Kobanê Davası’nın 9’uncu duruşması 8’inci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde devam etti. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasına HDP MYK üyeleri, milletvekilleri, HDP Ankara İl ve ilçe örgütü yöneticileri ile çok sayıda avukat katıldı. Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Bir kısım siyasetçiler ise duruşmaya mazeret bildirerek katılmadı.
Duruşmada söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Ali Ürküt, “Bu tahliye taleplerine daha fazla zaman ayrılması gerekiyor. 24 tutuklu var ve her birimiz için bir avukat konuşsa en az 3 gün gerekiyor. Bir günde bu tahliye talepleri nasıl sığdırılacak. Her aşamada dosyaya yeni deliller giriyor” dedi.
'MAHKEME BAĞIMSIZ DEĞİL'
Mahkeme başkanından sonra adalet bakanının da değiştiğini hatırlatan “Aleyhimde hiçbir somut delil olmamasına rağmen 17 aydır tutukluyum. Hukuksuz bir şekilde buradayım. Peşinen cezalandırma anlayışının adil yargılamaya da aykırı olduğunu düşünüyorum. Türkiye AİHM’in verilerine göre 2021 yılında 111 hak ihlaliyle Rusya’dan sonra 3’üncü sırada. AİHM sözleşmesi 1'inci Maddesi 6'ncı Fıkrasına göre mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olması gerektiği söyleniyor ancak mahkemenizin tarafsız ve bağımsız olduğunu, siyasi iktidardan bağımsız kararlar verdiğinizi söylemek mümkün değil. Masumiyet karinesini hiçe sayarak siyasiler hakkında peşinen suçlu ilan edilmeleri de adil yargılama ilkelerini ihlal eden bir yerde duruyor. Varsayımlara ve tahminlere dayalı suçlamalarda bulunulduğu kanaatindeyim. Son tutukluluk kararıma baktığımda neredeyse birbirine benzer klişeler ve somut olmayan delillerden başka bir şey yoktur."
‘GİZLİ TANIK İFADELERİ DÜZMECE’
Dün ortaya çıkan gizli tanık ifadesine dair konuşan Ürküt, “Bu ifadeleri ve iddiaları reddediyorum. Tamamen sanal, kim olduğu belli olmayan, dedikodudan ve tahminden oluşan ifadelerdir. Ya da önlerine birileri tarafından konulmuş ifadelerdir. Tamamen düzmecedir. İfade, mahkeme heyeti tarafından avukatlarımız ve biz olmadan alınmış, bu da benim açımdan hukuki değildir” diye aktardı.
PYD’den geldiği söylenen e-postanın sadece bir kişi veya kuruma değil dünyanın birçok yerinde olan kurumlara ve yapılara gönderilen bir yardım çağrısı olduğunu söyleyen Ürküt, “Suruç Kaymakamı’nın kendi ifadelerinde 3 bin 919 yaralının Kobanê’den geçerek Türkiye’deki hastanelerde tedavi edildiği görülüyor. Bunun yanında hükümetin PYD temsilcileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda Süleyman Şah Türbesi’nin Türkiye ve PYD’nin ortak operasyonuyla nakledildiği de biliniyor. Bu ilişkiler ve ortak iş yapma konusu son derece normal görülüyordu ancak PYD tarafından gönderilen bir yardım çağrısını suç unsuru olarak görmek hangi akla, mantığa yatar sormak istiyorum. Bu PYD konusunun dosyadan çıkarılmasını talep ediyorum” şeklinde konuştu.
Loading...
Ürküt, devamında şunları ekledi: “Bir an önce tahliye edilmem gerektiği kanaatindeyim. Bir RTÜK üyesiyim ve maalesef bu görevi şu anda yapamıyorum. Sabit ve düzenli bir yaşamın var. Kaçma şüphem yok. Bu tutukluluk artık bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanıyor. 1 yıl 5 aydır özgürlük hakkım elimden alınıyor. Bu nedenlerle tahliyemi talep ediyorum.”
‘KİMSE ÖLMESİN’ TUTUKLULUK GEREKÇESİ
Ardından söz alan avukat Erhan Ürküt, “19 Ekim 2021 tarihindeki sorgudan sonra Ali Ürküt ile ilgili belirsiz bir gizli tanığın ortaya attığı ifadelerden kaynaklı tutuklanmasının devamı istenildi. Tutukluluk devam gerekçesinde ise Ürküt’ün ‘Kardeş kanı akmasın, bu topraklarda kimse ölmesin’ sözleri yer alıyor” dedi.
SORUŞTURMALARIN GÜVENİLİRLİĞİ YOK
Gizli tanıkların ifadelerinin avukatlar olmadan alınmasına tepki gösteren Ürküt, “Neden biz avukatların gizli tanıkları sorgulamasına izin vermiyorsunuz? Bu tamamen adil yargılanma hakkı ile ilgilidir. Gizli tanıkların ve açık tanıkların mahkemede yeniden ifadelerin alınmasını talep ediyoruz. Gizli tanıkların kimliğinin gizlenmesi için iddia makamı makul bir gerekçe bile sunmadı. Bu tanık pişmanlık yasasından yararlanmış mıdır? Bunların hiçbiri sorgulanmadı. Bu soruşturmaları yapanların güvenilirliği bizim için yoktur. Adil yargılama hakkını dün en açık biçimde ihlal ettiniz” şeklinde konuştu.
Sorgulama yoluyla gizli tanığın test edilmesi gerektiğini belirten Ürküt, “Tanığın ifadesi güvenirliği sorgulandıktan sonra alınır ancak kimse sorgulanmadı, sorgulayamadık” dedi.
‘NEDEN YÜZ BUZLAMA YAPILMADI?’
Sonrasında konuşan avukat Cihan Aydın, “Kumpas kurmak TDK’ye göre birini zor duruma düşürmeye çalışmak demektir. Bu davada kumpasların ardı arkası gelmiyor. Bengü Cengiz diye birinin ifadesini gördük UYAP’ta. Hakkâri 2'nci Ceza Mahkemesi’nde 14 Aralık’ta dinlenmiş. Örgütten ayrılıp pişman olduğunu söyleyerek ifadesinde birkaç isimden bahsetmiş. Sonrasında bu beyan daha sonra mahkemenizin dosyasına gönderiliyor. Sizin bu konuyla ilgili ne yaptığınızı ya da size neden gönderildiğini bilmiyoruz. Dosyadaki 108 kişiden hiçbirinin ismi yok o ifadelerde. 10 Şubat’ta bir gizli tanık dinlediniz. Bu tanığın size nasıl geldiği konusunda ‘Mercek isimli tanığa ulaşılmaması nedeniyle aynı kaygının bu tanıkla ilgili de yaşanması ve tanığın huzurda dinlenmesinin tehlike teşkil edeceği nedenleriyle gizli olarak dinlemeyi tercih ettik’ dediniz" ifadelerini kullandı.
Neden yüz buzlama ve ses değiştirme yönteminin kullanılmadığını soran Aydın, “Bu uygulamayı kabile devletleri bile kullanıyor artık ama siz ısrarlı bir şekilde bu tanığı bizden kaçırdınız. Tanığın ifadesinin hiçbir yerinde ‘Ben şahısları görsem tanırım’ diye bir beyanı yok. Siz kendi talebinizle sanık fotoğraflarını tanığın önüne koydunuz. Tanığa önce bildikleri sorulur. Eğer tanık ifadesinde isimlerden bahsediliyorsa teşhis işlemi yapılır ancak siz hiçbir şey sormadan fotoğrafları önünde koyup ifade için bir baskı uyguladınız” şeklinde ifade etti.
KUMPASIN BELGESİ
Gültan Kışanak ve Ayla Akat Ata hakkında 3 ayrı tanığın beyanı olduğu bilgisini veren Aydın, “Hazırlanan araştırma tutanakların bir bölümünde Gül Tanrıverdi’nin bir beyanı var. Gül Tanrıverdi ifadeyi 30 Aralık 2019’da vermiş. Düzenlenen tutanak ise 25 Kasım 2019’da yazılmış. Tutanağın yazıldığı tarihten 35 gün sonra verilen bir ifade tutanağa eklenmiş. Nereden biliyorlar 35 gün önce bu ifadeleri” dedi.
SAVCI VE KOLLUK SUÇ İŞLEDİ
Gizli tanık Ulaş’ın ise olaydan 130 gün sonra 4 Mart 2020 tarihinde Kışanak ve Ata hakkında beyanda bulunduğunu söyleyen Aydın, “2019’daki araştırma tutanağı ile aynı beyanda bulunmuş. Altında da Ahmet Altun’un imzası var. Kumpasın belgesi dediğim bu. Bu Cumhuriyet savcısı ve kolluk alenen suç işlemişlerdir. Yanınızda oturan ve sadece müştekiler soru sorduğumuz da itiraz eden Cumhuriyet savcısı işte suçu öğrendiniz. Uyuma numarası yapmayın. Bir an önce bunun gereğini yapın. Bu durum HSK’ya bildirilsin, Cumhuriyet Savcısı Ahmet Altun hakkında suç duyurusunda bulunsun. Müvekkilleri 37 kez hapis cezası istenilen bu dava yalan beyanlar üzerine kurulmuş. Bu tanık beyanlarını çıkarın ve çöpe atın” diyerek beyanların dosyadan çıkarılmaması halinde suç duyurusunda bulunacağını ifade etti.
Mahkeme heyetine yönelik Aydın, “Geçmiş dönemde sizinle aynı işi yapanlar, hakimlik yapanlar bize başvurdu. Avukat olarak çalışmak istediklerini söylediler, diğer barolar kabul etmedi biz kabul ettik. Bizim için önemli olan masumiyet karinesidir. Siz de baskı altındasınız, gelin kendinizi bu duruma düşürmeyin” dedi.
‘YARGILAMA SİHİRBAZ ŞOVUNA DÖNDÜ’
“Dün duruşmada olağanüstü bir durumla karşılaştık” diyen avukat Cemile Turhallı Balsak, mahkeme heyetinin dün siyasetçilerin ve avukat beyanlarının alması gerektiğini fakat müşteki dinlenildiğini hatırlattı. Balsak, “Bir tanığın olduğunu ifade ettiniz. Olağanüstü bir gün yaşadık bu yargılamanın olağanüstü bir seyir olduğu çok açık ortada. Tanığı dinleme şekliniz, araştırmanın hiçbir aşamasında bir tanığı bir anda dinlemiş olmanız bu davaya bakış açınızı gösteriyor. Davanın bu şekilde sürdürülmeyeceği noktasında itirazlarımız var. Gizli yürüttüğünüz bir süreç varken, gizli bir ajandanızın olmadığınız bizi nasıl ikna edeceksiniz. Bize gizli tanığın güvenliğini gerekçe yapmayın. Eğer bir güvenlik gerekçesi varsa usul kaidelere uyarak dinleyebilirdiniz. 9 Şubat’ta dinlediğiniz tanığı neden 10 Şubat’ta dinlemediğinizi açıklayamazsınız. Ayağınıza gelen bir tanık var, 10 Şubat’ta herkesin huzurunda dinlenebilirdi. Bizce bu tanığın dinlenme biçimi, bu tanığın beyanlarının okumuş olmanız, sizin gizli tanığın güvenliği ile alakanız yok sizin kendi güvenliğiniz ile ilgili probleminiz var. Bu yargılama ‘sihirbaz şovuna dönüşmüş’ durumda. Sürekli şapkadan tavşan çıkarıyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Duruşma avukat beyanlarıyla devam ediyor.