Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 'Cumhuriyet demokrasiyle taçlanacak' başlığıyla bir yazı yazdı.
BirGün’de yer alan yazısında Kılıçdaroğlu, “Kimsenin ötekileştirilmediği, dışlanmadığı, evrensel hukuk ve etik içtihatlar çerçevesinde tüm yurttaşlarımızın fikir ve ifade özgürlüğüne, yaşam tarzlarına ve inançlarına saygılı bir samimiyet mutabakatı ile bunu başaracağız” dedi.
Demokrasi vurgusu yapan Kılıçdaroğlu, kaleme aldığı yazısı şöyle:
Türkiye Cumhuriyeti’nin 99’uncu yıldönümünü kutluyoruz; bir yıl sonra sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılını kutlamayacağız. Bir yıl sonra demokrasiyle taçlandıracağımız Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılını kutlayacağız.
Bundan hiç şüphe duymuyorum; bunu hep birlikte başaracağız. Peki, bunu nasıl başaracağız; yüzüncü yıla ilerlerken, bu cumhuriyetçi ve demokrat ilerleyişimizin ahlaki, vicdani ve felsefi altyapısını nasıl tamamlayacağız? Soru budur!
Yanıtı ise güzel Anadolu’muzun irfanında ve hamurunda fazlasıyla mevcuttur; “Hep birlikte başaracağız” diyenler, yanıtı beraber veriyor zaten…
Yani kimsenin ötekileştirilmediği, dışlanmadığı, evrensel hukuk ve etik içtihatlar çerçevesinde tüm yurttaşlarımızın fikir ve ifade özgürlüğüne, yaşam tarzlarına ve inançlarına saygılı bir samimiyet mutabakatı ile bunu başaracağız. Üstelik bu mutabakat, yüzüncü yılla birlikte, derinleşerek sürecek; ötekileştirme, dışlanma, farklı fikirlere, farklı yaşam tarzlarına ve inançlara tahammülsüzlüğü bu topraklardan ortak irade ve ortak vicdanla kalıcı olarak söküp atacak bir mutabakattır.
Ne mutlu bizlere! Ne mutlu bizlere ki, böyle bir mutabakatın altına imzalarımızı atıyoruz.
Kimileri hâlâ bu mutabakatın iyileştirici, kuşatıcı, kucaklayıcı halini görmüyor ve hatta görmek istemiyor olabilir. Ne önemi var? Biz, yürüyüşümüze, bizim bu samimi çağrımızı “görmeyen ve görmek istemeyenleri” de dışlamadan ve kırmadan devam edeceğiz.
Çünkü biz biliyoruz ki Kurtuluş Savaşı’mızın mimarı ve önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu cumhuriyetimiz; aynı zamanda yeni bir dil, yeni bir üslup inşa etme projesidir.
Bu yeni dil ve üslup, Atatürk’ün demokrasinin en iyi uygulamasının cumhuriyet olduğu inancından feyz alıyor; yoksul ve yoksun bırakılmış halkımızın iktidarını ve halkımızın mutlak egemenliğini önceliyordu.
Atatürk bu hedef doğrultusunda, “milli iradenin ve hâkimiyetin, milletin tümüne ait” olduğunu savunur; O’na göre demokratik yol ve yöntemlerle yürütme erkini elinde bulunduranların dahi üstündeki irade ve hâkimiyet hakkının sahibi, milletin bütünüdür.
Demokratik yol ve yöntemler dışında edinilmiş veya demokratik yol ve yöntemler dışındaki araçlarla tahkim edilmiş hiçbir iktidar biçiminin meşruiyeti yoktur.
Bu haliyle Atatürk’ün Cumhuriyet’i, imtiyazlı kişilerin, zümrelerin veya menfaat gruplarının değil, tam aksine milletin tümünün yararı doğrultusunda hak, hukuk ve adalet ilkeleriyle yönetilen bir Türkiye idealini tanımlar.
Dolayısıyla Ata’mızın bizzat kendi karakteri olarak betimlediği “özgürlük ve bağımsızlık”, Türkiye’mizin olduğu kadar, tüm milletimizin özgürlüğünü ve bağımsızlığını ifade eder.
Başa dönecek olursak, yolumuza yukarıda yanıtını verdiğim gibi Atatürk’ün idealleriyle uyumlu bir dille, bir üslupla ve bir kararlılıkla ilerliyoruz. Kimseyi ötekileştirmeyen, kimseyi dışlamayan, destekçimiz olsun olmasın, tüm yurttaşlarımızın, yani istisnasız herkesin mutluluğunu, huzurunu, refahını amaçlayan bir kararlılıkla; milletimizin iradesi ve milletimizin hâkimiyetini hedefleyen bir dille, bir üslupla Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılına yaklaşıyoruz.
Bu bağlamda vurgulamalıyım ki bazen doğruyu ve doğru olduğuna inandıklarımızı kararlılıkla savunmanın da tek başına yeterli olamadığını görebiliyoruz. Çünkü doğruyu ve doğru olduğuna inandıklarımızı kimlere ulaştırabildiğimiz, nasıl ulaştırabildiğimiz de çok önemlidir; bu gerçeği de göz ardı etmiyoruz.
Zira kendi çevreniz dışındaki tek bir kişiye dahi ulaşmıyor, ulaşamıyor ve hatta ulaşmanın çabasını göstermiyorsanız; sahip olduğunuz doğrularınız anlamını kaybetmese de, sizi istediğiniz yere götüremeyebilir; bunu da tüm açıklığıyla biliyoruz.
Biz samimiyetle sarıldığımız doğruların tüm yurttaşlarımız tarafından, istisnasız herkes tarafından bilinmesini istiyoruz; bizim gibi düşünmeyenlerle de azami müştereklerde buluşabilmenin, bu güzel ülkeye verilebilecek en güzel hediye olduğunu düşünüyoruz.
Bizim ve birlikte yol yürüdüklerimizin eksiklikleri ya da hataları varsa bile birlikte bunlardan dönmek, hep birlikte eksikliklerimizi tamamlamak; güzeli, doğruyu ve iyiyi hep birlikte samimiyetle geliştirmek istiyoruz.
Elbette her güzel doğru, her doğru iyi, her iyi güzel olmayabilir. Önemli olan, başkalarının da doğrularına, başkalarının da güzellik ve iyilik algılarına saygı duyarak, tüm bunlardan ortak bir gelecek inşa edebilmektir.
Bunu söylerken elbette fikirlerimizden, değerlerimizden, ilkelerimizden, inançlarımızdan ödün vermekten; tavizlerden veya tavizkar olmaktan bahsetmiyorum. Bahsettiğim, demokrasinin, insan hak ve hürriyetlerinin, fikir ve ifade özgürlüğünün, din ve vicdan özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, doğa haklarının, hayvan haklarının, işçi haklarının, kadın ve çocuk haklarının vb. hak alanlarının evrensel, kabul görmüş içtihatları ışığında tüm yurttaşlarımız için ortak bir gelecek kurmaktır.
Farklı fikirlere sahip olabiliriz; olmalıyız da… Ancak hiç kimse kendi fikrini, farklı bir fikre sahip olanlar üzerinde tahakküm kurma aracına ve gerekçesine dönüştürememeli. Hiç kimse, kendi fikrinin değerler bütünlüğü üzerinden kendisi gibi düşünmeyenlere dönük üstenci bir dile, üstenci bir kibre kapılmamalı. Farklı fikirlere katılmama, onları beğenmeme, onları eleştirme, onlara karşı mücadele verme hakkı şüphesiz bakidir. Ancak faşizm, ırkçılık, terörizm gibi insanlık değerlerini hiçe sayan eğilimler dışındaki tüm sivil fikirlere karşı, demokrasinin evrensel içtihatları çerçevesinde toleranslı olunmalıdır.
Eğer bizler, hep birlikte kararlılıkla ve samimiyetle istersek, hep birlikte üretmek, hep birlikte kalkınmak ve hakça bölüşmek mümkün. Kendi yankı odalarımızdan çıkıp herkesle kucaklaşmak mümkün; geçmişte yaşanan tüm haksızlıkların hesabını Anayasa ve hukuk çerçevesinde, bağımsız ve tarafsız yargı yoluyla sormak mümkün.
Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılına yaklaşırken, Anadolu’nun kadim bilgeliğinin ışığında bu topraklarda adalet, bereket ve hakkaniyet mümkün.
Bunu başarabiliriz ve bunu başaracağız! Bunu hep birlikte başaracağız, emekçi ve emektar 85 milyon vatandaşımız ve gelecek kuşaklar için başaracağız.
Bunu başaracağız çünkü geçtiğimiz yıllar içinde ülkemizde, ücretli vatandaşlarımızın milli gelirden aldığı pay hakkaniyete aykırı bir biçimde çok dramatik bir şekilde düştü. Sadece son iki yılda ücretli vatandaşlarımızın milli gelirden aldığı pay yüzde 38’inden yüzde 25’e kadar geriledi.
Ücretli emekçi ve emektar on milyonlarca vatandaşımızın aleyhine yaşanan bu değişim, bile isteye sürdürülen yoksullaştırma politikasının bir sonucudur. Cumhuriyetimizin milyonlarca emekçi vatandaşı, bizzat bile isteye bu siyasi iktidar tarafından yoksullaştırılmıştır; Tolstoy’un dediği gibi, “Emek ucuz, ekmek pahalı” bir Türkiye tablosu yaratılmıştır.
Özellikle Cumhuriyetimizin geleceği ve umudu olan gençlerimiz, ebeveynlerinkinden daha kötü bir işe ve daha düşük bir maaşa mahkûm edilmiştir. Pırıl pırıl gençlerimizin fikri özgürlüklerinin yanı sıra ekonomik umutları da, özgürlükleri de gasp edilmiştir.
Gençlerimizin bu girdaptan çıkartılması için dahi gerekli olan tek reçete, birlikteliğimizdir. Bizler hep birlikte, Cumhuriyetimizi yeniden kimsesizlerin kimsesi yapacak; tek bir insanımızı dahi kimsesiz bırakmayacağız. Tek bir çocuğun dahi yatağa aç girmeyeceği Türkiye, Tek bir ferdinin dahi yatağa aç girmediği bir Türkiye’yi inşa etmek için tüm gücümüzle çalışacağız.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, elbette çocuklarımızdan başlayarak, tüm vatandaşlarımızı kapsayacak şekilde, milletimize yaraşır bir demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olacağız.
Tek bir çocuğumuzun, gencimizin, vatandaşımızın gelecek kaygısı taşımadığı, vatandaşlarının bağımsız ve tarafsız yargı önünde eşit, tüm özgürlük alanları bireysel ve toplumsal düzeyde güvence altına alınmış bir Türkiye yaratacağız.
Kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun ideallerinin samimi takipçisi değerli yol arkadaşlarının bizlerden beklentisi budur.
29 Ekim 2023’te, Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılında, sevincimiz ve seslerimiz memleketimizin keyifli türkülerinde ve şarkılarında buluşacak; buna inanıyorum; lütfen sizler de inanın! Çünkü Cumhuriyet’imiz, demokrasimiz ve bu güzel memleketimiz ancak emekle ve samimi inançla yükselir.