Çandar: Dış politika, Ortadoğu gerçeğine uygun yeniden düzenlenmeli Çandar: Dış politika, Ortadoğu gerçeğine uygun yeniden düzenlenmeli

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Oluç, Türkiye’nin dış politikasında yaşanan gelişmelerle konuşmasına başladı.

Türkiye-Ukrayna ilişkileri ve Zelenski ziyareti ile NATO tartışmaları ve AB üyelik sürecine ilişkin konuşan Oluç, “Zelenski ziyareti ve sonrasında konuşulan bir mesele son derece ciddi bir meseledir. Bu konudaki yaklaşımın gayri ciddi olduğunu düşünüyoruz. O da Ukrayna'nın NATO üyeliği meselesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Ukrayna NATO üyeliğini hak ediyor’ açıklaması yaptı. Bu sıradan geçiştirilecek bir durum değildir. Bu sadece Ukrayna ve Rusya için değil, Türkiye ve Avrupa halkları için ve onların geleceği açısından son derece kritik bir açıklamadır. Çünkü Ukrayna’nın NATO’ya resmi olarak dahil edilmesine hiçbir NATO üyesi ülke yanaşmadı. Özellikle işgal öncesi NATO zirvesinde Ukrayna’nın kısa ve orta vadeli NATO’ya dahil edilmesi öngörülmüyordu. O dönemde bu tartışma noktalandı. Neden tekrar Cumhurbaşkanı Erdoğan Ukrayna'nın NATO üyeliğini yeniden alevlendirdi? Bunun riskleri nelerdir, bunu tartışmak gerekiyor” dedi.

UKRAYNA’NIN NATO’YA DAHİL EDİLMESİ

Ukrayna'nın NATO’ya dahil edilmesinin NATO ile Rusya’nın savaşa tutuşması demek olduğunu kaydeden Oluç, “Bakın Vilnius Zirvesi’nin sonuç bildirgesi açıklandı. Bildiride NATO-Ukrayna ilişkileri ile ilgili olarak şöyle bir cümle var: ‘Ukrayna NATO’ya üye olabilir ama bu, bugün NATO’ya üye olabilir anlamına gelmiyor.’ Nitekim o bildirgeye tepki Zelenski’den geldi. Zelenski NATO’yu eleştirdiği tweetinde ‘Hem zaman çerçevesi belirlenmeden hem davet hem de üyelik eşi görülmemiş bir saçmalıktır. Aynı zamanda Ukrayna'nın daveti için belirsiz koşullar bekleniyor’ şeklinde tepki gösterdi. Görünen o ki ne Ukrayna'nın NATO’ya üyeliği ne de ittifaka dahil edilmesi için hazırlık var. Böyle bir durumdayız” şeklinde ifadeler kullandı.

Oluç’un açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı: “Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan Zelenski ziyaretinde, Zelenski’nin ağzına bir parmak bal çalmak için bu lafı ettiyse, bu sorumsuzluktur. Bugünkü savaş koşullarında Ukrayna'nın NATO’ya dahil edilmesi demek, NATO’nun 5’inci maddesi gereği doğrudan doğruya NATO ile Rusya’nın savaşa tutuşması demektir. 3’üncü Dünya Savaşı demek, ortalığın kan gölüne dönüşmesi demektir. Bu sorumsuzca bir tutumdur ve bunu özellikle belirtmek istiyorum.

NATO İLE AB ÜYELİĞİNİN NE ALAKASI VAR?

Diğer konu İsveç’in NATO’ya üyeliği ve bununla ilgili tartışmalar. İktidar, ‘AB üyeliği NATO’dan geçer’ gibi bir siyasi anlayışa savruldu. Çok ilginç. Türkiye kaç yıldır NATO üyesi, neden AB’ye üye olamadı? Şimdi mi aklınıza geldi. Erdoğan alakası olmayan bir konuyu İsveç’in NATO’ya üyeliği konuşulurken ortaya attı. Şimdi bunun neresinden tutmak gerekiyor. Biz bunun İsveç'e ilişkin söylenenlerde bir U dönüşü olduğunu, U dönüşü yapılırken de kamuoyunda bir kazanım hikayesi yaratabilir miyiz hevesiyle yapıldığını biliyoruz. Bu gerçekçi bir politika değil.

AB ÜYELİĞİNİ İSTİYORSANIZ, KOPENHAG'I UYGULAYIN

Şimdi çok açık bir şekilde şunların konuşulması gerekiyor; AB’ye üyelik mi istiyorsunuz? Evet biz istiyoruz. O zaman yapmanız gereken şey, Kopenhag Kriterleri”ni yerine getirmektir. Peki siz ne yaptınız? Kopenhag Kriterleri yerine Ankara kriterleri ilan ettiniz. ‘Biz Ankara kriterlerini uygulayacağız’ dediniz. 2017 yılında burada Meclis’in açılışında Erdoğan dedi ki; ‘Bizim AB üyeliği gibi bir beklentimiz yok.’ Şimdi Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmemiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Fasıllar açılmıyor, açılamayan fasıllar kapanmıyor ve adım atılmıyor. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Mesela AB Kopenhag Kriterlerini yerine getirin derken size kayyım mı atayın dedi ya da Venedik Komisyonu ile bu nedenle çelişkiye mi düşün dedi. Avrupa Parlamentosu ve Konseyi ile çelişkiye mi düşün dedi. AB İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymayın mı dedi. Siyasi nedenlerle cezaevlerini doldurun mu dedi.? Gazetecileri hapse mi atın dedi. RTÜK aracılığıyla televizyonları cezaya boğun, televizyoncuları tutuklayın mı dedi. Cumartesi Anneleri’ne saldırılara devam edin, yetmedi HDP’yi kapatın, Kürt halkının siyasi temsilini demokratik siyasette engelleyin mi dedi?

AB ÜYELİĞİ KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE BAĞLI

Adım atmak mı istiyorsunuz? Bir önerimiz var. Dışişleri Bakanlığı’na bağlı AB Başkanlığı var. Gelin AB Bakanlığını yeniden tesis edin ve yerine AB Bakanlığı’nı kurun. Müzakerelerin derli toplu yürütülmesi, adımların atılması, reformların yapılması için ciddi bir odak oluşturun. Bu reformlar yapılabilir hale gelsin. Eğer bu konuda adım atacaksanız destek vermeye hazırız. Ama size şunu söyleyelim, bir kez daha AB Parlamentosu’nda yeni ilerleme raporu çıkacak. Bu yeni ilerleme raporundaki olumsuzluklar ‘artık AB ile Türkiye imtiyazlı üyelik noktasına gelinmelidir’ diye bir fikir çıkarsa, bu sizin bugüne kadar yapmadıklarımızdan dolayı ödenecek bedeldir. Dolayısıyla Türkiye’yi bir imtiyazlı ortaklık tartışmasına sürüklemek istemiyorsanız, o zaman Kopenhag Kriterleri’yle ilgili adım atmaya başlamanız gerekiyor. Yani demokratikleşme hukukun üstünlüğü, Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözümü için adımlar atılması, evrensel hukuk ilkelerine ve demokrasi ilkelerine özgürlüklere bağlılığa dair adımlar atılması. Mesele bu kadar basit. Yapılması gerekenler de ortada. Bunu hem Kopenhag Kriterleri hem de müzakereler açısından söylüyorum. Bir de vize serbestisi açısından söylüyorum. Atılması gereken adımları herkes biliyor, o adımlar atılırsa biz de destek veririz.

TORBA YASA 'MİLLİ DAYANIŞMA PAKETİ' OLARAK SUNUYOR

Meclis gündemine dair Plan Bütçe Komisyonu’na bir torba yasa geldi ve iktidar çoğunluğuyla kabul edildi. Eleştiriler doğrultusunda herhangi bir değişiklik yapılmadı. İktidar bu torba yasasını milli dayanışma paketi olarak sunuyor. Emeğiyle geçinen yurttaşlara yeni vergiler getiren, buna karşı sermayeye kolaylıklar sağlayan bir şey dayanışma modeli olabilir mi? İktidar dayanışma ve fedakarlığı hep emekçilerden istiyor. Bunun bir milli dayanışma modeliyle alakası yoktur.

BÜTÇEYİ ALTI AYDA BATIRAN İKTİDARA EK BÜTÇE TESLİM EDİLİR Mİ?

Bu ülkede yurttaşlar bu iktidarın yanlış ekonomik tercihleri ve politikalarından dolayı hayat pahalılığı yaşıyor ve her gün gelen zamlarla astronomik kiralarla devasa bir enflasyonla mücadele etmek zorunda kalıyor. Şimdi yeni vergilerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu Torba Yasa’nın en büyük sıkıntısı budur. Hükümet ek bütçe istiyor. Bütçe yetmediği için 1 Trilyon 200 Milyar lira daha para istiyor bu iktidar. 6 ayda 2023 bütçesi batmış vaziyette. Daha önce de böyle oldu. Bu iktidar 2022 bütçesini de batırdı. 6 ayda bütçeyi batırmış iktidara şimdi ek bütçe emanet edilebilir mi. Ne yapacakları belli değil. Yanlış iş yapıyorlar. Bütçe tercihleri yanlış olduğu için bu noktaya gelindiğini defalarca söyledik.

Nereden toplayacak bu parayı? Yurttaşın cebinden alacak. Dolaylı vergilerden alacak. Bu ek bütçeyle yaklaşık 750 milyar lira dolaylı vergi gelirinden söz ediliyor. Dolaylı vergiyi her gün tükettiğimiz, her malda ödediğimiz KDV ve ÖTV’den topluyorlar. Dolaylı vergi yurttaşa ek vergi anlamına geliyor. Ek bütçe de burada. Yani iktidar bütçeyi batırdı ve tüketti. Şimdi yeniden vergilerle canlandırmaya çalışıyor. Bir madde var içinde. Gerçekten vahim. O da nedir biliyor musunuz? Hazine ve Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanına yüzde 5’er olan borç arttırım tutarını üç katına çıkartma maddesi.

BORÇ ARTIRIM YETKİSİ

Böyle bir madde var. İnanılması zor geliyor ama Cumhurbaşkanlığına yüzde 300 oranında borç artırım yetkisi veriyor bu madde. Bu Meclisin bütçe hakkının gasp edilmesi anlamına geliyor. Böyle bir bütçe disiplini olabilir mi? Bu bütçe disiplinin yıkılması, bütçe disiplinin dışına çıkılması anlamına geliyor. Para bitmiş, şimdi yasa maddesi ile ve Meclis’e sundukları ek bütçe ve devasa borçlanma yetkisi ile halkın sırtına yeni vergiler yükleniyor. Bu torba yasa ve Cumhurbaşkanına verilecek yüzde 300’lük borçlanma yetkisi ile çok ciddi bir sorunun kapısı açılıyor. Bunu bir kez daha söylemiş olalım.”