KIZ KAÇIRSIN
   
Evlenmek; yeni bir yuva, yeni düşler peşinde koşmak, güzel hayaller kurmak, geleceğe umutlanmak...  
Her anne babanın özlemle beklediği, heyecanla, aşkla, şevkle sarıldığı güzelliklerden biri de evlatlarının mürüvvetini görmektir.   
Güzel bir gelecek hazırlamak, mutlu ve yeni hayat şartlarını, yollarını açık tutmak yerine, ne yazık ki köstebek olmaktayız.  
Bu yüzden düğünlerimiz hep azap, gençlerimiz umutsuz, karamsar…
Başlık parasının kaldırılmasına pişman eden gereksizliklerimiz…
Düğünüm, falanınkinden eksik yanı kalmasın rekabette ki ezikliklerimiz,
Böbürlenmekten, aşırı abartmaktan şişirdiğimiz adetlerimiz,
Axa çocuklarının o şaşalı, şişirilmiş, şişirilen eğlencelerine özentilerimiz,
Zengine bir nebze yaranmak namına sağdan- soldan, bankadan kredi çekerek borçlanıp xelata atmaya yırtınırken; desteklenmesi gereken fakir- fukaranın düğün davetiye kartını okumadan yırtıp çöpe atmalarımız,
Xelatı isim isim listeleyerek davetlimizi borçlu konuma almalarımız,
Ben onun düğününde bir attım, o düğünüme gelmedi yâda az attı söylemleriyle sadakanın sakatlığına çalışmalarımız,
Tanıdık-tanımadık, selam alan herkese davetiye göndermelerimiz,
Gelen xelat miktarına meraklı ama borçlarına duyarsız davranışlarımız,  
Düğünler 1 gün olsun söylemi ama 3- 4 güne yayan çelişkili şikâyetlerimiz,  
Efendim “falanın düğününde ki bu adet saçmalıktı, bu kadar da olmaz ki” der dururuz. Lakin sıra şahsımıza gelince susar; eleştirdiğimiz, kötümsediğimiz adetleri de aşıp israfta yarışan, adetlere adet ekleyen duyarsızlığımız,  
“Düğünümüzde hiçbir fedakârlıkta taviz vermeyiz” der. Deriz ama düğün sabahında başımızı iki elimizin arasına alır, geri ödemeleri kara kara düşünür, huzurumuzu dünya malının sevgisine, anlık heveslerimize mahkûm ederiz… Ve daha neler neler!!! 
Bekâr bir öğretmen kardeşimiz anlatıyor. “Vallahi değil evlenmeye sesimizi çıkartmaya korkuyoruz. Seviyoruz ama sevdiğimizi belli edemiyoruz, evlendirmek için baskı uygulayacaklar. Hadi bizim gibi az çok gelirini bilen borcunu taksit taksit öder. Peki ya işsizler ne yapacak bu şartlarda” diyor.
Ve ardında şu öneriyi ortaya atıyor. “her seven sevdiğini bu yıl düğünsüz kaçırsın. Şehirde 40-50 çift aynı gün, aynı anda bunu yaptığında sürekli düğünlerin çekilmezliğinden dem vurup ama susan, adım atmayan büyüklerimize ders olsun. Böylece kimse kaçırma korkusundan sevenin sevdiğine kavuşmasına maddi set koyamayacak. Yalnız kaçıran kız olsun, erkek olursa düğünden de beter ederler. Kız kaçırırsa hem resmiyette hem de halk arasında haklılık payı artıdır” diyor. Ve susuyor!
Bugün, gençlerimiz maddi imkânsızlığın ağır şartlarından dolayı; nikâhsız el ele tutuşmalardan, flörtlü hayatlar yaşamaktan, nefsine yenilip şeytani heveslere, düşlere yenilmektense; nikâhlarını kıyıp helal dairesinde sevdiğine kavuşması daha hayırlı değil mi?
Beli büken evliliklerin ardında çulsuz ve dünya yüküyle borç altında kalmaktan; kapılar, telefonlar alacaklılar tarafından çalınmaktan, rencide olup mahkeme kapılarında boşanma sıralarını beklemektense; borçsuz bir yuva kurup rahat bir kafayla hayatlarını sürdürmeleri, aç ama onurlu bir şekilde birbirlerine, hayata, umuda, yarınlara sarılmalılar...
Sonuç olarak; haddini aşmış, inancından, kültüründen, örf ve adetlerinden uzaklaşmış bu karamsarlığı, umutsuzluğu… Ya evlatlarımızı kırıp yararlarına gösterişsiz, israfsız evlendireceğiz, ya sevenler bir olup kararlılıkla ailelerini sıkmayacak, yeni sevdalılara örnek olacak çizgide düğünlerini yapacaklar yada “böyle gelmiş böyle gider” der. Günahlarımızı, veballerimizi omuzlayıp bu kadim kültürün içini oya oya bitirene kadar canla başla çalışacağız.
Selam ve dua ile...