SİYASET

Sancar: 25 Nisan'daki davada arkadaşlarımız Dimitrov gibi AKP’yi yargılayacak

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, 6-8 Ekim Kobani olayları nedeniyle HDP’lilere açılan davayı Hitler’in diktatörlük yolunda kullandığını söylediği Leipzig davasına benzetti, "25 Nisan’daki davada arkadaşlarımız Dimitrov gibi AKP’yi yargılayacak. 6-8 Ekim yargılamaları çökecek, iktidar dahil bu girişimin içinde bulunanlar sanık olacak, yargılanacak" dedi.

Abone Ol

HDP Parti Meclisi, Eş Genel Başkan Mithat Sancar başkanlığında toplandı. Pandemi nedeniyle online olarak gerçekleşen toplantıda siyasal gelişmeler ve 2021 yılı çalışmaları ele alındı. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın sağlık sorunları nedeniyle katılmadığı toplantının açılış konuşmasını yapan Sancar, şunları söyledi:

HDP’YE YÖNELİK SALDIRILAR TÜM TÜRKİYE’Yİ, TÜM BÖLGEYİ ETKİLİYOR: HDP’ye yönelik saldırılar sadece HDP’yi hedef almıyor. Tam tersine bütün Türkiye toplumunun, bütün Türkiye halklarının meselesidir. Sadece Türkiye haklarını da ilgilendirmiyor, bölgeyi de derinden etkiliyor. İktidar bu ülkeyi adım adım faşizme götürüyor, faşizmi kurumsallaştırmak için her yolu deniyor ama karşısında bir direnç olduğunu biliyor ve bu direncin kaynağının yine HDP olduğunun farkında. O nedenle HDP’yi devre dışı bırakmak için her yolu deniyor ama başaramıyor. Başaramayacak da.

6-8 EKİM İDDİANAMESİ APAR TOPAR HAZIRLANDI: Yılın son hamlesi 6-8 Ekim protestolarının davasıydı. İddianame apar topar hazırlandı ve mahkemeye sunuldu. Mahkeme de bu iddianameyi kabul etti. Biliyorsunuz geçtiğimiz aylarda 2014 yılı MYK’mıza yönelik bir operasyon da gerçekleşti. Çok sayıda yoldaşımız, arkadaşımız gözaltına alındı, tutuklandı. 6-8 Ekim olayları başlığı altında hazırlanan bu süreci çok dikkatle izlememiz lazım. Bu rejimin, bu iktidarın başvurmayacağı hukuksuzluk, denemeyeceği bir zorbalık yoktur. Ama bunların da bir siyasal amacı ve bir siyasal hedefi vardır. Bu siyasal hedefi iyi görmemiz gerekiyor. Bu siyasal hedefe göre de hazırlıklarımızı sağlam bir şekilde yürütmemiz gerekiyor.

6-8 EKİM DAVASI, REİCHSTAG YANGINI: İddianameyi okuduğumda aklıma ilk 1933 tarihinde yaşanan Alman Reichstag yangını geldi. 1933 yılının Şubat aylarında Alman Parlamento binası yakıldı. Hangi şartlarda gerçekleşti bu olay? Hitler şansölye olmuştu, Başbakan olmuştu ve genel seçim kararı almıştı. Bu genel seçim kararı, kendisi için diktatörlüğe giden en önemli hamlelerden biriydi. Genel seçim ortamında diğer partileri susturmak için oyunlar tezgahladılar. Alman Parlamentosu binası 27 Şubat akşamı ateşe verildi, yakıldı. Ertesi gün operasyonlar başladı. Hitler ve kadroları bu yangını komünistlerin çıkardığını iddia ettiler. Hemen yasakları devreye soktular. Kendilerine yakın bir parti hariç bütün diğer partilerin seçim çalışmalarını yasakladılar.

6-8 EKİM DAVASI, HİTLER’İN DİKTATÖRLÜK YOLUNDA KULLANDIĞI LEİPZİG DAVASI’NA BENZİYOR: Daha sonra da bir dava açıldı. Leipzig kentinde görüldü bu dava. Tarihi bir davadır, dünya kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim üzerinden yürütüldü bu dava; Dimitrov. Fakat yargılanan Dimitrov olmadı. Tam tersi oldu. Dimitrov, tarihe parlak Leipzig Savunması olarak geçen bir savunma yaptı ve Nazi rejimini yargıladı. Evet yargı kendilerinin elindeydi. Belki devlet aygıtı kontrol ediliyordu, belki kamuoyu kontrolü tam olarak sağlanmıştı ama direniş de vardı. İşte bu iddianamesi kabul edilen 6-8 Ekim protestoları yargılamalarını abartısız Leipzig Davası’na benzetebiliriz. Leipzig Davası, Hitler’in diktatörlüğe giderken kullandığı en önemli araçtı, en önemli bahaneydi. Daha sonra bu yangını Nazilerin çıkardığı anlaşıldı, asıl kendileri bir komplo ile parlamento binasını yakmışlardı ve daha sonra da muhalefeti, devrimci güçleri tasfiye etmek için bu yangını bahane olarak kullandılar.

AKP BİZİ YARGILAYARAK KENDİSİNİ AKLAMAYA ÇALIŞIYOR: Biz de ısrarla söylüyoruz 6-8 Ekim olaylarında ne yaşandıysa bunların başlıca sorumlusu AKP’dir. AKP kendisinin sorumlu olduğu bir dönemden bizi yargılayarak kendisini aklamaya çalışıyor. Ama başaramayacak. Çünkü bizde de Dimitrovlar var. Orada yargılanan bütün arkadaşlarımızı, HDP’yi merkeze aldılar. HDK’yi de, DTK’yi de, DBP’yi de, kadın kuruluşlarını da hedefe koydular. Başka yerlere de genişlettiler davayı, kendi inandırıcılıklarının ortadan kaldırdıklarının farkında değiller. Ama burada hedefin HDP ve HDP ile siyaset yürüten kurumlar olduğunu biliyoruz. Bu kurumları çökertme planları olduğunu da biliyoruz.

25 NİSAN’DAKİ DAVADA ARKADAŞLARIMIZ DİMİTROV GİBİ AKP’Yİ YARGILAYACAK: Yargılanacak arkadaşlarımız, AKP’yi yargılayacak. Sanırım ilk duruşma 25 Nisan’da görülecek. Burada yargılanacak arkadaşlarımız AKP’yi yargılayacaklarından hiç şüphemiz yok. Birer Dimitrov gibi AKP’yi yargılayacaklar. 6-8 Ekim olaylarının hesabı mutlaka sorulacaktır. Bu yargılama, bunun için güçlü bir platform olacaktır. Bizlere düşen bu sürece tam olarak hazırlanmak, her aşamasını titizlikle takip etmek her adımımızı aynı özenle oluşturmaktır. Buradan kazanarak çıkacağız. Türkiye halkları kazanarak çıkacaktır. Faşizme giden yolda bu davayı boşa çıkaracağız.

FAŞİZMİN KURUMSALLAŞMASINA KARŞI ÇIKAN BÜTÜN GÜÇLER KENDİ GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMELİ: Bu davanın Alman Parlamentosu yangını davasına benzeyen bir diğer yanı da Nazilerin faşizmi yaratmaya çalışırken geçtikleri en önemli dönemeç olmasıdır. Buradan da Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerinin ders çıkarması gerektiğini hatırlatayım. Eğer gerçekten bu iktidar, bu planında başarılı olursa Ertuğrul Kürkçü’nün güzel ifadesiyle, Türkiye halkları için ebedi kış başlayacaktır. O nedenle biz direneceğimizi biliyoruz. Haklılığımıza inancımız tamdır. Halkımızın desteğinden zerre şüphemiz yok. Ama bu mesele sadece HDP’ye bırakılamaz. Türkiye’de bütün demokrasi güçleri, adalet isteyen, faşizmin kurumsallaşmasına karşı çıkan bütün güçler, kendi görevlerini dikkatle tartışmalı ve bunun gereğini yerine getirmek için mutlaka hareket etmelidir. Bu çağrı mutlaka dikkate alınmalı mutlaka kayda geçmeli ve mutlaka en ciddi şekilde tartışılmalıdır. Beklentimiz budur.

AİHM KARARI KÜRT HALKINA, HDP’YE YÖNELİK TÜM KUMPASLARI DEŞİFRE ETTİ, MAHKUM ETTİ: AİHM’in Demirtaş davasında verdiği karar tam da 2014’ten bu yana bu iktidarın, partimize ve Kürt halkına karşı yürüttüğü tüm kumpasların tek tek deşifre edildiği ve mahkum edildiği bir karardır. AİHM kararı bize yöneltilen tüm operasyonların kumpas olduğunu ortaya koyuyor. Bu kumpasların Türkiye’de tarihi önemde, derin değişikliklere neden olduğunu söylüyor. Nedir bu? Mesela referandum. ‘2017 referandumu eğer HDP’ye yönelen saldırılar olmasaydı böyle sonuçlanmayacaktı’ diyen tespitleri var. Yine 2018 yılı Cumhurbaşkanlığı Seçim sonuçlarının bize karşı yürütülen bu operasyonların etkisinde sonuçlandırıldığını da biliyoruz. Bize karşı yürütülen suçlamaların hiçbiri AİHM’e göre isabetli değil. Yine 6-8 Ekim suçlamalarının temelsiz olduğunu belirtiyor. DTK soruşturmalarının hukuki olmadığı belirtiyor. Kısacası AİHM kararı son 5-6 yılda kısacası Türkiye’de hem hukukun hem siyasetin nasıl devre dışı bırakıldığını, manipülasyonlarla yürütüldüğünü, meşru olmayan yollarla sürdürüldüğünü apaçık ortaya koyuyor.

ARKADAŞLARIMIZ DERHAL SERBEST BIRAKILMALI: Kararda ilk acil talep bir an önce Demirtaş’ın serbest bırakılmasıdır. Sadece Demirtaş ile ilgili olmadığını belirttim. Çünkü aynı zamanda dokunulmazlıkların kaldırılmasının uygun olmadığını belirtiyor AİHM. O dönem tutuklanan ve bize göre siyasi rehine olan bütün arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Biz bunun için gerekli çalışmaları yürütmekteyiz. Kampanyalarımız, uluslararası alanda ve Türkiye’de çeşitli çalışmalarımız olacak. Arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerekiyor. Fakat iktidarın bunu yapmayacağını bildiğimiz için en güçlü mücadeleyi yürütmeyi önümüze koyduk. Bugün sizlerle bunu tartışacağız ve daha somut kararlara dönüştüreceğiz.

ARKADAŞLARIMIZ DREYFUS GİBİ SAVUNMALARINI YAPACAK: Demirtaş’a karşı ve onun şahsında pek çok arkadaşımıza karşı yürüyen davalar Dreyfus Davası’na benziyor. Orada da uydurma gerekçelerle, sahte delillerle yürütülen süreçler vardır. Bunlara hukuk demek mümkün değildir. Hiçbiri evrensel olarak uymamaktadır tıpkı Dreyfus Davası’nda olduğu gibi. Nasıl Dreyfus savunmasını yaptıysa arkadaşlarımız da yapacaktır. Yine nasıl bu davaya karşı Emile Zola gibi vicdanlı, aydınlar seslerini yükseltmişlerse eminiz bugün yeterince güçlü olmayan sesler daha da büyüyecektir. Yine bir hatırlatma; Leipzig Davaları sürerken 1933 yılında, sivil inisiyatifler girişiminde davalar açıldı. O dönem Leipzig yargılamaları uluslararası alanda çeşitli ülkelerde vicdanlı aydınların girişimiyle paralel bir şekilde yargılandı.

6-8 EKİM YARGILAMALARI ÇÖKECEK, İKTİDAR DAHİL BU GİRİŞİMİN İÇİNDE BULUNANLAR SANIK OLACAK, YARGILANACAK: Leipzig duruşmalarında görev alanlar 12 yıl sonra belki ama yargılandılar. Nürnberg’de mahkum edildiler. Biz de 6-8 Ekim yargılamalarının zaten çökeceğini, güçlü Dimitrov duruşuyla boşa çıkarılacağını biliyoruz. Bu girişimin içinde olanların hepsi, tepeden tırnağa iktidarıyla, savcılarıyla, eğer adil karar vermezlerse hakimleriyle bir gün kendilerini meşru, tarafsız yargı organlarının önünde sanık olarak göreceklerdir. Yakın tecrübeler de bunu gösteriyor. 6-8 Ekim yargılamaları tipik bir cemaatçi yargılamaları pratiğini ortaya koyuyor. Bu yargılama cemaatle gerçek bir mücadele yapılmadığını bize gösteriyor. Çünkü cemaatçi savcıların tüm kumpas davalarında uyguladığı tüm yöntemleri bu davalarda bize karşı uyguluyor bu iktidar. Bu tarih çok eski değil. Bundan ders çıkarmak için çok gerilere gitmeye ihtiyaç yok. Sadece birkaç yıl geriye bakmak yeterli, Adaletsizlikler kimsenin yanına kar kalmaz. Türkiye’de direnen, mücadele eden insanlar var oldukça da bu operasyonlar boşa çıkar. Bu politikalar başarısızlığa uğratılır.

KAPATMA TEHDİTLERİNİ CİDDİYE ALMIYORUZ, HDP YOLUNA DEVAM EDECEK: HDP’ye yönelik tehditler başka alanlarda da devam ediyor. Kapatma tartışmaları var. Bunun ciddiye alınacak bir tarafı yok. Bu konuda kimsenin en ufak bir tereddütü olmasın, zaten sizlerin yoldaşlarımızın halkımızın tereddüdü olmadığını biliyoruz. Türkiye halkları da en ufak bir şüphe duymasınlar. HDP yoluna devam edecektir. Faşizmin kurumsallaşması yönündeki hamleleri tek tek boşa çıkaracaktır. Demokrasi güçlerini kararlı mücadelesi ile bir araya getirmeyi başaracaktır. Uzak olmayan bir zamanda, hatta yakın bir zamanda bu gidişatı durduracak ve gerekli demokratik dönüşümün sağlanması için de en etkili rolü oynayacaktır.

2021 İNŞA YILI OLACAK: HDP bir inşa gücü olma yolunda, demokratik cumhuriyetin inşa gücü olma yolunda yürüyüşünü kararlılıkla sürdürüyor. 2020 yılı bize bu konuda önemli dersler verdi, çok önemli birikimler bıraktı. 2021 bir inşa yılı olacaktır. Her alanda, her konuda demokratik cumhuriyetin bütün unsurları ile yerleşebileceği yolu açmanın temel gücü olacaktır HDP. İşte ‘direne direne kazanacağız’ derken kastettiğimiz budur.