Kürt halkı, tarihsel olarak yaşadığı dağlık alanlarda, dağ keçilerini yalnızca bir hayvan olarak değil, aynı zamanda kutsal bir simge olarak da kabul etmiştir. Dağ keçileri ya da Kürtçe adıyla Pez Kûvî, sadece dağların yüce ve zorlu ikliminde varlıklarını sürdüren bir hayvan değil, aynı zamanda doğanın koruyucuları ve gücünü simgeleyen varlıklardır.

Bu kutsallık, sadece mitolojik öykülerle sınırlı kalmayıp, günlük yaşamda da insanlar ve doğa arasındaki derin bağların bir göstergesi olarak kendini gösterir. Dağ keçileri hakkındaki inançlar, Kürtler arasında, özellikle dağlık bölgelerde yaşayan halk arasında yaygın bir kültürel öge haline gelmiştir.

Dağ keçilerinin en belirgin özelliklerinden biri, doğa güçleriyle bağlantılarının kabul edilmesidir. Kürt mitolojisinde, dağ keçilerine zarar verenlerin cezalandırılacağına inanılır. Avcılar, dağ keçilerine zarar vermek istediklerinde, bu kutsal hayvanların gücünden kaçınamayacakları korkusuyla karşılaşırlar. Hatta bu konuda yazılmış şarkılar ve efsaneler de vardır. Öne çıkan bir örnek, Sîyabend û Xecê ve Seydîke’mın gibi halk şarkıları, bu inancı ve dağ keçilerinin koruyucu doğasını anlatan çokça bilinen eserlerdir.

Kürt halkı, her canlının bir koruyucu ilahi güce sahip olduğuna inanır ve dağ keçileri de bu kutsal canlılardan biridir. Bu inanç, sadece bir halk söylencesi değil, aynı zamanda Kürt kültürünün doğaya ve varlıklara duyduğu saygıyı ifade eden bir öğedir. Dağ keçilerinin özellikleri arasında yer alan "kutsal güç" inancı, onların tıpkı kurtlar gibi bir sürü liderine sahip olduğu mitine dayanır. Özellikle Pezêboz (Beyaz Keçi), dağ keçileri arasında özel bir yere sahiptir. Bu beyaz keçinin, kimsenin ulaşamayacağı yüksek dağların mağaralarında yaşadığı ve bu gizemli varlığın dağ keçilerinin neslini kötülüklerden koruduğu söylenir. Eğer avcılar, bu keçilere zarar verirlerse, beyaz keçinin bedduası onları felakete sürükler. Avcılar, bu bedduaya uğradıklarında ya canlarını kaybederler ya da ailelerine büyük bir bela gelir.

Ancak, ne yazık ki, yüzyıllardır insanlar bu bedduaların sonuçlarıyla karşı karşıya kaldıkları halde, dağ keçilerini avlamaktan vazgeçmemişlerdir. Kürtler, doğaya zarar vermemek ve onu korumak gerektiği inancına sahip olmalarına rağmen, dağ keçilerinin yaşam alanlarına olan müdahaleleri süregelmektedir. Bu durum, insanoğlunun doğayla olan karmaşık ilişkisini ve zaman zaman göz ardı ettiği kutsallığı gözler önüne serer.

Kürt geleneklerinde dağ keçilerine olan saygı ve sevgi, farklı ritüellerle de kendini gösterir. Özellikle, dağ keçilerinin boynuzlarının evlerin giriş kapısına asılması gibi gelenekler yaygındır. Bu uygulama, dağ keçilerinin ve onların koruyucu güçlerinin, aileyi kötülüklerden koruyacağına olan inancın bir yansımasıdır. Diğer bir inanış ise dağ keçilerinin, Hakkari İmparatorluğu'nun nişanesi olarak kabul edildiğidir. Kürt mirliği döneminde dağ keçisinin nişane olarak gösterilmesi ise asi bir halkı temsil ettiğine inanılıyor. Kürtlerin özgür ruhunun esareti ve teslimiyeti kabul etmediği keçi inadı ile anlatılmak istenmiştir ki Mirlik kartal veya aslan yerine keçi figürünü kabul etmiştir. Bu figürün sadece dağlık alanlarda yaşayan Kürtleri temsil ettiği, ovalarda yaşayan halkın ise ehil olduğu vurgulanıyor.

Kürt mitolojisinin önemli unsurlarından biri olan dağ keçilerinin, Hakkari Emirliği ile olan ilişkisi de çok özel bir yerdedir. Hakkari Emirlerinden Mir Zeynel Bey’in gençlik yıllarında avcılıkla ilgilenmesi, ancak zamanla dağ keçilerinin gizemli hikayelerini sorgulamaya başlaması, bölgenin doğasına duyulan derin saygıyı ve hayvanların mistik rollerini anlatan önemli bir örnektir.

Mir Zeynel Bey bir ilk bahar günü çok sevdiği yabani dağ keçilerini zarar vermeden yakalamak ister. Fakat yabani dağ keçisini yakalamak mümkün olmadığı için bunu başaramaz. Mir Zeynel bey ordusundan bin kişiyi bölgenin dört bir yanına çember şeklinde dağıtarak dağ keçilerinin peşine düşer. Zeynel bey ve askerleri dağ, taş demeden ellerindeki kılıç ve kalkanları bir birine vurarak çıkardıkları seslerle dağ keçilerini bir alanda toplamaya çalışır. Günler belki de aylar süren çalışmanın sonunda nihayet yüzlerce dağ keçisini Berçelan yaylasında çembere alınır.  

Mir Zeynel bey dağ keçilerini elle tutamayacağını anlar ve ordusuna çember alanında dağ keçilerinin tırmanamayacağı devasa bir duvar örmelerini emreder. Mirin amacı dağ keçilerinin çember içerisinde açlıktan bitkin düşmelerini ve böylece onlara sahip olabilmekti. Mir kaleye dönerken askerler bin metre karelik alanda 10 metre yükseklikte devasa bir duvar yapmaya başlar. Duvar inşaası devam ederken yabani dağ keçileri de çember içerisinde otlanır. Askerler duvar işlemi bittikten sonra dağ keçilerinin açlıktan yorgun düşmelerini beklerler. 

Çember içerisinde otları tüketen dağ keçileri nihayet güçsüzleşmeye başlar. Çemberin içerisinde tüm otları tüketen keçiler açlıktan toprağı eşeleyerek ot köklerini yemeye başlarlar. Mire müjdeli haberi vermek için bekleyen askerler keçileri izlemeye devam ederler. Son ot köklerini de tüketen keçiler artık tamamen bitkin düşerler. Hiçbirinin takati kalmaz. 

Açlıktan takati kalmayan dağ keçileri hep birlikte gözlerinden akan yaşlarla gök yüzüne bakarlar. Durumu izleyen askerler aniden gökten bir inilti duyarlar. Ve o an o koca set ikiye ayrılır dağ keçileri kalan son güçleriyle yarılan duvarın içinden geçerek özgürlüklerine kavuşur. 

Askerler kaleye giderek mire yaşadıkları olayı anlatırlar. Mir Zeynel bey ise, askerlere olayı detaylarıyla anlatmalarını söyler. Askerler; Mirim dediğiniz gibi keçilerin bitkin düşmesini bekledik. Keçiler otların köklerini de kemirene kadar bekledik. Ot kökleri de kalmayınca, keçiler gök yüzüne baktı. Gözlerinden yaş akıyordu. Sanki Allah'a yalvarıyorlardı. Sonra gökten bir uğultu duyduk ve karşı tarafımızdaki koca duvarın bir tarafı yarılıp yıkıldı. Keçilerde oradan kaçarak uzaklaştı. Yakalamamız imkansızdı. 

Mir Zeynel Bey, bu olaydan sonra, tutsakları affeder ve zindanların kapılarını açtırır. Onun bu kararını, dağ keçilerinin kendisine verdiği ilhamla almış olduğu anlaşılmaktadır. Berçelan Yaylası’nda bulunan (Dahola Şüya) diye isimlendirilen ve dağ keçilerinin özgürlük mücadelesine tanıklık eden duvarların kalıntıları hala yerinde durmaktadır. Bu kalıntılar, sadece tarihi birer sembol değil, aynı zamanda bölgenin doğasının ve halkının güçlü bağlarını simgeleyen birer işarettir. Bu kalıntıların, bölgedeki turizmi canlandırmak ve kültürel mirası geleceğe taşımak için önemli bir kaynak olacağı düşünülmektedir.