Sosyalist İktidar Partisi'nin (SİP) devamı olan TKP'nin Genel Sekreteri Kemal Okuyan, EMEP ve SOL Parti’yle birlikte bir çağrı yapmaya hazırlandıklarını belirterek "HDP’siz ittifak olur mu, olur" görüşünü savundu.
"HDP, TKP olarak önemsediğimiz, üç partinin de uzlaştığını düşündüğümüz çerçeve konusunda bazı başlıklarda oldukça belirsiz, bazı başlıklarda da bunlarla çelişen bir tutuma sahip" olduğunu iddia eden Okuyan, cezaevinde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın kaleme aldığı yazı hakkında da üslubun rahatsız ettiğini söyledi.
Okuyan solda devam eden ittifak çalışmaları, döviz kurundaki yükselişin ardından sokağa yansıyan tepkilere karşı muhalefetin tutumu ve Cumhur İttifakı’nın içerisindeki tartışmaları hakkında Duvar'dan Serkan Alan'ın sorularını yanıtladı.
Sol, sosyalist partiler arasındaki üçüncü ittifak çalışmaları kapsamında çeşitli görüşmeler yapıldı. Türkiye Komünist Partisi’nin konumu nedir? Nasıl bir ittifak çerçevesi çiziyorsunuz?
Buna ‘üçüncü ittifak’ demek kuşkusuz mümkün. Türkiye’de şu anda bizim düzen cephesi dediğimiz cephede iki ittifak var. Bununla birlikte, çalışmalarımıza ilişkin bir adlandırma konusu hiç gündemimize gelmedi. Biz seçimleri de içine alan ama kesinlikle seçimlerden ibaret olmayan, devrimci, emekçi karakterli güç birliğinin oluşması için bazı görüşmeler yaptık, yapıyoruz.
Bunlar içerisinde EMEP ve SOL Parti’yle yaptığımız görüşmeler belli bir noktaya geldi. Henüz nihayete ermediği ve kesin bir sonuca ulaşmadığı için de açıklama yapmamıştık. Bu görüşmeler kamuoyunda duyuldu. Aslında üç parti başka görüşmeler de yapıyor. Bunlar içerisinde EMEP, SOL Parti ve TKP’nin temasları belli bir olgunluğa ulaştı. En azından içerik itibariyle anti-emperyalist, sınıf karakterli, laikliğe vurgu yapan bir çerçeve konusunda yol aldık. Üç parti arasındaki farklılıklar bilinerek bu görüşmeler yürüdü, yürüyor.
‘NET BİR ÇERÇEVEYLE ÇAĞRI YAPILMALI’
“HDP, SOL Parti ve TİP’in bir ittifakta anlaştığı, EMEP ve TKP’nin de bu ittifaka dahil olabileceği” iddiasını reddettiniz. Açıklamanızda, TKP, EMEP ve SOL Parti’yi işaret ederek, “Üç partinin yakın bir tarihte ortak bir açıklama yapabileceğini düşünüyoruz” dediniz. Bu yapılması planlanan ortak açıklamanın çatısına dair ne söylersiniz?
Bu üç parti nasıl bir siyasi zemine, çerçeveye oturması gerektiği konusunda anlaşıyor. Nihayetinde bir çağrı yapmayı düşünüyoruz. “Üç parti tek başına hareket ediyor” gibi bir kestirmecilik yok. Elbette böyle bir sonuç da ortaya çıkabilir. Bizim açımızdan çerçeve açık ve sade olmalı. Herhangi bir belirsizlik ortaya çıkmamalıdır. Öte taraftan bu bir toplumsal çağrıdır. “Biz üç parti olarak böyle bir çerçevede anlaştık ve çağrı yapıyoruz” denilebilir. Sonrasında o çağrının neleri kapsayacağını hayat gösterir. Yalnızca siyasi partilerden söz etmiyorum, halkın toplumsal dinamiklerin yan yana gelmesini sağlamamız gerekiyor. En küçük bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde çok açık bir antiemperyalist vurgunun olduğu, bugünkü sömürü düzenini sorgulayan, eski parlamenter sisteme övgüler yağdırmayan net bir çerçeveyle çağrı yapılmalı, hedefimiz budur.
‘ÜÇ PARTİ ARASINDA KİMİ FARKLI DÜŞÜNCELER OLDUĞU AÇIK’
Üç parti şu ana kadarki görüşmelerde ilkeler itibariyle kırmızı çizgileri çizen bir misyon üstleniyor. Bunu başkaları da yapabilir. Şu ana kadar geldiğimiz nokta bu. Üç parti arasında kimi farklı düşünceler olduğu açık. Bu doğal çünkü üç ayrı siyasi partiyiz. Şu ana kadar yapıcı ve çok açık sözlü bir diyalog geliştirdik. Önümüzdeki günlerde çok da uzatmadan, öyle ya da böyle kamuoyuna bir açıklama yapılacaktır.
‘TARİHSEL BİR ÇAĞRI HAZIRLAMAYA ÇALIŞIYORUZ’
Solda böyle bir ittifak için nasıl bir ortak söylem çatısı oluşturulmalı? Sınırlarınız var mı? Varsa neler?
Böyle bir ön çalışma için bazı partilerle yan yana geliyorsak bu bir tercihtir. Masada çok fazla aktör olduğunda sonuca ulaşamıyoruz. Bu Türkiye solunda çok eskiden beri yaygındır, bir bildiri bile kaleme alınamıyor. Ama yalnızca bununla ilgili değil. Eskiden ÖDP olan SOL Parti ve EMEP ile geçmişte kotardığımız çalışmalar, mücadeleler var. Buraya bazı örneklerde Halkevleri de katılıyordu, bütün bunlar çok değerliydi. Ortak hareket etme kültürümüz var ve birbirimizin nerelerde kaygısının olduğunu, nelere önem verdiğini, ayrım noktalarımızı biliyoruz.
Siyaset dinamik bir süreçtir. Herkes aynı konumda durmuyor ama birbirimizi tanıyoruz. TKP’nin EMEP ve SOL Parti’yle bu süreci zorlamasının bu anlamda bir mantığı var. Ama bir noktaya ulaştıktan sonra kırmızı çizgi ilkelerde olur. Evet bizim kendi tercihlerimiz var ama nihayetinde seçim sonrasına da işaret eden tarihsel bir çağrı hazırlamaya çalışıyoruz. Bu toplumsal ve siyasal bir çağrıdır. “Bunun kapsamındayım ben” diyenlere ilişkin TKP’nin kendi öznel tercihleri ya da başka bir partinin tercihleri geçerli olmaz. Ama biz uzlaştığımızı düşündüğümüz, üç partiyi de bağladığını düşündüğümüz ilkelerin sulandırılmasına, belirsizleştirilmesine kendi adımıza izin vermeyiz.
‘HDP, ÜÇ PARTİNİN UZLAŞTIĞI ÇERÇEVE KONUSUNDA, BAZI BAŞLIKLARDA ÇELİŞEN TUTUMA SAHİP’
HDP, sizin de içinde bulunduğunuz ittifak çalışmasında nerede duruyor? HDP’siz bir ittifak mümkün mü?
Başka bir siyasi partinin bundan sonraki yaklaşımlarına ilişkin bir söz söylemek olmaz. Ama çok net bir şekilde şunu söylemek istiyorum. HDP, TKP olarak önemsediğimiz, üç partinin de uzlaştığını düşündüğümüz çerçeve konusunda bazı başlıklarda oldukça belirsiz, bazı başlıklarda da bunlarla çelişen bir tutuma sahip. Bunların da gizli bir tarafı yok. Bu TKP’nin bir ithamı değil. Öznel bir yorum da değil.
Siyaset her parti için, her güç için bir müdahaledir. Bir dönüştürücü işlemdir. Hem siyasi güçler, hem toplumsal güçler üzerinde. “Birilerini belli bir noktaya getirelim”i kast etmiyorum. Örneğin Sayın Selahattin Demirtaş mektuplar yazıyor. O da bir müdahaledir. Bu müdahalenin bazı boyutlarından rahatsızlık duyduğumuzu da söylemek zorundayım. Ama siyaset zaten bir müdahaledir ve her şeyi dönüştürmeye çalışırsınız.
HDP’SİZ BİR İTTİFAK OLUR MU: OLUR
“HDP’siz bir ittifak olmaz” türünden bir değerlendirmenin hiçbir şekilde parçası değiliz. Zaten geçmişte HDP’yle ittifak yapmayan bir partiyiz. Diyelim ki bizim bir çağrımız var. Biz çok net ve sulandırılması netlik nedeniyle zor olan bir çerçeve çizdiğimiz zaman bu kimi kapsıyorsa onlarla yürünür. Öte yandan da şu andaki siyaset arenasında pazarlıklar yapılıyor. İttifakların görünen yüzü var görünmeyen yüzü var. Türkiye’de seçim ve -AKP giderse- sonrasında kurulacak hükümete dair birtakım çalışmalar yapılıyor. İlkelerimizden bir tanesi, bu pazarlıkların parçası asla ve asla olmamak.
Türkiye’de devrimci hareketi yeni bir restorasyon, yani bugünkü AKP’nin yarattığı tahribatı halk adına değil düzen adına onarmaya çalışan bir şeyin parçası olmayız. Düzen bürokrasisinde yer tutmak, kurulacak bir hükümette aksesuar olmak gibi şeyler TKP’nin parçası olabileceği şeyler değil. Bir çağrı yapılırken dışarıda bırakılanlar tartışılmaz, dışarıda bırakılma üzerine bir şey yapılmaz. Bu sadece nezaket nedeniyle değil. Çünkü biz topluma seslenmeye çalışıyoruz.
Dolayısıyla biz ilkelerimizi ortaya koyarız. Örneğin TKP bir örgütlenme hamlesi yaptığı zaman, “Beyaz tenliler gelmesin, siyah saçlılar gelmesin” gibi bir çağrı yapamaz. TKP’nin programını savunuyorum diyen, geçmişsinde halka karşı suç işlemiş olmayan herkes TKP’ye başvurabilir. Şimdi de biz ittifak ya da işbirliğinden söz ediyoruz. Bu işbirliği peşin reddiyelerle değil pozitif ilkelerle hareket etmek zorundadır. Biz henüz o ilkeleri ilan etmedik, çalışıyoruz. Şu olur mu bu olmaz mı sorusu hem bu tür bir süreç için doğru değil hem de erken. “HDP’siz bir ittifak olur mu” diye sordunuz. Olur tabii ki.
DEMİRTAŞ’IN YAZISI: ÜSLUP OLARAK BİZİ RAHATSIZ EDEN ŞEYLER VAR
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın mesajları üzerine rahatsızlığınız olduğunu ifade ettiniz. Demirtaş geçtiğimiz günlerde muhalefete yönelik “ortaklaşma” çağrısı yaptı. Bu rahatsızlığınızı açabilir misiniz?
Son dönemde Demirtaş birden fazla yazı kaleme aldı. Bunlardan en sonuncularından biri Evrensel Gazetesi’nde yayınlandı. “Ben Türkiye soluna cezaevinden ders vermek niyetinde değilim ama” ile başlayarak bazı sorular yöneltti. Üslup olarak bizi rahatsız eden şeyler var. Neden var? Öz hakiki sol gibi kavramlar geçiyor. “Beni de solcu görmüyorlar” falan diye. Türkiye’de kimin solcu olduğu kimin başka bir süreçte olduğu gibi durumlar ithamlarla, yaftalarla değil hayatın gerçekliğinde ortaya çıkar.
Türkiye Komünist Partisi için geçmişte kimin ne dediğini ortaya döksek, bize nezaket ziyaretinde dahi bulunamazlar. Bunları bu şekilde gündeme getirmenin bence anlamı yok. Ama asıl içerikle ilgili olarak, örneğin “Türkiye solu birleşse, kendi grubunu kursa, kurulacak yeni hükümette bürokraside yer tutsa” gibi söylemler var. Bu söylem az önce söylediğim tehlikeli olan, yani Türkiye solunu bir günahın ortağı yapma tehlikesini barındırıyor. Bu amaçla yazılmıştır demiyorum ama objektif olarak buna hizmet eder. Sağcı karakteri çok güçlü kurulacak yeni bir iktidarın aksesuarı ve halka kabul ettirilmesine yardımcı olacak rol Türkiye solunu zor durumda bırakır.
DEMİRTAŞ NE YAZMIŞTI?
5 yıldır Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Evrensel gazetesine yazdığı yazıda, sol blok önerisiyle ilgili tartışmalara değindi. Solda birlik sorununu cezaevinden 'şakkadanak' çözme iddiasıyla bir çağrı yapmadığını söyleyen Demirtaş, "Türkiyeli solculara basit sorular sorup, sorularıma basit yanıtlar isteyerek meramımı daha net anlatmaya çalışayım" dedi.
Demirtaş’ın yazısının bir bölümü şöyle:
"Seçimlerde emeğin ve emekçinin taleplerini görünür kılacak, oluşacak yeni yönetimle birlikte sol perspektifi çözüm gücü haline getirecek bir sol blok önerisi içeren yazıma çeşitli düzeylerde destek, öneri, eleştiri veya karşıt görüşler içeren açıklamalar yapıldı, yazılar yazıldı. Buradaki imkanlar ölçüsünde tümünü takip etmeye çalıştım. Her biri kıymetli ve bu tartışmaya katkı veriyor, tartışmayı olgunlaştırıyor.
Bu yazıdaki niyetim eleştirilere cevap vermek değil, baştan belirtmek isterim. Her eleştiriyi anlamaya çalışmak benim açımdan daha doğru bir tutum olacağından, hepsini dostça not ettiğimin bilinmesi gerekir.”
‘YILLARIN SORUNUNU, CEZAEVİNDEN ŞAKKADANAK ÇÖZME İDDİAM YOK’
“Solun kendi içindeki çok parçalı ve uzlaşmaz duruşunu, bu konudaki ısrarını ve inadını hem yakın tarihimizden hem de kişisel deneyimlerimden yola çıkarak iyi bildiğimi söyleyebilirim. Durum ne yazık ki budur. Bağımsız, birleşik sol, sosyalist cephe veya çatı parti denemelerinin tümü bizzat sol eliyle her seferinde boşa çıkarılmış, fırsatlar bir bir heba edilmiştir. Günümüzde Türkiye’de kendisini sol, sosyalist, Marksist, komünist olarak tanımlayan kaç parti, hareket, platform, yayın çevresi veya girişim var, sayısını bilmiyorum. Ama birçoğunun “öz hakiki sol”, “gerçek sol”, “bizden başkası sol değil solu” olarak tanımladığını biliyorum. Çok uzun yıllardır çözülemeyen solda birlik sorununu cezaevinden şakkadanak çözme iddiasıyla bir çağrı yapmadığımın bilinmesini isterim. Türkiyeli solculara basit sorular sorup, sorularıma basit yanıtlar isteyerek meramımı daha net anlatmaya çalışayım.”
‘MERAMIMI SORULARLA ANLATMAYA ÇALIŞAYIM’
-Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecekler yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecekler?
-Kendi adaylarıyla seçime gireceklerse nasıl bir adayla, hangi ilke ve programla seçmenlerin karşısına çıkacaklar?
-Seçim kampanyasını nasıl örgütleyecekler?
-Olası ikinci turda nasıl bir tutum alacaklar?
-Muhalefetin ortak adayı etrafında buluşulacaksa o adayın belirlenmesi, programı, ilkeleri konusunda şimdiden masada olmak için neler yapmak gerekiyor?
-Milletvekili seçimlerine, bir çatı partide girilecekse hangi partide buluşulacak? Çatı parti olmayacaksa sol, sosyalist adayların diğer uygun partilerden olabildiğince fazla sayıda aday gösterilebilmesi ve seçilmeleri, sonrasında belki Mecliste en az yirmi kişilik bir sosyalist grubun oluşması için neler yapılabilir? Oluşacak bu sosyalist Meclis grubu, bir çatı partisine dönüşebilir mi? Sosyalist grup olarak olası koalisyon hükümetlerinde yer alınabilir mi? Bu ihtimal varsa hangi kesimler, kimler Meclise taşınırsa daha verimli olur?
-Seçimlerde iktidar değişirse valiler, kaymakamlar, rektörler, dekanlar, bakanlık üst düzey bürokrasisi başta olmak üzere on binlerce yeni kadro göreve gelebilir. Soldan ve emekten yana ve kadın kimliğiyle kaç nitelikli bürokrat bu mevkilerde görev alarak demokratikleşmeye sol perspektifle katkı sunabilir? Bu kişiler kimler olabilir?
-Solu devlete ve iktidara entegre edip yozlaşma tehlikesine karşı tüm bu çabaların yanında sivil ve kültürel alan, sendikalar nasıl güçlendirilebilir? Bu şekilde, solun bağımsız olarak kitleselleşmesinin önü nasıl açılabilir?
-Bunlar yapılmazsa yeni iktidarın sağ, neoliberal, emek karşıtı, çevre karşıtı bir politikaya hızla savrulmayacağının garantisi, tedbiri nedir?”