CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TÜİK Başkanı Sait Erdal Dinçer'in görevden alınmasını değerlendirirken, bürokrasiden kendilerine belge yağmaya başladığını söyledi.
Medyascope'ta Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
'BELGELERİ PARÇA PARÇA PAYLAŞACAKLAR'
"Bürokraside bir deprem oluyor. Haksızlıklara tahammül edemeyen, baskıyla yolsuzluk dosyalarına imza atması istenen kişiler imza atmıyorlar. Bizim yaptığımız çağrıyı yolsuzluk dosyalarının altına imza atmayın, direnin çağrımız tuttu. Dolayısıyla bize gerçekten de ifade etmek gerekirse yağmur gibi belge yağmaya başladı. Biz tabii hemen paylaşmıyoruz, sonuçta bir araştırmamız gerekir. Ben aslında o çağrıda, yani son yaptığım çağrıda bürokratların direnmelerinin devlet için ne kadar önemli, ne kadar değerli olduğunu, devlette liyakatın ne kadar değerli olduğunu ifade etmeye çalıştım. Bizim milletvekillerimiz de, grup başkanvekillerimiz de bu belgeleri parça parça paylaşacaklar. Belki TBMM Genel Kurulu'na taşıyacağız."
"Sanki iki tür şey var, bir hakkatten vicdanen rahatsız olanlar, bir de iktidarın değişeceğini görüp yarın öbür gün ne olur ne olmaz diyenler, yanılıyor muyum?" sorusu üzerine de Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
'KAPIYA KİLİT VURULMASI TALİMATINI VEREN SARAY'
"Olabilir. TÜİK Başkanı 'Ben kul hakkı yemem' dedi. Sayın Erdoğan'ın talimatıyla ifade ediyorum deseyedi görevde kalabilirdi ama kendi özgür iradesiyle kul hakkı yemeyeceğini ifade ederek sıkıntıyı dile getirdi ve görevine son verildi. TÜİK Başkanı'nı 'Kul hakkı yemem ben' diyen noktaya kim, nasıl getirdi? Asıl üzerinde durulması gereken o. Aslında bunu diyen bir bürokratın ödüllendirilmesi gerekir. Zaten seni bu yüzden buraya getirdik. Senle gurur duyuyorum demesi lazım devleti yöneten kişinin. Ama ben 'Kul hakkı yemem' dediği için tak diye görevden alındı. Ben adım gibi eminim, kapıya kilit vurulması talimatını veren Saray. TÜİK Başkanı'nın onu yapması, vicdanında eminim fırtınalar yaratmıştır. Ki kendi internet sitesinde TÜİK'in kapılarının açık olduğunu ifade eden açıklamalar olmasın rağmen böyle bir tabloyla karşılaştık. Ben 'Kul hakkı' yemem ne demektir? Enflasyon rakamlarını düşük göstermek ne demektir? İşçiye, memura daha az aylık ödenmesi demektir. Bunun çok ağır bir vebali vardır aslında. Onların hakkını yiyorsunuz demektir. O vebale katlanmak istemiyorum diyor. Umarım önümüzdeki süreç içinde çıkar kamuoyuna bir açıklama yapar ve kamuoyu da buun öğrenir. Neden hangi gerekçeyle istifa ettiğini öğrenmiş oluruz. Seçimle gelen bir kişinin, yani halkın oylarıyla parlamentoya gelen bir vekilin bir devlet dairesine girişinin engellenmesi. O kişi parlamentoya gelemez. Ve sokmadık da parlamentoya. Bütçe görüşmelerine giremez dedik. İki ayrı seçeneği de bilginize sunayım."
'ABDULHAMİT GÜL KEŞKE DAHA ÖNCE İSTİFA EDEBİLSEYDİ'
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Abdulhamit Gül'ün istifasıyla ilgili soruya şu yanıtı verdi:
"Sayın Gül'ün adalet bakanlığı sürecine baktığımızda, diğer bakanlar gibi bir pozisyonu, tavrı yoktu. Daha sakin, daha sağduyulu, olaylara daha soğukkanlı bakan bir profil çiziyordu. Dolayısıyla Adalet Bakanı ile vekil arkadaşlarımız zaman zaman ilişki kurduklarında veya cezaevlerine gittiklerinde haksız uygulamalarla karşılaştıklarında da bunlar oraya intikal ediyordu ve sonuç da alabiliyorlardı arkadaşlarımız. Tabii istifasının arkasında hangi gerekçelerin yattığını üç aşağı beş yukar tahmin edebiliyoruz ama benim dillendirmem çok doğru olmaz. Görünen tablo şu, otoriterlik eğilimleri giderek artan bir yönetim var ve o yönetimin otoriter yapının artan dozda desteklenmesi ya da güçlendirilmesine yönelik adımlar atılabilir bu süreç içinde. Ama şunu rahatlıkla ifade edebilirim, kimi getirirlerse getirsinler, en yukarıdaki ne yaparsa yapsın, demokratik yollarla biz bu ülkeyi gerçekten değiştireceğiz. Huzuru güveni sağlayacağız, bundan eminim. Halkın sağduyusuna güveniyorum.
Sayın Gül keşke daha önce istifa edebilseydi. Yargıtay süreci var biliyorsunuz, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın önce Yargıtay üyeliğine arkasından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmesi, hukuk tarihimizin kara bir sayfasıdır. Böyle bir sayfayı Adalet Bakanı'nın yaşamaması gerekirdi. Böyle bir tablo olduğu takdirde ben hükümetten ayrılmak zorundayım, böyle bir rezaleti görmek istemiyorum diyebilmeliydi. O zaman biz anlardık ki Adalte Bakanı gerçekten de vicdan sahibi ve gerçekten de adaleti savunan bir bakan. Tamam birçok şeye göz yumduk ama bu kadarı da olmaz diyebilmeliydi."