Şavata'yla Namazlı Ekranlara

Abone Ol

Bu gün fuhuşat kokan, gece evlendiren sabaha boşayan, yatak odalarını, gecelik giyimlerini ekranlara taşıyan, eşini sevgilisiyle aldatan, merkeplerin bile yapmadığını sahnelerinde ortaya koyan, mahrem- namahrem demeden nikâhsız sabahlayan ve bunu normalmiş gibi topluma dayatan, soyundukça eskiyen, eskidikçe cilalanıp tekrar sunuma sunan, pembe diziler… Gençlerimizi de bu çirkinliklere teşvik eden, toplumda ünsüzler her daim filizlensin, nesiller özenerek bozulsun yarışında yarışanların, kendilerine ne faydası oldu ki milletine, vatanına, toprağına faydaları dokunsun? 

Dikkat edecek olursak, vergimizle beslediğimiz tüm ekranların ortak konusu Anadolu ve Mezopotamya’da İslam düşmanlığıdır. Senaristin senaryosu her ne kadar yönetmenin ortaya koymak istediği tabloya uzak olsa da, inançsız ve paragöz yönetmenlerin ekranlara yansıtmak istediği; sevilmeyen, nefret edilen, edepsiz, ahlaksız, hayâsız, karakterleri toplumun hafızasına kazmak, model olarak başrol biçtiği, oyuncuya, Ömer, Ali, Osman, Recep, Şaban, Ramazan, Fatma, Zeynep,  Ayşe, Firdevs, Kevser… Dini değerlerle öncü olmuş kişilerin isimleriyle isimlendirmeleri; yeni neslin çocuklarına bu isimleri bırakmamaları, kötü görmeleri, zaman içinde manevi değerlerle dolu isimlerin kaybolmalarına ön ayak olanlara karşı, her Müslüman uyanık ve diri olmalıdır.

Bu gün bu kahpeliği bu toplumun gözüne sokan, renkli hayatlarla nesli yoldan çıkartma hevesinde yarışanların yarışıyla yarışan ahmaklar…

Neden Müslüman denilen halkın ekranları; ahlaksız, insanlıktan yoksun sahnelerle doludur? Neden hiçbir sahnede namaz kılan, inancına değerlerine sıkıya bağlanan sahneler yok? Neden anlamsız sahnelerde imamlar küçük düşürülüyor, İslam değerleriyle alay etme saçmalığı oluyor. Bu bilinçli değil mi?
Ünsüzlerin gölgesi altında büyüyen saf ve temiz gençlerimize hangimiz “bu pisliklerin bir oyun olduğunu, amaçları toplumun manevi şah damarını kesip oynanan oyunun piyonu olmamız istenmekte, bize has inancımız, kültürümüz, yaşayışımız, gelenek göreneklerimiz var”. Diyecek.

Bu toprakların her adımı manevi değerlerle yüklüdür, kıymetlidir. Namaza âşık ihtiyar, darda kalana koşan, aç ve açıkta kalacağını bileceği halde bohçasını bölüşen sahnelerle güzeldir. 

Âlim ve âlimler yetiştiren memleketin kucağında, Kaval şelalesinin, Sat göllerin tanıtımı misali anneden doğma mankenlerle değil, dere kenarında abdest alan, gizlenerek çakıllarda, çimlerde, toprağa serilen puşi üstünde doğanın seyrine dalarak, temaşayla Rabbini zikreden, namaz kılan yaşlı, genç, çoban, rençber, çiftçi görselleriyle tanıtılmalıydı... 

Ülke ekranları, bilinçli bir şekilde namaz gibi dini vecibelerden mahrum bırakılma projedir, bu projelerin ŞAVATA gibi bölgenin hassasiyetlerini bilen, yaşayan senaristlerin, yönetmenlerin, oyuncuların set olması gerekmez mi?… 

Coğrafyanın, bölgenin içinden yetişmiş, tüm yapımlarında Mezopotamya’nın kaderini ekranlara taşıyan kıymetli yönetmen Gani Rüzgâr ŞAVATA ve değerli dostu, kardeşimiz İsmail AKAR’dan dağlar arasında inancına ve değerlerine sımsıkı bağlı kalmış, halkın yaşamının ilk sırasının olmazlarından olan namaz gibi inancımızı değerleriyle birçok sahnesinde ekrana yansıtmalarını bekleriz. 

Rabbim hepimize uyanmayı iri ve diri kalmayı nasip etsin… 

Selam ve dua ile…