Montesquieu'nun 1748 yılında yayınlanan “Kanunların Ruhu” adlı eseri siyaset biliminin temel klasiklerindendir. Uzun yıllar İngiltere'de yaşayan Montesquieu burada devlet yönetiminde yasama ve yürütmenin karşılıklı bir denge üzerine temellendirdiğini görmüş ve bu sistemden etkilenmiştir. Montesquieu “Egemen olan insan tipi ya da onun siyasal karakterinin devletin yönetim şeklini belirlediğini savunur.” Montesquieu’ya göre “Eğer eşitlik ruhu” kaybolursa demokrasi yozlaşır ve eğer “abartılmış eşitlik ruhu” bir kenarından yırtılırsa demokrasi çöker.

“Eşitsizlik ruhu” demokrasiyi, aristokrasi veya tek kişinin egemenliğine dönüştürür; buna karşın “abartılmış eşitlik ruhu” despotik egemenliğe yol açar. Siyasal-kültürel temellerinin erozyona uğraması ile bütün yönetimlerin yozlaşacağını belirtir. Montesquieu “özgürlükçü devlet modelini” şöyle tarif eder: “Kuvvetler ayrımı ve kuvvetler dengesi olarak anlamak uygundur.” Yani her devlet gücü ancak diğeri ile durdurabilir. İktidar kontrolü ve denge sağlamaya yönelik kuvvetler ayrılığı modelini kategorize eden Montesquieu’nun özgürlükçü devlet modelinin parçalarının birleştirilmesi için bazı kurallar gerekmektedir. Birinci kural; iki veya üç otorite, yalnızca bir tek toplumsal kuvvetin veya tek başına bir devlet organının tasarrufunda olurlarsa, özgürlük egemen olamaz.

İkinci kural; Eğer üç otoriteden biri, münhasıran bir toplumsal kuvvet ya da tek başına bir devlet organı tarafından üstlenirse özgürlük olamaz. Üçüncü Kural; toplumu belirleyen toplumsal kuvvetler üç otoriteden her birine uygun biçimde kullanılmayıp, onlara tabi oldukları sürece, özgürlük olmayacağını ifade eder. Dördüncü kurala; önemli toplumsal kuvvetlerin taç, aristokrasi ve burjuvazi-eşitlik ve bağımsızlığı, işbirliğinin temelini oluşturur. Montesquieu’nun kuvvetlerin bölüşümü olarak meşhur olan öğretisi, toplumsal güçlerin pay sahipleri oldukları, “meşruluk, temel haklar, iktidarın bölünmesi ve anayasa” dan oluşan bir sentez içermektedir. demokratik ülkelerde “kuvvetler ayrılığı ilkesi” gereği, yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması esastır, değerli ve belirleyicidir.

Bu bağlamda yasaları yapma görevi ve yetkisi olan yasama organı üyelerinin, yasaları yürürlüğe koymakla yükümlü, yürütme organı ile organik bir bağ İçinde olmaları beklenemez. Bir başka deyişle yasaları yapanlar ile yürürlüğe koyanlar aynı kişiler olamaz. Başkanlık sistemi “İkili demokratik meşruiyet” ilkesine dayanır. Montesquieu: “Özgür bir devlette, yasama organının yürütmeyi durdurma yetkisi olmamalı, ama buna karşılık çıkardığı yasaların nasıl ve ne şekilde uygulandığını denetleme hakkı ve yetkisi olmalı” diyor. Sistemin adı ne olursa olsun amaç otoriter bir yapının ortaya çıkmasını engellemek ve monarşiye dönüşecek bir sistemin oluşturulmasına yol açmamaktır.

Halaydan Siyasete… Halaydan Siyasete…

Halkın oyu ile gelenlerin güç zehirlemesi yaşaması, yetkilerini kötüye kullanmaları olasılığı her zaman vardır, ve halkın bu kötüye kullanma eğilimine karşı korunması gerekir. Bu da yargı bağımsızlığı ile teminat altına alınabilir. Hitler’de halkın oyuyla iktidara gelmiş ama bu hakkını kötüye kullanmış ve halka karşı ağır suçlar işlemiştir. Başkanlık sistemi genellikle Orta ve Güney Amerika'da revaçta iken Parlamenter sistem Batı Avrupa’daki “eski” demokrasiler arasında yaygındır. Parlamenter demokrasisinin İngiliz Uluslar Yolculuğuna mensup ülkeden oluşur. Bugün dünyada Parlamenter sistemle yönetilen yaklaşık olarak 58 ülke bulunmaktadır.

Bunların 31'i anayasal monarşi 27'si kurulu demokrasidir. Parlamenter sistemde demokratik meşruiyete sahip yegane genel kurul parlamentodur. Başkanlık sisteminin zaafları 1- Yasama ve Yürütme arasındaki çatışma, kimi durumlarda sistemin tıkanmasına yol açar. 2- Zayıf ve etkisiz başkanlar, kendilerini daha güçlü kılmak için yetkilerini arttırmaya kalkışabilirler. 3- Kuvvetler ayrılığı ilkesinden sapma olarak belirtilir. Parlamenter sistemgenelde iki temele dayanır. 1- Yürütme meclisteki çoğunluğa dayanır ve meclis güvenoyu ile hükümeti düşürebilir. 2- Hükümetin meclisi dağıtma ve seçimlerin yapılması yönünde çağrıda bulunma kapasitesi bulunmaktadır. Parlamenter rejimlerde demokrasi karşılıklı bir bağımlılık sistemi meydana getirir.

Parlamenter sistemde devlet başkanı (Cumhurbaşkanı) siyasi olarak sorumsuzdur. Ekonomik kalkınma ve doğrudan demokrasi arasında da birebir ilişki bulunmaktadır. Zayıf demokrasiler genellikle zayıf bir ekonomiye sahiptirler. Demokrasilerde tek parti olmayacağına göre başkanlık sisteminde iki parti yeterli ve gerekli diğerleri aksesuar işlevi görmeye matuf olacak. Daha açık ifade edersek, ikinci tura kalacak güce sahip olmayan partiler sonuçta iki kutup arasında alacakları pozisyona göre konumlanacak ve siyasal karar alma süreçlerine katılabileceklerdir.