14 ve 28 Mayıs seçimlerinde montaj videolardan terör söylemine, devletin tüm olanaklarının seferber edildiği kara kampanya ile seçim rejim, 31 Mart seçimlerinde halkın bariyerine tosladı. Manevra arayışına giren Cumhur İttifakı, es verip nefes alacağı politik hamlelere yöneldi. Moral üstünlüğünü kaybetmesine, toplumsal rıza üretmekte zorlanmasına rağmen kurduğu oyun planı ile aradığı fırsatı yakaladı.
Muhalefet, yerel seçimlerin ardından iyice zayıflayan rejime son darbeyi indirecek politikalar yerine, iktidarın kamuoyunda yarattığı “normalleşme-yumuşama” illüzyonunun peşine takıldı. Güçler ayrılığının fiilen ortadan kalktığı, AYM kararlarının hiçe sayıldığı, AYM’nin varlığının dahi sorgulandığı, yargının bir sopa olarak kullanıldığı, en küçük bir hak arayışının polis şiddetiyle durdurulmak istendiği, halk iradesine kayyumların atandığı, ‘etki ajanlığı’nın tartışıldığı, “Tek adam” yönetiminin hakim olduğu bu rejimin yumuşamak bir yana daha da sertleşeceği görmezden gelindi.
CHP Lideri Özgür Özel, Erdoğan’a normalleşme” konusunda “asgari ücrette temmuz düzenlemesi, emekliye seyyanen zam, mülakatın kaldırılması, liyakatın getirilmesi” gibi bazı şartlar sunmuştu. Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmedi.
BUGÜNKÜ TABLO HİÇ ŞAŞIRTICI DEĞİL
Rejimin kurduğu oyun planı, 31 Mart’ın yarattığı rüzgarı kesmeyi başardı. İktidar, göstere göstere en sert politikalarını hayata geçirse de normalleşme, Kürt sorunun çözümü gibi pek çok başlıkta muhalefet gereken refleksi gösteremedi. Ülke, gelinen süreçte ekonomiden yargıya, bürokrasiden sağlık sistemine, eğitimden sosyal yaşama dek felakete sürüklendi. Rejimin, kendini tahkim etmek için tüm gücüyle saldıracağını hesap edemeyen muhalefet, normalleşme ve çözüm beklerken bir kez daha elindekine de göz diken bir iktidarın gerçek yüzüyle karşılaştı. Muhalefet onca yıkıma rağmen rejime karşı topyekun, ortak ve birleşik bir mücadele geliştiremedi, iktidarın yapabileceklerini hesap edemedi ve hiç de şaşırtıcı olmayan bugünkü tablo ortaya çıktı.
Meclis muhalefetinin hatalarına karşın sokaktan iktidarı tedirgin eden sesler yükseliyor. 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmaya çalışan emekçilerden günlerdir fabrika önlerinde direnen işçilere, para etmeyen mahsulü için yol kapatan tarım üreticilerinden ağacına, doğasına sahip çıkan yaşam savunucularına, geçinemiyoruz eylemlerinden kayyumlara karşı iradesini savunan yurttaşlara dek ülkenin dört bir yanından yükselen direniş sesleri iktidarın gözünü korkutuyor.
Normalleşme tartışmaları devam ederken seçimden bu yana geçen 7 buçuk ayda rejimin baskı ve hukuksuzluklarını hatırlayalım:
1 Mayıs: Yumuşama tartışmaları başlamışken İstanbul 1 Mayıs’ı rejimin maskesini düşürdü. Saraçhane’de toplanıp Taksim’e çıkmak için yürüyüşe geçen kitleye polis sert müdahalede bulundu. Taksim’e çıkmak isteyen 210 kişi gözaltına alındı. Ardından yapılan ev baskınlarında pek çok kişi tutuklandı.
Can Atalay: Gezi Parkı Davası kapsamında 2022’de tutuklanan Can Atalay’ın milletvekilliği de düşürüldü. Meclis, Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi konusunda olağanüstü toplandı. AKP’li Alpay Özalan, TİP Milletvekili Ahmet Şık’a kürsüde sırada yumrukla saldırdı. DEM Parti Kars Milletvekili Gülistan Koçyiğit’ın ise kaşı açıldı.
Gezi Davası: Gezi Parkı davasından tutuklanan Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve Mine Özerden ve iş insanı Osman Kavala cezaevinde bulunuyor. Osman Kavala, cezaevinde 7. yılını geride bıraktı. Kavala’nın yeniden yargılanma talebi ise reddedildi.
Kobani Davası: HDP eski eş-başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 108 kişinin yargılandığı “Kobani Davası”nda ceza yağdı. Selahattin Demirtaş hakkında toplam 42, Yüksedağ hakkında ise toplam 30 yıl ceza verildi.
Kayyumlar: İlk kayyum hamlesi Van’da geldi. Van Büyükşehir Belediye başkanlığını kazanan DEM Partili Abdullah Zeydan’ın seçilme yeterliliğini kaybettiği gerekçesiyle mazbata AKP’li Abdulahat Arvas’a verilmek istendi. İradesine sahip çıkan on binler sokakları doldurdu. Yapılan itiraz sonrası YSK, mazbatayı Zeydan’a iade etti. Hakkari Belediyesi’ne yönelik polis operasyonunun ardından belediyeye kayyum atandı. İçişleri Bakanlığı, terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in görevden uzaklaştırıldığını açıkladı. Özer’in yerine İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy kayyum olarak atandı. Esenyurt’un ardından DEM Partili Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine de kayyum atandı. Karar, pek çok ilde protesto edildi.
Belediyelere çökme hamlesi: 31 Mart’ta sandığa gömülen iktidar, yerel yönetimleri ele geçirmek adına pek çok hamleye girişti. Çoğu AKP döneminden kalan borçlar haciz yoluyla CHP’li belediyelerden tahsil edilmek istendi. Bazı belediyelere haciz işlemi yapıldı. Bununla yetinmeyen iktidar, kara propagandasına devam etti. İstanbul, Ankara ve Beykoz belediyelerine konser ve etkinlik soruşturması başlatıldı.
Ahmak Davası: İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, hakkında siyasi yasak istenen ve kamuoyunda ‘’ahmak davası’’ olarak bilinen dava devam ediyor. Davanın ilk ayağında Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve siyasi yasak cezası verilmişti.
Sokak Hayvanları Yasası: Sokak köpeklerinin öldürülmesini öngören 17 maddelik ‘katliam yasası’ AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Teklif, 224 ‘Hayır’ oyuna karşılık 275 ‘Evet’ oyuyla sabaha karşı yasalaştı.
Etki ajanlığı: Büyük tepkilere neden olan “Etki Ajanlığı” Yasası Noterlik Kanunu teklifinden tamamen çıkarıldı. Yeniden düzenlenecek “etki ajanlığı” maddesinin, 2025 yılı bütçe görüşmelerinin TBMM Genel Kurulu’nda tamamlanmasından sonra yeniden Meclis’e sunulması bekleniyor.
∗∗∗
TEKEDEN SÜT SAĞILMAZ BALDA TUZ BULUNMAZ!
Bugünlerde içinde bazı muhalif mecralarında olduğu birçok medya kuruluşu “İktidar anlama kılavuzu” şeklinde çalışıyor. Erdoğan her seferinde “Ortağımızla tam mutabakat halindeyiz” dese de Bahçeli “Tek alternatif Erdoğan, gerekirse anayasa değişir” diyerek net bir çizgi çekse de ısrarla ve inatla aralarında görüş ayrılığı aranıyor. Mesele o kadar ileriye taşındı ki yazılı ve sözlü beyanlardan istediklerini alamayanlar fotoğraflardan vücut dili analizi bile yapıldı.
Muhalefetin önemli bölümü iktidar cenahından gelen tüm bu ifadelere rağmen çıplak gerçeği kabullenmekte zorlanıyor.
Mesele uzaydan görülecek kadar net ve sade. MHP ve AKP tek adam rejimini devam ettirmek istiyor. Bunu da Erdoğan'la yapacak. Bu yolda her türlü adım atmayı mübah görüyorlar. Savaş, yargı darbesi, kayyum aklınıza ne gelirse yapacak kapasiteleri var. Ne memleketin geleceği ne de ülke demokrasisi umurlarında. Varsa yoksa tek gayeleri var bu ucube rejimin sürmesi.
Meclis muhalefetinin iktidara dair yanılgısı sadece kendileriyle sınırlı bir mesele olsa çok üzerinde durmaya değmezdi. Ama medyadan, bazı aydınlara oradan sendikalara kadar uzanmaya başlayan rejimi görmeyen muhalif tutum tek kulvar olmaya başladı. Anlaşılan o ki toplumsal talepleri gölgeleyen noktaya gelen bu muhalefet etme biçimiyle mücadele etmeden iktidara karşı yol almak da mümkün değil.
Çok açık ki yapılması gereken AKP-MHP blokuna Erdoğan üzerinden yeniden iktidar kapısı açacak her türlü kafa karışıklığına karşı net bir tutum almaktır.
Bahçeli'nin ağzından söylersek: “Tekeden süt sağılmaz bal da tuz olmaz, MHP-AKP de bu rejimden vazgeçmez”
Aralarındaki görüş ayrılıklarından medet uman, konusuna göre birinden birine şikayetlenen muhalefet anlayışının 14 Mayıs 2023 seçimi öncesi yakalanan motivasyona bile ulaşması mümkün değil. Birbirlerine dayanmadan tek başına yürüme şansları yok. O yüzden sonuna kadar birlikte gidecekler. İkisi ayrılacaksa, bu ancak şiddetle vurulacak bir darbe sonrası yaşanacak savrulmayla mümkündür. Bu da ancak bugün kendiliğinden toplumun her kademesinde rejime karşı görülen hoşnutsuzluğun örgütlü bir noktaya taşınmasıyla mümkündür.
Meşruiyetini yitirmesine rağmen pervasızca ülkeyi yönetmeye devam eden iktidara karşı en az onlar kadar cüretli bir muhalefet gücü bunu başarabilir.