10 Ekim’de katledilenler anıldı 10 Ekim’de katledilenler anıldı

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde 13 Mart-31 Ekim 2016 tarihleri arasında ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağının üzerinden 5 yıl geçti. İlçenin tarihi boyunca en uzun ve kapsamlı olan yasak boyunca, 5 binin üzerinde ev ve iş yeri tamamen kullanılmaz hale gelirken, on binlerce insan ise göçe maruz kaldı. Yasağın kaldırılmasının ardından göç edenlerin büyük bölümü yeniden dönüş yaparken, yıkımın yaşandığı bazı mahallelerde yurttaşların kendi imkanlarıyla başlattığı inşa süreci halen devam ediyor.

Yasaklardan önce hemen hemen her gün gerçekleşen gözaltı ve tutuklamalar, son 5 yıllık süreçte de yoğun bir şekilde devam etti. Bazı gizli ve açık tanıkların her birinin yüzlerce kişiyi "teşhis" etmesi sonucu, kentte neredeyse her aileden bir kişi ya gözaltına alındı ya da tutuklandı. Tutuklamaların birçoğunun sadece tanık beyanlarına dayandırılması ise dikkat çekti. Yine kentte binlerce kişi hakkında "örgüt propagandası yapmak", "örgüte üye olmak" ve "örgüte yardım etmek" iddiasıyla dava açılmış durumda.

Söz konusu dava dosyalarını takip eden avukatlardan Ramazan Kurt ile yasak süreci ve sonrasındaki hukuki süreci konuştuk.

İKİ GENÇTEN BİRİNE İŞLEM

Yasak sonrası binlerce kişi hakkında soruşturma başlatıldığını aktaran avukat Kurt, çok sayıda insanın cezaevlerine konulduğunu söyledi. Hedef alınan kitlenin başında gençlerin geldiğini söyleyen Kurt, "Bir öngörüyle hareket edildi ancak bunun hukuki olarak bir alt yapısı yoktu. Tamamen algı, dışlama, terörize etme ve yok etme üzerinden hareket edilerek, bilinçli kesim hedef alındı" dedi. Gözaltı ve tutuklamalara ilişkin net bir sayı olmadığını ancak nerdeyse her aileden bir genç hakkında işlem yapıldığını belirten Kurt, işlem görmeyenlere ise ajanlık dayatıldığını söyledi.

BİR KİŞİYE 500 TEŞHİS

Kimi kişilere 400 ve 500'e yakın kişinin teşhisinin yaptırıldığını ifade eden Kurt, "İnsanlar bu şekilde mağdur edildi ve bu şekilde cezalandırıldı" diye belirtti. Yargının da yaratılan algıya göre bir yaklaşım sergilediğinin altını çizen Kurt, "Çünkü dosyada yer alan evrak ve bilgiler hiçbir şekilde insanların mahkumiyet veya özgürlüklerinden yoksun bırakılması gerektireceği nitelikte değildi. Tamamen yapay, kurgulanmış, insanları hedef gösterme ve cezaevinde çıkmamaya dönük kurgulanmış bir takım evraklardı" diye konuştu.

BASKIYLA VERİLEN İFADELER

Hakkında soruşturma açılan kişilerin dosyalarında yer alan delillere dikkat çeken avukat Kurt, şunları söyledi: "Hendek ve barikatlarda yakaladıklarını iddia ettikleri kişilere teşhisler yaptırdılar. Mahkeme, şahısların polislerin zor, baskı ve işkence sebebiyle bu beyanları verdiklerini söylemesine rağmen itibar etmedi. Mahkemenin itibar etmeme sebebiyse, bölgenin terörle mücadeleye dahil bölge olması. Ancak bunun hukuki bir karşılığı yok. Çünkü ifadesinden vazgeçen şahısların çoğu cezaevinde örgütün temas edebileceği kişiler değildir. Örgüt üyesi olmayan bir şahsın yüzlerce kişi hakkında 'bu örgüt üyesidir' demesi üzerine yargılamalar devam etti. Nerdeyse her aileden bir kişi yargılandı."

ÖNCE KÖYLER SONRA ŞEHİRLER

Tüm bunların yanı sıra yasak sırasında yaşanan yıkım noktasında da benzer bir sürecin yaşandığını dile getiren Kurt, evler için cüzi bir bedel verildiğini söyledi. 200-300 bin TL değerindeki evler için 50-60 bin TL değer biçildiğini sözlerine ekleyen Kurt, TOKİ konutları için "ortak alan" adı altında binlerce TL'nin hak sahiplerinden istendiğini ifade etti. "Yapılan TOKİ'ler vatandaşlara satıldı" diyen Kurt, "Vatandaşların elde ettikleri bir hak yok. Bu yönüyle devam eden yargı süreçlerinde çok farklı bir şey gelişmedi. Yasakta evleri yakılanlar, 90'lı yıllarda köyleri yıkılan çocuklardı. 12 yaşında yıkıma uğrayanların evleri, bu kez 38-40 yaşlarına geldiğinde şehirde yıkıldı" ifadelerini kullandı.

MA / Gökhan Altay