Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan ve Şubat 2021’den bu yana demans hastalığı teşhisi konulan Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un Kobanê Davası’nda ifade vermeye zorlanmasına tepkiler devam ediyor. Tuğluk'un ifadeye zorlanması ve mahkemenin yaklaşımını değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, yapılanların hukuken bir izahı olmadığını belirterek, Tuğluk’ yaklaşımı “işkence” olarak değerlendirdi.
Aysel Tuğuk ile dostluklarının uzun yıllara dayandığını dile getiren Keskin, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı’nı (TOHAV) birlikte kurduklarını ifade etti. Keskin, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) olduğu süreçte de beraber hukuk mücadelesi yürüttüklerini de ekledi. Tuğluk’un cezaevinde olduğu dönemde annesini kaybettikten sonra cenazesine yapılan ırkçı saldırıların kendisini çok etkilediğini ifade eden Keskin, “Aysel'in haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevine konulmasının ardından annesinin cenazesine yapılan saygısızlık onu çok etkiledi. Aysel’in hastalığının başlamasının neden olan zaten bu olay oldu. Aysel Tuğluk bu zaman içerisinde demans başlangıcı ve ardından hastalığının ilerlemesi görüldü” diye belirtti.
‘HASTA OLDUĞU HALDE BU HASTALIĞI DİKKATE ALINMIYOR VE ÜSTELİK İFADEYE ZORLANIYOR’
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre Tuğluk’la en son görüştüğünde demans hastalığının daha görünür olduğunu ve birçok şeyi çok çabuk unuttuğunu ifade eden Keskin, bu izlenimlerini yaptığı görüşte derinden hissettiğini aktardı. Siyasetçi Tuğluk gibi bugün cezaevlerinde tutulan HDP’li birçok milletvekilinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında cezaevinde olduğunu hatırlatan Keskin, Yargıtay kararlarında bunun somut bir şekilde görüldüğünü dile getirdi. Bugün bu siyasetçilerin “silahlı örgüt üyesi” iddiasıyla cezaevlerine konulmasının Türkiye’nin kendi iç hukukuna aykırı olduğunu belirterek, “Ama Aysel’in çok daha büyük haksızlığa maruz kaldığını görüyoruz hasta olduğu halde bu hastalığı dikkate alınmıyor ve üstelik ifadeye zorlanıyor. Bu kabul edilemez” dedi.
‘EN BÜYÜK ENGEL ATK’
Tuğluk'un cezaevlerinde çok fazla hasta tutuklunun olması nedeniyle hastalığını uzun süre kamuoyundan gizlediğini söyleyen Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aysel işte bu kadar iyi niyetli ve kibar bir insandır. Hastalığını bile çok uzun süre gizlemiş. Fakat o tarihlerde avukatları bu konu ile ilgili başvurular yapmış ve Kocaeli Devlet Hastanesi Aysel’in demans hastalığıyla ilgili ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verdi. Ancak burada hasta tutuklularla ilgili bütün raporları veren ve tek resmi delil kabul edilen kurum Adli Tıp Kurumu (ATK), siyasi iradeye bütünüyle bağlı bir kurum. Kocaeli Hastanesi’nin verdiği rapor daha uzun bir incelemeye tabi tutuluyor ve defalarca hastaneye giderek inceleme yapan hekimler cezaevinde kalamaz raporu verdiler. Ama asıl kararları veren ATK sadece beş dakika bakıyor ve cezaevinde kalabilir raporu veriyorlar bu akıl karı değil. Devlet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamıyor. Oysaki Mardin’de cinsel saldırıya uğrayan Ş.A. davasında Türkiye, AHİM tarafından mahkum edilirken bağımsız hekim raporlarının delil olarak kabul edilmemesini gerekçe gösterdi. Biz hem işkence olaylarında hem de hasta mahpusların durumuna ilişkin bu nedenle bağımsız hekim raporunun önemli olduğunu sürekli dile getirmemize rağmen maalesef ki mahkemeler sadece ATK raporlarını delil olarak kabul ediyor. Bir insanın ‘kısmen ifade verebilir ya da kısmen cezaevinde kalabilir’ diye hiçbir etik hukuk ve tıp etiğiyle izah etmek mümkün değil böyle bir şey olamaz. Maalesef ki Tuğluk'un hastalığı sebebiyle tahliyesi içi yapılan tüm başvurularda tekrar ATK’den rapor isteniyor. ATK, Kocaeli Hastanesinin tam tersine cezaevinde kalabilir raporu verdi. Aslında bu Aysel şahsında bütün hasta tutuklulara uygulanıyor. Özellikle Kürt siyasi tutuklular ölüm durumunda olsalar bile ATK, ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veriyor. Bu yüzden birçok hasta tutuklu cezaevinde yaşamını yitiriyor.”
‘HUKUKUN SİYASET ADINA ADETA SİLAH OLARAK KULLANILDIĞI BİR DÖNEM’
Tuğluk'un hastalığının raporlarla tespitli olmasına rağmen duruşmada ifade vermeye zorlanmasına dikkat çeken Keskin, zorla ifadenin alınmasının hukukta bir karşılığının olmadığını belirtti. Tuğluk’un duruşmada “Ben ifade veremiyorum, bir şey hatırlamıyorum, neden yargılandığımı bilmiyorum?” demesine rağmen üstüne gidilmesinin çok açık bir şekilde psikolojik bir işkence olduğunu aktaran Kekin, “Bildikleri halde Aysel’in üye olmadığı örgüte ilişkin sorular dayatılması 12 Eylül mahkemelerinde bile böyle bir şey yoktu. Hukukun siyaset adına adeta silah olarak kullanıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Aysel'in bütün yaşadıkları cezaevine alınması, annesinin cenazesine yapılan saldırı ve bundan dolayı kimsenin ceza bile almamış olması, hastalığına rağmen Aysel’in tutuklu halinin devamı son olarak mahkemenin bu kadar ifadeye zorlaması bütün bunların hepsi bir işkence yöntemidir” dedi.
KÜRT SİYASETİNE GÖZDAĞI’
Mahkemenin tavrının Kürt siyasi hareketine karşı bir gözdağı olduğunu ifade eden Keskin, “Mahkeme ‘Biz sizi hiçbir şekilde dikkate almıyoruz, tanımıyoruz ve insan yerine koymuyoruz’ tavrı sergiliyor. Başka hiçbir anlaşılır yanı yoktur. Bu tamamen demokratik siyasetin önünün tıkanması için yapılan çok büyük haksızlıklardır. Türkiye'nin içinde bulunduğu şu durumda ben yargı makamlarının icraatlarının hiçbir hukuk anlayışıyla bağdaştıramıyorum” ifadelerini kullandı.
DAYANIŞMA ÇAĞRISI
Tuğluk ve tüm hasta tutukluların dayanışmaya ihtiyacı olduğunu ifade eden Keskin, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Maalesef eğer ihlale uğrayan Kürt ya da sol siyasetten gelen insanlarla ilgili kadınlar olduğunda dayanışmayı eksik görüyoruz. Dayanışmasının büyütülmesi gerekiyor çünkü burada bir hak ihlali söz konusudur. Yani cezaevinde kalamayacak bir insanın ısrarla cezaevinde tutulmaya devam etmesi sorunu var. Dayanışmanın büyütülmesi gerekiyor” dedi.