Hakkari'nin üniversitesinde bir dönemi kapatan, iki kez rektörlük görevi üstlenen Ömer Pakiş'in görev süresi Şubat ayında sona erdi.
Ancak bu görev değişikliği, kent ve üniversite arasında kayda değer bir etki bırakmamıştır. Mevzuat gereği bir daha atama şansı bulunmayan Pakiş, üniversitedeki birçok yerli yöneticinin kadrosunu, tenzil-i rütbe yaparak (bir alt kadroya atama) değiştirmiştir. Bu yönetim değişikliklerinin ardından, kentten ayrılmış fakat yerel idareciler ve protokol üyeleriyle vedalaşmaya gerek görmemiştir.
Aynı şekilde, üniversite içindeki mesai arkadaşlarından da helallik dileme nezaketini göstermemiştir. Bu durum, bir yöneticinin sadece akademik sorumluluklarını değil, aynı zamanda toplumsal ve insani sorumluluklarını yerine getirme noktasında da eksiklikler yaşadığını göstermektedir.
Pakiş'in üniversiteyi terk etmeden önce düzenlediği veda yemeği, yakınındaki rektör yardımcıları ve dar bir kadro ile sınırlı kalmıştır. Binaenaleyh görevinden ayrıldıktan sonra, kendisinden uzak durulması için telefon numarasını değiştirme gereği duymuş olması, onun yalnızca akademik değil, insani bağlar kurmada da zayıf kaldığının bir göstergesidir.
Görevde kaldığı yaklaşık dokuz yıl boyunca, Hakkari'nin yerel halkıyla gönül bağı kurmaktan uzak durmuş ve kent insanlarına hep negatif ve önyargıyla yaklaşmıştır. Bu durumu, onun bilimsel anlamda da kentte anlamlı bir iz bırakamamasıyla pekiştirmektedir.
Hakkari halkını, birçok yönüyle yabancılaşmış bir gözle görmüş ve onlarla bir diyalog kurma çabasında olmamıştır. Bu bağlamda, sadece bir akademik liderlik değil, aynı zamanda bir insan ilişkileri yöneticiliği eksikliği de gözler önüne serilmiştir.
Yeni rektör atamasının gecikmesiyle birlikte Ömer Pakiş, üniversitedeki boşluğu doldurmak üzere tekrar ortaya çıkmış ve sanki hiçbir şey olmamış gibi görevine devam etmiştir. Bu yaklaşım, akademik bir liderin nitelikleri ve yöneticilik anlayışı hakkında ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. Bir akademik yönetici, yalnızca bir kurumun yöneticisi değil, aynı zamanda o kurumun toplumsal sorumluluklarını da taşıyan bir figürdür.
Ancak Pakiş'in yaklaşımı, bu sorumlulukları yeterince yerine getirmediği gibi, aynı zamanda kentle olan bağlarını da zayıflatmıştır.
Bu tür bir yönetim anlayışı, yalnızca kişisel çıkarlarını öne çıkaran, akademik ve toplumsal sorumluluklardan uzak bir anlayışa işaret etmektedir. Hakkari ve üniversitesinin hak ettiği nitelikte bir yöneticilik, halkıyla gerçek bir bağ kurabilen, bilim ve ilime değer veren, sorumluluklarının bilincinde bir akademik liderlik anlayışıdır. Ömer Pakiş'in döneminde yaşananlar, bu tür bir yönetimin ne denli eksik kaldığını bizlere göstermektedir.
Demem o ki, Hakkari kentine ve üniversitesine, kentin insanlarıyla gerçek bir bağ kurabilen, bilimsel başarıyı ve toplumsal sorumlulukları bir arada yürütebilecek bir rektör atanması büyük bir ihtiyaçtır. Bu kent, niteliksiz idareciler ve dar bir vizyonla yönetilen bir akademik anlayışı hak etmemektedir.
Cumhurbaşkanımızdan beklentimiz, bu şehre, gerçek anlamda bilim ve insanlık adına katkı sağlayabilecek lider özellikleri bulunan bir rektörün atanmasıdır.