Kadınların binlerce yıldır dile getiremediği aşkını, sevgisini, korkusunu, acısını ve üzüntüsünü ilmek ilmek nakşettiği bir tarihi birer belgedir, Hakkari ve Van kilimleri. Yüz yıllardır hemen hemen her evde genç kızlar ve kadınlar tarafından işlenen bu kilimler, artık can çekişiyor.
Independent Türkçe'den Hamdiye Çiftçi'nin haberine göre, Van ve Hakkari yöresi, Mezopotamya ve Anadolu kültürünün harmanlandığı yerdir. Bu yörede kadınlar, güneşten önce uyanır. Burada üretimin adıdır, kadın. Van ve Hakkari yöresinde dokunan kilimlerin her ilmeğine kadının eli değer mutlaka.
Bu yöreye ait kilimlerinin en önemli özelliklerinden biri de,tarihten günümüze ilettiği mesajdır. Özellikle eski dönemlerde okuma yazma bilmeyen yöre insanı, sevgisini, duygularını, aşkını ve üzüntüsünü kilime işlemiştir. Bu yüzden kilimin üzerindeki her motifi bir mesajdır, tarihi bir belgedir. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprüdür.
İnsanların yaşamını, yaşadığı coğrafya belirler. Eğer o coğrafya, yüksek dağlar ve soğuk iklime sahipse, insanların barınma, beslenme ve giyimi de o coğrafyaya göre şekillenir. Van ve Hakkari coğrafyası; yüksek dağlara, platolara, vadilere ve ovalara sahip. İklimi çok sert olduğu için, yaşam koşulları da ona göre belirlenmiş. Evlerin duvarları taştan, içi ise halıyla döşenir. İnsanların geçim kaynağı ise genellikle hayvancılık üzerinedir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan 2019 Hayvansal Üretim İstatistiklerine göre, Van'da 2 milyon 505 bin 417 küçükbaş hayvan ile birinci sırada yer alıyor. Bundan dolayı bu yörede yaşayan insanların hayatından hayvancılık önemli yer tutar.
Yöre insanının hayvancılıkla uğraşması dokuma malzemesinin yaygın olarak kullanılmasında etkili olmuştur. İnsanlar, ihtiyaçlarını karşılama amacı ile dokudukları kilimleri evlerinde yaygı, minder, yastık, hurç, erzak torbası, çuval, çocuk beşiği, barzol olarak kullanmıştır.
Van ve Hakkari bölgesi, kilim dokumacılı bakımından çok köklü bir kültüre geçmişe sahip. Bu yörede yaşayan insanlar yetiştirdikleri hayvanların yünlerinden elde ettikleri ipleri doğal bitkilerle boyayarak üretecekleri dokumalarda kullanıyordu. Özellikle bölgede bol bulunan ceviz kabuğu, nane otu ve doğada bulunan çeşitli bitki köklerinin karışımından iplik elde ediliyor. Bu karşımdan elden edilen ipliklerle kadınlar kilim üretiyordu.
Van ve Hakkari kilimlerini değerli kılan bir başka özelliği bölgede yaşayan birçok medeniyetinin izini taşımasıdır. Bu coğrafyada yüz yıllarca Kürtler, Keldaniler, Asüriler, Türkler ve Ermeniler bir arada yaşadı. Bu hakların ortak kültürü olarak günümüze gelen nadir eserlerden biri de günümüze kadar gelen kilimlerdir. Bu nedenle, yörede yapılan kilimler bu halkların ortak kültürü ve mirasıdır.
Bu geleneksel kilimlerde, kendine özgü renk ve 60 farklı motifle, asırlardır kuşaktan kuşağa aktarıldı. Bu kilimlere değer katan sadece kendine ait teknikleri var. Özellikle kilimler, 4 dokuma tekniğiyle yapılıyor. Bu dokuma teknikleri; Zilli, Düz, Sumak ve Cicim olarak adlandırılıyor. Kilimlerin bir diğer önemli özelliği ise üzerlerindeki motifler bunlar genellikle; geometrik, hayvan, bitki, dini ve kültürel şekillerden oluşuyor. Kilimler üzerindeki desenlerin en önemlileri herki, gülsayra, kesneker, sine, hevceker, lüleper ve şahmaridir. Bu desenlerin her birinin ayrı bir hikayesi var. Van ve Hakkari kilimlerinin bir diğer özelliği ise onu dokuyan aşirete ya da kullanılan ana motife göre adlandırılıyor. Bunlar Canbezar, Gülhazar, Lüleper, Gülsarya, Şehvani, Gülgever, Gülsarya, Nehrek ve Halit Begi gibi en çok bu kilimler dokunuyor.
Sîne, Gulsarya, Lüleper, Keskener, Çılgul, Gulçin, Gulhazar, Gulşivan, Herkî, Hevçeker, Şehvani, Şamari, Şimkubik, Halit Bey, Gülgever, Canbezar gibi bir çok desenli Hakkari kilimlerinde çeşitli hayvan, çiçek ağaç gibi figüratif motiflerin yanı sıra soyut motifler de yer alıyor. Dokuyucu yaşadığı zamanın Kıskançlık ve korkuların; Kurt ayağı ve akrep motifi ile muhabbeti, sevgiyi, sohbeti ve faniliği, muhabbet Kuşu motifi yiğitliği ve kavgacılığı;koç Boynuzu motifi ile dile getirirken, bitki ve çiçek figürleri bereketi, üretkenliği ve mutluluğu ifade ediyor.
Bugün birçok kilim türü de artık yapılmadığından dolayı yok olmuş durumda. Daha önce Hakkari yöresinde Herki, Dizey, Diyari ve Van’da yapılan Ermeni kilimleri artık dokunmuyor.
Yüzyıllardır yöre kadınlarının aşklarını, özlemlerini, sevinçlerini ve acılarını nakşettiği tarihi Van-Hakkari kilimleri yok olmaya doğru gidiyor. Eskiden her evde kilim görmek mümkündü. Yüz yıllardır hemen hemen her evde genç kızlar ve kadınlar tarafından işlenen Van-Hakkari kilimleri, artık can çekişiyor, diyebiliriz.
Hakkari-Van kilimlerin yok olmaması için bölgede birçok adım atılıyor. Bu adımlardan biri de Halk Eğitim bünyesinde açılan kurslardır. Bu kurslarda kilim eğitim veriliyor. Her yıl onlarca kursiyer yetişiyor. Kursa gelenlerin büyük çoğunluğu ise, kurs bittikten sonra gereken desteği ve ödeneği bulamadığı için, bu işi yapamıyor. Verilen eğitim de zamanla unutulup, gidiyor.
Tarihçi ve Sosyolog İkram İşler, Van ve Hakkâri’nin yukarı Mezopotamya’nın önemli kentleri ve kültür merkezleri olduğunu belirterek, kendine özgü yanlarının yanında, bölgenin ortak birçok özellikler taşıdığını söyledi. Van ve Hakkari kentlerinin en güzel örneklerinden birinin kendini halı ve kilim sanatında gösterdiğini vurgulayan İşler, kilimlerin bölgenin adeta aynası niteliğinde olduğunu ifade etti.
Hakkâri, kendi kimliğini hiç kaybetmemiş, bütün ihtişamı ile özgün kimliğini sergilemeye devam ettiğini vurgulayan İşler, en eski dini inanışlarının izlerini, topraklarının verimliliğini hem ekonomik hem de kültürel zenginliğini, bu gün hala koruduğunu, Hakkâri halı ve kilimleri incelendiğinde daha net olarak anlaşıldığını ifade etti.
"Bu gün maalesef Van’ın ve Hakkâri’nin bu tarihi ve kültürel zenginliklerine sahip çıkan ve bunu geliştiren halkın imkânları ve her geçen gün biraz daha kısıtlanmaktadır" diyen İşler, şöyle konuştu:
"Halı ve kilimlerin yapılması eskiden kadınların ne kadar becerikli olduklarını gösteren bir ölçüt idi. Kocaları kendi kadınları ile gurur duyma vesilesiydi. Aynı şekilde halı ve kilimlerin üzerine kendi kültürel ve inançsal sembollerini de yerleştirmeyi gerektiriyordu. Eski halı ve kilimlerin üzerinde yer alan bütün semboller birer dini semboldür ve genellikle hayvan ve antropomorfik şekilleri içermektedir. Dünyanın en eski dinlerinden örneklerin bulunduğu bu halı ve kilimlere değerini veren en önemli özellik zaten bu içerikleridir. Kürtlerin tarih içinde kabul ettikleri bütün dinlerinden sembolleri içeren halı ve kilimler, İslamiyet’ten sonra değişmiş ve hayvan figürleri yerini bitki desenlerine bırakmıştır. Hayvanların ve canlılara ait görüntülerin put sayılması insanları bu yola itmiştir. Halı ve kiliminde görülen simetri özelliği yine bu din sayesinde değişmiş simetrik halı ve kilimlere asimetrik halı ve kilimler de eklenmiştir."
Van ve Hakkâri’nin halı ve kilimlerinin tipik Kürt halı ve kilimleri olduğunu ifade eden İşler, "Yani Horasan da ya da dünyanın başka bir bölgesinde yapılan Kürt kilimleriyle aynıdır. Desenler içerikler sanat anlayışı genellikle aynıdır. Özellikle halılarda kullanılan iki adet Kürt düğümü bütün Kürtlerin arasında kullanılmaktadır. Aslında dünyada İspanyol düğümünün dışında geriye iki düğüm kalmaktadır. Bunlar da zaten Kürt bölgelerinde ortaya çıkan düğümlerdir. Bu düğümlerin isimleri şöyledir:
Kuerdes düğümü: Bu ismi Fransız bilim insanları düğümün Kürtlere ait olduğunu bildikleri için "Kuerdes" adı vermişlerdir.
İkinci düğüm İran’da Kürtlerin çoğunlukta yaşadıkları bir Kürt kenti olan Senendak’a aittir. "Seneh","Sine" gibi adlar da alan bu düğüm daha çok ipek halılarda kullanılmaktadır. Hakkari ve Van yöreleri de bu düğümler ile halı yapmış, üzerine kendi dini değerlerini içeren semboller yerleştirmiştir" dedi.
Hakkari ve Van kilimlerinin tarihi birer belge niteliğinde olduğunu belirten İşler, "Guti’lerden, Mitanni’lerden, Hurri’lerden hatta Hatti-Hitit’lerden, Med’lerden ve daha birçok tarihi devletlerden gelen inanç değerlerinin sembolize edilmiş olduğu özelde Van ve Hakkâri, kilimlerinin öneminin ileride daha çok kavranacağına inanıyorum. Geçmişini bilmeyen geleceğini koruyamaz. Bütün gençlerimiz kendini tanımak için tarihini okumalıdır. Kendini tanımayan insan kendi kaderinin öznesi olamaz. Ancak nesnesi olabilir. Başkalarının istediği gibi kullanabildiği bir varlığa dönüşür. Özellikle bize dayatılan asimilasyon sürecini yenebilmemizin en önemli ayağı tarihi doğru okumak, kendi kültürünü bilmek, sanatının farkına varmaktır. Ancak o zaman kendini diğer insanlardan farklı olarak algılayacak, tarihine sahip çıkacak, toplumunu bir arada tutacak ve diğer ihtiyaçlarını ona göre sağlamaya çalışacaktır" şeklinde konuştu.
"Her kilimin ayrı bir hikayesi var"
3 çocuk Annesi Zehra Timur (34) 8 yaşında annesi ile birlikte kilim kursuna gittiğini belirterek, en büyük destekçisinin öğretmeninin annesi olduğunu söyledi. Küçük yaşta kilim dokuma merakı olduğunu dile getiren Timur, bir öğün okul, bir öğün ise kilim kursunda kilim dokuyarak geçirdiğini belirtiyor.
Her çeşit kilim yaptığını sözlerine ekleyen Timur, özellikle Gülsarya ve Sine kilimlerini daha çok yaptığını, bu kilimlerin vatandaşın daha çok tercih ettiğini ifade ediyor. Her kilimin bir hikayesi olduğunu dile getiren Timur, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Gülsarya’nın anlamı, bu kilimi dokuyan kadının, kilime kendi adını vermesidir. Binlerce yıllık geçmişi olan ve bu halkın değeri olan bu kilimler maalesef, bu gün istenilen değeri görmüyor. Çok yakında unutulmuş el sanatları kategorisinde yok olup, gidecek. Eskiden hem yerel halk hem de turistler tarafında çok tercih ediliyordu. Bu kilimlerin en büyük özelliği kök boya kullanılması el emeği ile yapılması nedeniyle fiyatın yüksek olmasına neden oluyor. Son dönemlerde bölgeye turistlerin gelmesi ve yerel halkın satın alma gücünün azalması, kilimlere olan ilgiyi azalttı."
Kilim kursa açmasına rağmen, yeterli ilginin olmadığına dikkat çeken Timur, "Kurs açıyoruz, kursiyer sayımız 12 kişiden az olmaması gerekiyor. Buna rağmen bu sayıya ulaşamıyoruz. Çünkü kilim, zahmetli ve emek isteyen bir iştir. Bundan dolayı eskisi gibi bir rağbet ve ilgi görmüyor. Mesleğimi çok seviyorum. Keşke yurt dışına satabilseydik. Kadınlarımızın el emeği ve göz nuru olan bu kilimler keşke gereken ilgi görseydi ve değerinde satılsaydı. Eskiden devlet desteğiyle kadınların yaptığı kilimler, değerinde yurt dışına satılıyordu. Bu sektör de çalışan yüzlerce insanın evine ekmek götürüyordu. 90’lı yıllarda anne sadece kilim yaparak ailemizin geçini sağlıyordu. Şimdi yoksulluk giderek arttı. Eğer bu meslek yeniden canlanırsa, yüzlerce hatta binlerce kadın kendi evinde bu işi yaparak para kazanabilir" dedi.
Nenesinin ve annesinin kendi evlerinde halı dokuduğunu belirten Zübeyde Demir, ama şimdi bu işi yapacak pek kimsenin kalmadığını söyledi. Eskiden hemen hemen her evin kilim atölyesi gibi çalıştığını sözlerine ekleyen Demir, her genç kızın kilim dokuyarak büyüdüğünü belirtiyor.
Kilim, bu bölgenin kültürü ve sanatı olduğunu ifade eden Demir, şöyle konuştu: "Eğer biz bu sanatı yaşatacak sanatçılar yetiştirmezsek, bu sanat yok olup gidecek. Kilimlerimizin durumu da tam da budur. Bu gün kilimlerimizi dokuyacak ve gelecek kuşaklara aktaracak kimse pek kalmadı. Devlet tarafından açılan kurslar var ama insanlar pek ilgi göstermiyor. Kursa gelenlerin büyük çoğunluğu ise, kurs bittikten sonra gereken desteği ve ödeneği bulamadığı için, bu işi yapamıyor. Bu kültürün yok olmaması için halkın daha bilinçli olması, devletin de destek vermesi gerekiyor."