HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Demokratik Mücadele Programının 3’üncü aşaması kapsamında Bodrum’da düzenlenen halk buluşmasına katıldı. Burada yaptığı konuşmada gündemi değerlendiren Sancar, şöyle konuştu:

Abdullah Zeydan: Gasp edilen belediyeleri halka teslim edin Abdullah Zeydan: Gasp edilen belediyeleri halka teslim edin


‘BARIŞ SÖZCÜĞÜNÜ HDP VE KÜRTLERDEN BAŞKA TELAFFUZ EDEN KALMADI’

“Biliyorsunuz 1 Haziran’da başlamıştı Demokratik Mücadele Programımız. Daha sonra demokrasi yürüyüşü başlattık. Sonra demokrasi buluşmaları gerçekleştirdik. Şimdi üçüncü aşamadayız. Temel hedefi ve konusu barış ve özgürlüktür. Dikkat ediyoruz da barış sözcüğünü HDP ve Kürtlerden başka telaffuz eden kalmadı. Sanki barış sadece HDP’nin ve Kürtlerin meselesiymiş gibi bir hava doğmuş memlekette. Sanki barış isteyen korkakmış, zayıfmış gibi bir algı yaratılıyor. Oysa demokrasi buluşmalarımızda çok açık söyledik, hep birlikte ancak demokrasiyi inşa edebiliriz dedik. Yürüyüşümüzde de bu inşa gücünü ortaya çıkarmak için yola çıkacağımızı söylemiştik. Şimdi de barışı ancak birlikte inşa edebiliriz diyoruz. Ama barış için emek vermezsek, mücadele etmezsek, demokrasiye de özgürlüğe de ulaşamayız. İşte o nedenle demokrasi için de özgürlük için de barışa ihtiyaç var.”

‘BARIŞ KİMSE TARAFINDAN LÜTFEDİLEMEZ’

“Barış sadece Kürtlerin, sadece HDP’nin talebi değildir. Onların meselesinin çok ötesinde bu ülkede bu ceberut yönetimi bitirmenin yoludur. Çünkü despot yönetimler, ceberut iktidarlar faşizmler savaştan beslenirler. Savaş yoluyla kendilerini sağlamlaştırmak isterler. İşte savaşa karşı barış dediğimizde istediğimiz şey elbette silahların susmasıdır, 40 yıllık savaşın sona ermesidir, 100 yıllık Kürt sorunun demokratik bir yolla çözülmesi ve demokrasinin inşa edilmesinin yolunun açılmasıdır. O yüzden diyoruz ki barış kimse tarafından lütfedilmez. Hiçbir muktedir, savaşın kendisine fayda sağladığına inandığı sürece barışın yolunu açmaz. Barış ancak halkların ortak mücadelesi ile sağlanır. Barış lütfedilmez inşa edilir. O nedenle bizler bu programımızda 1 Eylül’e doğru barışı inşa etmek için hep birlikte bir araya gelelim istiyoruz. Türkiye’de demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe, ekmeğe, aşa onurlu bir yaşama ihtiyaç duyan herkes barış için mücadele etmelidir. Fakat barış soyut bir kelime ve içi boş bir talep değildir. Barışı nasıl inşa edeceğiz? Herkesin üzerine düşen yükümlülükler var, herkesin yapabilecekleri var.”

‘SAVAŞ POLİTİKALARINA KARŞI ÇARESİZ OLUNDUĞU DUYGUSUNU GERİDE BIRAKIN’

“Ve imkanı olanların yollarının açılmasını gerektiren şartlar var. Mesela tek tek hep birimiz nefret söylemine, ayrımcılığa, ırkçılığa itiraz ederek barış yoluna katkı sağlayabiliriz. Nasıl George Floyd’un katledilmesine buradan herkes tepki gösterdiyse, Diyarbakır’da ve başka şehirlerimizde Kürt olduğu için linç edilenlere, öldürülenlere aynı şekilde karşı çıkarak barışa katkı sağlayabiliriz. Sadece tek tek bireylerin çabası da yetmeyecektir elbette barışın inşasına. Bir de toplumsal güçlere yükümlülükler, sorumluluklar düşüyor. Emek ve meslek örgütlerine, sivil toplum örgütlerine her alanda faaliyet yürüten demokratik kuruluşlara da özel görevler düşüyor. Kürt şehirlerindeki STK’lara, emek-meslek kuruluşlarına özel çağrı yapıyoruz: Savaşı kader olarak görmekten vazgeçin. Savaş politikalarına karşı çaresiz olunduğu duygusunu geride bırakın. Gelin barış için çalışmaları başlatın, ilerletin. Bir araya gelin. Gücünüz var, imkanlarınız var. Barışın yolunu açmak için karar lazım, inanç lazım biraz da cesaret lazım. Ben inanıyorum ki Kürt şehirlerindeki tüm STK’’larda bu inanç ve irade vardır. Bunu ortaya koyacak bunun ortaya konmasını sağlayacak kıvılcımlara ihtiyacımız var. İşte bu çağrımız, demokratik mücadele programımız bunlara vesile olsun.

Batıdaki STK’lara, emek-meslek kuruluşlarına ve demokratik kitle örgütlerine de aynı şekilde görevler düşüyor, sorumluluklar düşüyor. Eğer Kürt bölgesinde böyle bir sivil inisiyatif ortaya çıkar ve batıda karşılığını da bulursa barış talebi halka halka büyüyecek, barış mücadelesi dalga dalga yükselecektir.”

‘BU İKTİDARI DEĞİŞTİRECEĞİNİZE NEDEN İNANALIM’

“Muhalefete de görevler düşüyor. Muhalefet partilerine. Kendilerine muhalefet partisi diyen siyasi aktörlere de görevler düşüyor. Şüphesiz Kürt sorunun çözümü için söz kurmak, cümle kurmak iyidir. Somut olarak barışı nasıl inşa edeceğinize ya da nasıl inşa etmek gerektiğine dair önerileriniz lazım. Hangi yöntemlerle barışı sağlayacağınız konusunda fikirlerinizi bizlerle paylaşın, halkla paylaşın. Somut olarak hangi yolu yürümek gerektiği konusunda ne düşündüğünüzü söyleyin. Varsa yol haritanız, varsa bir barış planınız bu toplumla paylaşın. Sadece güzel mesajlar vermek, sadece heyecan verici cümleler kurmak yetmiyor. 100 yıllık Kürt sorunu var, 40 yıla yaklaşan bir savaş var. Bu 40 yıla yaklaşan savaşı sona erdirecek barış planınız nedir?

İktidarla aynı dili konuşuyorsanız bu iktidarı değiştireceğinize neden inanalım? İktidarın oyunlarına gelmeyin. HDP’yi yalnızlaştırmak, Kürtleri izole etmek için her türlü kirli yönteme başvuran bir iktidar var karşımızda. Eğer o iktidarın diliyle konuşursanız, bu iktidarı değiştirmek istediğiniz konusunda samimiyetinize inanmamız zordur. Neden inanalım aynı dili konuşuyorsanız bu iktidarı değiştireceğinize? Ya da şöyle diyelim iktidar değişikliği sadece yöneten, yönetecek isimlerin değiştirilmesinden ibaretse bu bir değişim değildir.”

‘İKTİDARIN TEMEL KAYNAĞI SAVAŞTIR’

“Değişim için bu iktidarı ayakta tutan temel politikaya hep birlikte karşı durmalıyız. Muhalefet gerçekten bu iktidarı değiştirmekte samimiyse, iktidarı gerçekten ayakta tutan temel politika olan savaş politikalarına karşı birlikte itiraz eder, birlikte yürümeyi kabul eder. Bu yüzden herkes bir daha bulunduğu yeri değerlendirsin, sorgulasın. İktidar bize saldırırken, bize terörist muamelesi yaparken eğer muhalefetten bazıları buna alet oluyor ya da onunla aynı dili kuruyorsa o güçlerin bir demokrasi hedefi olduğunu söylemek mümkün değildir.

Demokrasi ittifakı oluşturmanın temel yolu bu iktidarın yararlandığı en temel kaynağı kurutmaktır, o da savaştır. Ülkede savaş politikalarını kendi iktidarının geleceği için güvence gören bir iktidar var. Sadece ülkede değil. Savaşı bütün bölgeye yaydı. Libya, Suriye, Irak, Doğu Akdeniz’de gerilim ve çatışma stratejisi izliyor, böylece ömrünü uzattığını ve böylece iktidarını sürdüreceğini düşünüyor. İşte demokrasi güçlerinin bir araya gelmesi için en temel şart bu iktidarı ayakta tutan bu politikaya apaçık tavır almaktır. Barış politikalarında bir arada yürümeye hazır olmaktır. Bunun için de herkes iktidarın diliyle konuşmak yerine barışın yolunu nasıl açacağına dair kafa yormalıdır.”

HDP’NİN VAROLUŞ SEBEBİ BARIŞI SAĞLAMAKTIR’

“HDP barış konusunda üzerine düşeni yapmaya hazırdır. HDP’nin varoluş sebebi barışı sağlamaktır. Şüphesiz barış sadece çatışmaları durdurmaktan ibaret değildir. Çatışmaları durdurabilir, ateşkesler ilan edebilirsiniz, eylemsizlikler ilan edebilirsiniz; fakat bu çatışmayı yaratan asıl kaynaklar orada durduğu sürece o çatışmasızlık durumunun hiçbir teminatı yoktur. Yeniden daha şiddetli bir çatışma ortamının doğması an meselesidir. O yüzden barış dediğimizde silahların susmasını sağlayacak ortak bir plana ihtiyaç var ama aynı zamanda bu çatışmanın kaynağında yatan 100 yıllık Kürt sorunun çözümünde birlikte adım atmaya da ihtiyaç var.”

‘GİRESUN’DAKİ FELAKETİN NEDENİ RANTTIR’

“Karadeniz’de daha geçen gün çok acı bir felaket yaşandı. Niye yaşandı? Bunları önlemekle sorumlu bakanlar, kader diyor ya da halkı suçluyor. Şimdiye kadar 7 insanımız hayatını kaybetti, son bilgilere göre de 11 kişi kayıp. Bu felaket için kader diyorlar. Değil! Bu felaket rant siyasetinin sonucudur. Bu, iktidarın dere yataklarını bile imara açıp rant için kullanmasının bir sonucudur. Otoyollar aracılığıyla Doğu Karadeniz’i talan etme politikalarının bir sonucudur. Her vadiye taş ocağı açan, dağları, vadileri yandaşlara peşkeş çeken iktidarın politikalarının bir sonucudur. O hayatını kaybeden güzel insanlarımızın vebali bu iktidarın omuzlarındadır.

İşte barış politikası doğayla da barışmayı gerektirir, içerir. Biz barış dediğimizde aynı zamanda doğayı da savunuyoruz. Bodrum’daki en önemli çevre sorunlarından biri Bodrum otoyol projesi. Buradaki çevreci kuruluşlar bu projeye Bodrum’un Kanal İstanbul’u diyor. Muğla’nın diğer ilçeleri talan edilmiş şimdi durum daha da derinleşecek. Bunlara hep birlikte dur diyebiliriz. Barışı ve demokrasiyi savunarak dur diyebiliriz.”

‘BİR BARIŞ ANAYASASI ÜZERİNDE BİRLİKTE ÇALIŞALIM’

“Muhalefete çağrımızı yineliyorum; gelin bu ülke için bir ‘barış anayasası’ üzerinde hep birlikte çalışalım. Herkese düşen yükümlülükler var barış konusunda. Bir de gerçekten rolünü oynayabilecekken kendisinden bu imkanlar esirgenenler var. Öcalan’dan bahsediyorum. Eğer bugün, tecrit politikası sonlandırılırsa barış konusunda çok önemli rol oynayacağını biliyoruz. Bu iktidar barış için insanların yol almasını engellemek istiyor. Yol açabilecekleri de tecrit altında tutuyor. İşte biz ‘barış için hep birlikte mücadele edelim’ derken bu yolu açabilecek olan partilerin, kurumların katkı sunmasını istiyoruz, bu konuda katkı sunacak insanların da önünün açılmasını istiyoruz. Barışı hep birlikte inşa edebiliriz. Bu konuda ön yargılara, komplekse gerek yok. Hepimiz tarihi sorumluluklar altındayız. Herkesin de bu sorumlulukların ağırlığını idrak etmesi gerekiyor.