Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe'de düzenlenen "Anadolu Medya Ödülleri" törenine katıldı.
Törende konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Halktan yana ve halka karşı kendisini sorumlu hissederek yayıncılık yağan mahalli medyanın yerini başka hiçbir kurum alamaz ve dolduramaz. Mahalli medyamız insanımızın talep, beklenti ve eleştirilerini aktarmada bir nevi köprü görevi yapıyor. Anadolu medyası ne kadar etkili olursa, demokrasi kültürümüz öyle güçlü olacaktır. Milletin karşısında konumlanan değil, milletin yanında dimdik duran dördüncü kuvvet olarak, siz Anadolu medyası mensuplarına kapımızın her zaman açık olduğunu buradan ifade ediyorum" ifadelerini kullandı.
2013 yılındaki Gezi Parkı eylemlerine değinen Erdoğan, "Anadolu yayıncıları yüz yüze geldiğimiz kritik kavşakların tamamında gerçekten takdire şayan duruş sergilediler. Sokaklarımızın ateşe verildiği, milletin malına, mülküne hatta canına kastedildiği Gezi olaylarında, birileri 24 saat canlı yayınlarla Gezici vandalları överken sizler milletten yana net tavır koydunuz. Anlı şanlı basın organları 17-25 Aralık darbe girişimine çanak tutarken, sizler milli iradenin sesi oldunuz. 15 Temmuz gecesi birileri bekle gör politikası izlerken, Anadolu medyası olarak demokrasimizi korkusuzca savundunuz" diye konuştu.
İsrail'in saldırılarında katledilen gazetecilere dünyadan tepki yükselmediğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Anadolu yayıncılarının vicdanlı ve ilkeli tutumlarını Gazze'deki katliamda da aynı kararlılıkla devam ettirdiklerini memnuniyetle takip ediyorum. Müslümanlığımızla birlikte insanlığımızın da sınandığı bu cinnet haline tepki göstermek Filistin halkına karşı insani görevimizdir. Yıllardır bize basın özgürlüğü dersi verenler, işgal altındaki Filistin topraklarında yaşananlara sesini çıkarmıyor. İsrail saldırıların katledilen 150'ye yakın basın mensubunun hakkını, sizin gibi bir avuç vicdan sahibi dışında kimse savunmuyor. Medya ofisleri basılırken, haber kanalları kapatılırken, canlı yayında gazeteciler kurşunlanırken, dikkat ederseniz Gezi olayları sırasında Türkiye'ye kamp kuranlardan hiçbir tepki yükselmiyor."
Ahmet Kaya'nın seslendirdiği "Başım Belada" şarkısının sözlerine atıf yapan Erdoğan, "Öyle bir çifte standartla karşı karşıyayız ki, sadece 8 ayda 150 gazeteciyi katledenler hala basın hürriyetinden bahsedebiliyor. Merhum Ahmet Kaya ne diyordu, 'Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça'. Bunlarınki yalnızca tutarsızlık değildir. Aynı zamanda vicdansızlık, ilkesizlik, adaletsizlik ve tarafgirliktir. Bugün soykırım karşısında üç maymunu oynayanlar alınlarına yapışan kara lekeyi ömürleri boyunca silemeyecek" ifadelerini kullandı.
"Gazze'de katliamların ilk günden itibaren basın yayın organlarımız Filistinli mazlumların sesi oldu" diyen Erdoğan, "AA ve TRT'miz Gazze'de işlenen cinayetleri tüm çıplaklığıyla dünyaya anlattı. Siyasetçilerimiz ve siyasi partilerimiz birkaç İsrail muhibbi dışında Filistinli kardeşlerimizle dayanışma içinde oldu. Biz Filistinli kardeşlerimizi savunurken aslında insanlığı, barışı, adaleti ve özgürlükleri savunuyoruz. Filistin'deki katliama tepki verirken gelecek nesillere daha huzurlu, adil dünyada yaşama umudunu da miras bırakmayı hedefliyoruz" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından başlıklar şöyle:
'MEDYAMIZ ÇOĞU ZAMAN DARBECİLER NAMINA MİLLETİ SORGUYA ÇEKTİ'
"Medyamız özellikle de merkez medyamız ülkemizde uzun yıllar vesayetin gölgesi altında görev yapmaya çalıştı. Bu vesayet sadece devlet içindeki oligarşik yapıların değil, bununla birlikte Türkiye'de ekonomi ve paraya hükmedenlerin de vesayetiydi. Halk adına devlet erklerini denetlemesi gereken medyamız çoğu zaman darbeciler namına milleti denetledi, milleti terbiye etti, milleti sorguya çekti. Vatandaşa ayar vermeye çalıştı. Basınımızın tek parti dönemindeki ahvalini burada konuşmaya gerek dahi duymuyorum. 27 Mayıs darbesine hazırlık sürecinde cuntacıların basın bülteni gibi çıkan gazetelerini şimdi yüzümüz kızararak okuyoruz. 12 Eylül'den, 28 Şubat'a kadar aynı manşetlerin tekrar tekrar atıldığına şahit olduk."
'TÜRKİYE'DE KALEMİNİ, KÖŞESİNİ VE EKRANINI KİRALAYAN BİR KESİM HEP OLAGELMİŞTİR'
"Üzülerek söylemek isterim ki, Türkiye'de kalemini, köşesini ve ekranını demokrasi karşıtlarına gönüllü olarak kiralayan bir kesim hep olagelmiştir. Bunlar müzik kutusu gibi kimi zaman darbecilerin türkülerini söylediler. Daha sonra terör örgütü mensuplarının şarkılarını çaldılar. Bir ara ülkemize yönelik psikolojik harekatlara asker yazıldılar. Hatta Kandil'deki bölücü canileri 'yere izmarit atmıyorlar' diye methedecek kadar içlerindeki millet düşmanlığını kustular. Her şey oldular, her şeyi yaptılar ama bir türlü milletten, milli iradeden, demokrasiden yana tavır alamadılar. Bunların FETÖ'den, PKK'sına ve DHKP'sine kadar tüm terör örgütlerinin yanında saf tuttuklarını gördük. Ama teröre karşı devletimizin yanında bunları göremedik."
'TERÖRLE SİVİL SİYASET YAN YANA DURMAZ'
"Bazı medya organlarının ve siyasi aktörlerin terör örgülerine karşı sergiledikleri müsamahakar tavrı anlamakta zorlanıyoruz. Teröristler Cumhuriyet savcımızı kalleşçe şehit ediyor, bunlar teröristlerin sözcülüğünü yapıyor. Teröristler şehirlerimizi hendek ve çukurlarla bizden koparmaya çalışıyor, bunlar şehir eşkıyalarına canlı kalkan oluyor. Kandil'deki terör baronları yerel ve genel siyaseti dizayn etmeye çalışıyor, bunlar teröristlerin kravatlı avukatlığına soyunuyor. Hukuku, demokrasiyi, milli iradeyi, terör mağdurlarını savunurken ortalıkta yoklar. Şehit edilen öğretmeni, polisi, askeri, korucuyu, işçiyi savunurken ortalıkta yoklar. Ama söz konusu bölücü terör örgütü ve uzantıları olunca cepheye koşuyorlar, en ön safta yer almaktan çekinmiyorlar. Milletten esirgedikleri empatiyi teröristlere göstermekten utanmıyorlar. Terörle sivil siyaset yan yana durmaz. Terörle demokrasi bir arada bulunmaz. Sırtını elinde kalaşnikof, molotof, bomba olana dayanarak meşru siyaset yapılmaz."
'YARGININ HAKKARİ İLE İLGİLİ VERMİŞ OLDUĞU KARAR, KİMSEYİ RAHATSIZ ETMESİN'
"Hukukun, kanunun ve demokrasimizin kırmızı çizgilerine riayet eden, meşruiyetten sapmayan herkes şayet yasal bir engeli yoksa elbette bu ülkede özgürce siyaset yapabilir. Buna kimse itiraz etmez, edemez. Biz de bugüne kadar meşru siyasete söz söylemedik. Özellikle yargının, Hakkari ile ilgili vermiş olduğu karar, kusura bakmasınlar ama kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil hukuku konuşturmuş ve kararını buna göre vermiştir. Bunlar ne yaptı, hemen parlamentoyu ayağa kaldırmaya kalktılar. Kusura bakmayın, burası hukukun işlediği Türkiye Cumhuriyeti'nin parlamentosudur. Orada elinizde pankartlarla, tekme yumruk sağa sola saldırmanın size kazandıracağı hiçbir şey yok. Çünkü sizin de karşınızda hukuku savunacak parlamenterler var."
'HAKKARİ HUKUKUN İŞLETİLMESİNİN İLK ADIMI OLDU'
"Sivil ve demokratik siyasetin zemininin güçlendirilmesi için pek çok adım attık. Ancak bölücü örgütün siyasi aparatlarını vasıtasıyla milli iradeye pusu kurmasına da izin vermedik. Dünyanın hiçbir medeni ülkesi demokrasinin kundaklanmasına göz göre göre müsaade etmez, etmeyeceğiz. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesi dağdaki eli kanlı teröristlerin tünel kazarak belediyelere sızmasına göz yummaz.
31 Mart'tan önce ne dedik 'Eğer adaylarınız herhangi bir gayrimeşru, gayriyasal işlemlere girmediyse, katılmadıysa onlara söyleyecek sözümüz yok. Ama gayriyasal işler yapmışsa bizler de yasaları işletmek durumundayız ve işletiriz'. Hakkari şimdi bunun ilk adımı olmuştur. Şu anda hukuk da gereğini yapmıştır ve bundan sonra yapmaya devam edecektir."
'SÖZDE SİYASETÇİLERİN TERÖR ÖRGÜTÜNE KURYELİK YAPTIĞI UTANÇ VERİCİ HADİSELERE ŞAHİT OLDUK'
"Türkiye yakın geçmişte şehirlerimizin imkanlarının millete hizmet yerine teröristlere peşkeş çekildiği, terör örgütünün emrine verildiği, hendek ve çukur açmak için kullanıldığı kötü günler yaşamıştır. Bunları yaşamak istemiyoruz. Türkiye, sözde siyasetçilerin terör örgütüne ayakçılık ve kuryelik yaptığı utanç verici hadiselere şahit olmuştur. Milletimizin hafızasında derin izler bırakan bu acı olayların tekrarlanmasını hiçbirimiz istemeyiz buna izin de vermeyiz.
Terörle arasına mesafe koymadan hatta sırtını terör örgütüne yaslayarak siyaset yapılamayacağını artık herkesin kabullenmesi gerekiyor. Muhalefet partileri koro halinde bilindik ezberleri tekrarlamak yerine terör siyaset ilişkisini sorgulamalı, Kandil güdümlü siyasetin Türk demokrasisine verdiği zararların ortadan kaldırılmasına odaklanmalıdır. İlla bir tepki gösterilecekse hukuk çerçevesinde uygulanan idari tedbirlere değil Kandil'in belediyelere çökme girişimlerine göstermelidir.
Şimdi bazıları çıkmış Meclis'te terör estirerek 'Belediyeler bizimdir' naraları atıyor. Belediyeler ne onlarındır ne terör örgütünündür. Belediyeler kimsenin arka bahçesi değildir. Belediyeler sırtını Kandil'e rastlayanların hiç değildir. nerede olursa olsun belediyeler halkımızındır, aziz milletimizindir."