Komutanı hakkında cezai soruşturma başlatması için izin istediğini fakat bu iznin verilmediğini söyledi.

‘CEZASIZLIK ZIRHI’

Cumhuriyet savcısının talep etmesine rağmen İlyas ve Zeki Diril’in kaybedilmesinden sorumlu olanların tespit edilebilmesi amacıyla hiçbir cezai dava başlatılmadığını ve soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatıldığını aktaran Gegin, bunun üzerine Zeki Diril’in babası Apro Diril’in AİHM’e başvurduğunu ve başvuru sonucu “ihlal” kararı verildiğini belirtti. 

Açıklama, oturma eyleminin ardından son buldu.

HAKKARİ

İHD Hakkari Şubesi ve kayıp yakınları, Yüksekova ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Eyleme, DEM Parti Yüksekova Belediye Meclis üyeleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve DEM Parti Gever İlçe Örgütü üyeleri ile Barış Anneleri de katıldı.

Eylemde, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartıyla faili meçhul şekilde katledilen ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Eylemin 122’nci haftasında, Şemdinli ilçesinde 24 Temmuz 1994 yılında gözaltına alındıktan sonra katledilen Naci Şengül’ün failleri soruldu.

NACİ ŞENGÜL’ÜN AKIBETİ SORULDU

Zorla kaybetme suçunun cezasızlık sisteminin varlığında gerçekleştiğini belirten İHD Hakkari Şube üyesi Ozan Akbaş, insanlığa karşı işlenen suçlarda hukuk yolunun açılmaması insan haklarının sistematik ve yaygın olarak ihlal edilmesine neden olacağını vurguladı.

Naci Şengül’ün 30 yıldır adalet arayan ailesi ve insan hakları savunucuları olarak, katledilen köylülerin akıbetinin bir an önce ortaya çıkarılması gerektiğinin altını çizen Akbaş, “Naci Şengül ve diğer köylülerin akıbeti açıklansın, sorumlular yargılansın” çağrısında bulundu. MA